Komplolar ve acı gerçekler

Türkiye devletinin kurucu metni olarak kabul edilen Lozan Anlaşması, 100’üncü yılını 24 Temmuz’da doldurdu. Yıllardır kurulan komplo teorileri de bir anda çökmüş oldu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dünkü kabine toplantısının ardından Lozan ile ilgili tek bir kelime etmedi. Lozan’ın gizli protokollerinden kurtulduğumuzdan, artık tam bağımsız ve zincirlerinden kurtulmuş bir ülke olduğumuzdan bahsetmedi Erdoğan. Tersine “Özellikle Avrupalı dostlarımızla yaptığımız görüşmelerden ümitvariyiz. Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecinin tamamlanması ve Gümrük Birliği ile vatandaşlarımıza vize serbestisi gibi temel başlıklarda ilerleme sağlamak istiyoruz" diye konuştu.

Erdoğan, İsveç'in NATO'ya üyelik sürecine ilişkin de "Meclis'in açılmasıyla birlikte üzerimize düşeni yapacağız. Nihai kararı verecek merci TBMM'dir. Bizim hiçbir ülke ile çözülemeyecek sorunumuz yoktur" dedi.

Ne Avrupa ne de İsveç düşmanımız değil, dostumuzmuş meğer!

Nokta Medya muhabiri de dün İzmit sokaklarındaki vatandaşlara Lozan hakkındaki iddiaları sordu. Emekli maaşıyla geçinen bir hanım bu konuda ne düşüldüğü sorulunca “Hiçbir şey düşünmüyorum. Düşünülecek gibi değil, kafam durdu. Savaşla vermediğimiz ülkeyi parayla veriyoruz, görmüyor musunuz? Ülkemiz gidiyor elden. Onlar inanır bunlara biz değil, yeter yani” diyerek tepki gösterdi.

Evet, Lozan komploları kimsenin gündeminde değil. Herkes geçim derdine düşmüş durumda. Kendini yılarca masallarla kandıran bir millet, sonunda acı gerçeklerle mi yüzleşiyor acaba?

İstanbul Planlama Ajansı tarafından aylık olarak gerçekleştirilen İstanbul Barometresi araştırmasının Haziran 2023 raporuna baktığımızda toplumda bir farkındalık sıçraması yaşandığını görüyoruz ama ne yazık ki bu farkındalık aklı selimin hakim olmasıyla değil, iğneden ipliğe zam yağmuru ile gerçekleşti.

Mayıs ayında İstanbulluların yüzde 34,5’i ev içerisinde en çok ekonomik sorunları konuştuğunu belirtirken, haziranda bu oran 57,2’ye yükselmiş. Temmuzda nereye tırmanacaktır bu oran, varın siz tahmin edin!

Yani neymiş, seçimden önce birçok ekonomistin, akademisyenin ve benim de aralarında bulunduğum gazetecilerin iddia ettiği gibi, göz boyamaya yönelik her türlü tedbir alınarak fatura seçim sonrası için şişirilmiş de şişirilmiş.

Benzinin litre fiyatına bugün bir zam daha geldi. Seçimlerden bu yana akaryakıt fiyatlarına yüzde 70'in üzerinde zam yapılmış oldu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da kredi kartı nakit kullanımı ile kredili mevduat hesaplarına uygulanan aylık faiz oranını 2,89'a yükseltti. Kredi kartı gecikme faizi ise yüzde 2,13 oldu.

Seçim sonrasına saklanmış zamlarından biri de Telekom oldu. Türk Telekom, diğer operatörlere yüzde 67 civarı, son kullanıcı fiyatlarına 1 yıllık bazda yüzde 60-80 oranında zam yaptı.

Peki, Nokta Medya mikrofonuna “Yeter yani” diyen emekli hanım bu şartlar altında nasıl geçinecek?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün bu konuya da değindi. Asgari ücret ve emekli maaşlarıyla ilgili “huzursuzluk” olduğunu kabul eden Erdoğan, şimdilik bu mağduriyetin giderilmesi yönünde bir şey yapılmayacağını da açık açık ifade etti. “Kimsenin mağduriyetinin kalıcı olmasına rıza göstermeyiz” diyen Erdoğan, çalışanların ve emeklilerin gönlünü yılbaşı civarında alacaklarını söyledi.

Olacak olan şu: Zamlar yağmur gibi yağar, enflasyon deli gibi artarken asgari ücretli ve emekliler beş ay boyunca her gün biraz daha yoksullaşacak. Yerel seçimler yaklaşırken maaşlarına yapılacak iyileştirme ile yeniden oy vermeleri istenecek. Seçimden sonra ise asıl kara kış başlayacak.

Evet, komplo teorileri ile kendini kandıran, Gabar’dan çıkacak petrol, Karadeniz’den çıkacak doğal gazla gözü boyanan vatandaşları şimdi acı gerçekler bekliyor.