Korku ve ümit

Nevzat Altun

Nevzat Altun

Tüm Yazıları

"Bilgi hayatta kalmanın anahtarıdır, bunun gerçek güzelliği hiçbir ağırlığının olmamasıdır."

Dünyadaki en ölümcül 10 doğal afet arasında gösterilen 5. Sıradaki M.S. 526 yılında meydana gelen Antakya depremi var. Bizans imparatorluğu zamanındaki depremde yaklaşık 300 bin kişi ölmüş.

En ölümcül afetlerde ilk sırada 1931 yılında Çin’de yaklaşık 4 milyon insanın hayatını kaybettiği bir sel felaketi var.

Bu en büyük 10 felaket arasında Çin’de 1976 da meydana gelen 655 bin kişinin öldüğü deprem en ölümcül deprem olarak ilk sırada iken, Haiti’de 2010 yılında 316 bin insanın öldüğü, 1920 de yine Çin’de 273 bin kişinin öldüğü ve son olarak Endonezya’daki 2004 yılındaki 228 bin kişinin öldüğü toplam beş adet deprem bulunmakta.

Bu beş büyük deprem felaketindeki 526 yılındaki Antakya depremi maalesef dünya tarihindeki en fazla can kaybının yaşandığı 3. Büyük deprem.

...

Kahramanmaraş ve Hatay depremleri bize çok şey anlatıyor. Peki bu konuda tecrübe ve akıl mantık kuralları ne diyor acaba.

"Doğal afetleri durduramayız ama kendimizi bilgiyle donatabiliriz: Yeterli afet hazırlığı olsaydı bu kadar çok canın kaybolmasına gerek kalmazdı." Bundan sonrası için güzel bir ilke. Herkesin hem fikir olduğu ama nasıl icra edileceğini bilmediği bir ilke.

"Doğal afetler kısa vadede manşetleri ve ulusal ilgiyi yakalasa da kurtarma ve yeniden inşa çalışmaları uzun vadelidir." Özellikle bu ilkeye kulak kabartmak gerekiyor. Zira bu defa manşetlerden ziyade gündemden düşmeyecek kadar önemli bir konu. Ve yeniden inşa faaliyetlerine biçilen süreler konusunda gerçekçi olmak gerekiyor. Aksi takdirde hiçbir ders alınmamış olur.

"Bazen bir sosyal felaketi ortaya çıkarmak için bir doğal afet gerekir."

Son depremlerin ortaya çıkardığı bu sosyal felaketlerimiz sadece depremler sınırlı değil. Hemen hemen 80 milyonluk ülkemizde herkes bir şekilde dünya görüşüne göre bu sosyal felaketi yorumluyor.

Herkesin hemfikir olduğu gibi şayet tedbir alınmazsa, İstanbul gibi nüfus yoğunluğumuz sebebiyle dünya tarihine geçecek korkunç bir felaketle karşılaşma ihtimalimiz bulunmaktadır.

O kadar çok şey söyleniyor, yorumlar yapılıyor ki. Bir şekilde herkesin bu konuda bir fikri, bir öfkesi ve bir beklentisi var. Gündemimizdeki bu konu ile ilgili bilgi bombardımanına tabi tutuluyoruz. Korkmamak, tedirgin olmamak elde değil.

Ancak unutmamak gerekir ki;

-"Eğitim yoluyla hazırlık, trajedi yoluyla öğrenmekten daha az maliyetlidir."

-Son yaşadığımız depremler büyük bir felaket. Bu felaketlerin hazırlıkları, sorumlulukları ve sorumluları var. Herkesin işini doğru ve dürüst şekilde yapması gerekiyor. İşini yapan insanların ehil olması gerekiyor.

- Liyakatli insanların üniversitelerde gerekli araştırmaları hiçbir baskı altında kalmadan yapabilmesi gerekiyor. Bu araştırmaların fikir özgürlüğü çerçevesinde bu liyakate uygun çalışmalar olması gerekiyor. Yaşadığımız gibi kötü günlerin aşılmasında bu ilkelere riayet edilmesi son derece önemlidir. Zira daha baştan tedbir alınmasını sağlayacak olan bilimsel çalışma yapılmış olur. Bu şekilde tedbir takdiri bozar.

Pratikte bunu yapamadığımız, hiçbir hazırlığımızın olmadığı bu şekilde bu depremlerle yüzümüze bir şamar gibi çarpıldı. "Hazırlanmayı başaramamakla, başarısızlığa hazırlanıyorsunuz." Dendi. Ve başarısız da olduk. Kabul etmek gerekir.

Oysa yapılması gereken çok basitti. Yukarıda anlattığımız gibi insanlık tarihindeki 10 büyük felaket arasında girmiş bir coğrafyada yaşadığımız halde üstelik bunun defalarca bilim insanları tarafından ikaz edilmesine rağmen gereğinin yapılmamış olması affedilmez bir hatadır.

Şunu bilemedik galiba; "Hazırlık, gerektiği gibi takip edildiğinde, bir yaşam tarzıdır, ani, muhteşem bir program değil."

Görülüyor ki, her şey birbiri ile son derece ilintili. Son derece hayati olan özgürlüğün, liyakatin sağlanmadan geçmiş olan süre boşa harcanmıştır. Ülkemizdeki hukuk, yönetim, liyakat, teknik, bilimsel çalışmalar ve deprem birbiri ile son derece bağlantılıdır. Bu denli büyük bir felaketin yaşanması ile de doğrudan bağlantılıdır. Bu bir karmaşa ve bunun çözülmesi gerekiyor.

Tüm ilke ve gerekleri ile hazırlanmamız gerekiyor. Zira

"En kötüsüne hazırlıklı olduğun sürece en iyisini ummaktan zarar gelmez."

Bireysel ve toplumsal olarak her tür teçhizatın hazır bulundurulması elzemdir. Ne barınma ne çadır ne konut ne iş makinası. Ne pahasına olursa olsun felakete hazırlıklı olmakta yarar var. Hazırlık bir külfet getirecekse, bir fazlalık yaratacaksa bile “İhtiyaç duyup sahip olmamaktansa sahip olup da ihtiyaç duymamak daha iyidir."