KURBAN, ALLAH’A TESLİMİYETTİR
Kurban, ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade etmektedir. İnsanın Allah’a yaklaşmasını ve O’nun rızasını kazanmasını sağlayan bir ibadet olan kurban, aynı zamanda güzel bir sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın örneğidir.
Kurban ibadetinde Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail’in Allahu Teâlâ’nın emrine tereddütsüz teslim olarak zorlu imtihanı kazanmalarının hatırası bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim, Allah yolunda yapılan en büyük fedakârlığa örnek olarak İbrahim (a.s.) ile oğlu İsmail (a.s.)’i göstermektedir. “…Ey İbrahim! Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır. Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selam olsun. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o mü’min kullarımızdandı.” ﴾Sâffat, 37/100-111﴿
Kurban, mü’minin nefsânî arzularından, mal, mülk ve servet gibi her türlü dünyevî menfaatlerinden vazgeçebilmesinin, bunun ötesinde gerekirse Hak uğruna canını da feda edebileceğinin göstergesidir.
Kurban ibadeti, Allah yolunda yapılan bir fedakârlık, Allah’ın ihsan ettiği bütün nimetleri yine O’nu rızası doğrultusunda hiç tereddüt etmeden sarf edebilmektir. Kurban, insanı cimrilik ve mal sevgisinden kurtarır, toplumdaki kardeşlik, yardımlaşma ve paylaşma duygularını geliştirir.
Kurban, sadece hayvan boğazlamaktan ibaret olan şeklî bir ibadet değil; içinde fedakârlık, teslimiyet, cömertlik, infak gibi pek çok hikmet ve fazileti barındıran büyük bir ibadettir.
Kurban bize, özellikle Hz. İbrahim’in tabi tutulduğu imtihanları, Allahu Teâlâ’nın buyruklarına karşı gösterdiği teslimiyeti, Hak uğruna katlandığı fedakârlıkları hatırlatmalıdır. Bizler de, bir muhasebe yapmalı ve şu soruları kendi kendimize sormalıyız: Allah’ın emir ve yasaklarına tereddütsüz teslim olabiliyor muyuz? O’nun rızasını kazanmak uğruna nelerden fedakârlık yapabiliyoruz? Canımızı, evladımızı ve malımızı Allah yoluna adayabiliyor muyuz?
Kurbanın Allah’a yakınlaşmayı sağlayabilmesi için -bütün ibadetlerde olduğu gibi- hâlis bir niyetle yerine getirilmelidir. Ameller ancak ihlâsla yerine getirilirse değer kazanır. Kurbanda da Allah katına yükselecek olan kurbanın eti, kemiği değil, kulun Hakk’ın rızasını kazanma niyetidir. Nitekim Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “(Kurbanların) etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır...” (Hac, 22/37)
Bundan dolayı kurban, tam bir ihlâs duygusu içinde, gösterişe kapılmadan, başkalarının ayıplamasına veya takdir etmesine bakmadan ve her türlü yanlış düşünceden arınmış olarak kesilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), “…kurbanlarınızı gönül hoşnutluğu ile kesin” (Tirmizî, Edâhî, 1/1493) buyurmuştur.
İslam dini, sevinç ve mutluluk günleri olan bayramlara fakir ve yoksulların da katılabilmesi için Ramazan Bayramında sadaka-ı fıtır, Kurban Bayramında da kurban ile mü’minler arasında paylaşma ve yardımlaşma esası getirmiştir. Şartları müsait olan Müslümanlar Allah’a şükran duyguları içinde kurbanını kesmeli, kestikleri kurbanların etlerini çevresindeki yoksul ve fakirlere dağıtmalıdır. Ayrıca dünyanın başka bölgelerindeki mazlum ve mağdur Müslüman kardeşlerimize de vekalet yoluyla kurbanlar ulaştırılmalıdır.
Unutulmamalı ki, yediklerimiz ve yanımızda alıkoyduklarımız değil, asıl infak ettiklerimiz bizim kazancımız olacaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir defasında, kurban kesildiğinde ailesine ondan geriye ne kaldığını sormuştu. Hz. Âişe validemiz, kurbanın etlerini tasadduk ettiklerini ve geriye sadece bir kürek kemiği kaldığını söyledi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurdular: “Desenize, bir kürek kemiği hariç hepsi (bütün infâk ettiklerimiz) bizim oldu!” (Tirmizî, Kıyâme, 33)
Hz. Peygamber (s.a.s.) Müslümanların sıkıntılı günlerinde infaklarını artırır, ashabını da buna teşvik ederdi. Bugün dünyanın farklı coğrafyalarında pek çok Müslüman, açlık, yokluk ve sefalet içinde kıvranıyor, adeta ölüm kalım mücadelesi veriyorlar. Bu mağdur, mazlum ve muhtaç din kardeşlerimize bu hayır ve infak mevsiminde kurbanlarımızla, dualarımızla ve diğer başka yollarla yardım etmeye gayret göstermeliyiz.