Kılıçdaroğlu’nun hesabı tutmadı
Seçim 14 Mayıs’ta sonuçlanamadıysa, ikinci tura kaldıysa, bunun nedeni Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hesabının tutmamasıdır.
Son yıllarda yüksek enflasyon, pahalılık, işsizlik gibi ekonomik sorunların büyümesi, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine olan güveni çok ciddi sarstı. Yangınlara, sellere, depremlere başarılı bir şekilde müdahale edilememesi bu güveni iyice azalttı. İktidarın adaletsiz uygulamaları, çok ciddi yolsuzluk iddiaları da üzerine tuz biber ekti. Vatandaş, faturayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a kesiyordu doğal olarak. Anketler Erdoğan’a desteğin azaldığını, hatta “Asla Erdoğan’a oy vermem” diyenlerin yüzde 55-60’lara ulaştığını gösteriyordu.
İşte bu tabloya bakan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yüzde elli artı biri bulmasını sağlayacak bir plan yaptı. Kağıt üzerinde yapılan planların, matematik hesaplarının gerçekliğe toslayabileceğini hesaba katmadı.
Görünürde Kılıçdaroğlu’nun hesabının tutmaması için bir sebep yoktu. Kendi liderliğindeki Millet İttifakı’nı genişletecek, dışarıdan da HDP’nin desteğini alarak cumhurbaşkanı seçilecekti. Sonuçta bu strateji işlemedi. Oyları yüzde 45’te kaldı.
Altılı Masa liderleri aylarca buluşup sorunsuz bir şekilde mutabakat metni hazırladı, ama o partilerin seçmenlerinin, ya da potansiyel seçmenlerinin mutabık kalmadıkları yavaş yavaş ortaya çıktı. Gelecek, DEVA ve Saadet partileri muhafazakar seçmeni CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na oy vermeye ikna edemedi. Liderleri, kendi akrabalarından bile oy alamadı. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkan İYİ Parti seçmeni de, büyük oranda Kılıçdaroğlu’nu aday olarak benimsemedi. Liderleri Meral Akşener’in masadan kalkmasına neden olan adaylık meselesi, anlaşılan göründüğünden çok daha kritikmiş.
Kılıçdaroğlu her şeyden önce seçmene eskiyi ve bir dolu seçim başarısızlığını hatırlatıyordu. Alevi olmasının da bazı kesimlerde rahatsızlık yaratmış olabileceğini söyleyebiliriz. Bize kalsa, 21’inci yüzyılda hala bu zihniyete sahip insanlar olmamalı ama varsa ne yapacaksınız? CHP’nin solunu temsil eden Kılıçdaroğlu, sağ seçmende alerji de yarattı diyebiliriz. Böyle zorlu bir seçim sisteminde, bir sürü gereksiz risk alınmış oldu aday belirlenirken.
Kılıçdaroğlu’nun hesaba katmadığı bir başka gerçek ise, HDP’nin adaylığına destek vermesinin ortaya çıkaracağı tabloydu. Milliyetçiliğin bu kadar yükseldiği bir dönemde, büyük ortağı milliyetçi bir parti olan Kılıçdaroğlu, iktidarın kuracağı oyunun sonucu etkileyecek kadar büyük olacağını göremedi. HDP’ye, TBMM çatısı altında usulen yaptığı ziyaretin bile, karalama kampanyasında bu kadar etkili bir şekilde kullanılabileceğini hesaplayamadı. PKK’nın Kandil’den seçime kötü niyetli bir biçimde müdahil olacağını ve bunun yıkıcı bir etki yaratacağını düşünemedi.
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu, halkın değişim talebinin önünü açmak yerine, kapatmış görünüyor.
Bu yaşananlar, bana SHP’nin başına gelenleri hatırlattı. CHP’nin yasaklı olduğu dönemde, Erdal İnönü başkanlığında kurulan SHP de, 1989 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara ve İzmir dahil olmak üzere 39 ilin belediyelerini kazanmıştı. Arkasına böyle bir rüzgarı alan SHP, 1991 yılında yapılan genel seçimlerde, o dönemin HDP’si diyebileceğimiz HEP’in adaylarına Güneydoğu Anadolu’daki listelerinde yer verdi. Bölgede oy patlaması yaşadı ama Karadeniz, Ege ve Trakya başta olmak üzere ülke genelinde büyük bir oy kaybına uğradı. TBMM’nin açılış töreninde, Kürt vekillerin Kürtçe yemin etmeye kalkması ortalığı iyice karıştırdı. İnönü için bu seçim, sonun başlangıcı oldu ve Deniz Baykal’ın CHP’sine böylece gelindi.
2023 yılında, toplumda değişim isteği bu kadar yükselmişken, Kılıçdaroğlu’na HDP’nin desteği yüzünden oy vermeyen tepkili gençler, Sinan Oğan’a yöneldi. Benim gözlemleyebildiğim kadarıyla anne babalarının ve çevrelerinin ısrarlı baskısı olmasaydı Oğan’ın oy oranı çok daha yüksek olabilirdi. Son anda Oğan yerine Kılıçdaroğlu’na oy vermeye ikna edilen çok genç oldu. Şimdi onlar büyüklerine “İstediğinizi yaptık, ne oldu?” diye hesap soruyor.
Bundan sonra neler olacak? Kılıçdaroğlu, muhtemelen Sinan Oğan’ın desteğini isteyecek. Oğan da karşılığında HDP seçmeninden vazgeçilmesini şart koşacaktır. Acaba baştan itibaren HDP dışarıda bırakılarak bu seçim kazanılabilir miydi, diye sormanın zamanı geldi.
İktidar, HDP desteği üzerinden o kadar başarılı bir negatif kampanya yaptı ki, muhalif seçmen paralize oldu. Seçimlerde aslında en büyük propagandayı seçmenler yapar. Sokakta, kahvehanede, iş yerinde, akraba, komşu ziyaretlerinde kazanılır seçim. Yani sadece partiler ve liderleri değil, seçmenleri de HDP, PKK, Kandil suçlamaları karşısında çok zorlandı. Muhalif seçmen savunma hattında kaldı. Bu da muhalefetin büyümesini engelledi. Muhalefetin şeytanlaştırılması seçmenin değişim isteğini baskılayarak, statükoya sığınmasına neden oldu.
Erdoğan karşıtlığından kaynaklanan motivasyonla Kılıçdaroğlu’na umut bağlayan ve milyonlarca oyu sandığa taşıyan HDP’li seçmenin büyük bir hayal kırıklığı yaşadığı çok açık. Oy verdikleri adayın kazanmasını bizzat destekleri ile engellemiş olabilirler. Ama onların da artık oturup düşünmeye başlaması gerekiyor. HDP’nin bu seçimde ciddi bir oy kaybettiğini de hesaba katarak, derin bir muhasebe yapmalarının zamanı geldi.
Türkiye’de modern ve seküler yeni milliyetçilerin Kürt düşmanı olmadığını, gençlerin Kürtlere değil, HDP’ye karşı olduğunu görüyoruz. Bu ülkede PKK ile, terör ile tüm gönül bağını koparamamış bir partinin alabileceği yol kalmadı. Teröre mesafe koymak da yetmiyor artık.
Sonuç olarak, “Bizim İHA’mız, SİHA’mız var, onların HDP’si” diye yapılan bir seçimde, sonucun bu olabileceği hesaplanabilmeliydi.