Muhalefet neyi anlayamıyor?
...
14 Mayıs’ta büyük bir hayal kırıklığı yaşayan bazı muhalefet seçmenleri, yine şaşırtmadı ve AK Parti seçmenini suçlamaya başladı. Hatta öfkesine yenilip AK Parti’nin deprem bölgesindeki başarısı karşısında depremzedeleri hedef alanlar oldu. Bunun makul bir açıklaması olabileceğini düşünmediler bile.
Mesela kamuoyu araştırmacısı İbrahim Uslu bu durumla ilgili “Tüm dünyada afetlerin ardından seçmen, hayati ihtiyaçlarını karşılayanları seçiyor. Ama aradan bir yıl geçip de afetten önceki yaşam standartlarına hala ulaşamamışsa faturayı iktidara kesiyor” diye özetlenebilecek bir açıklama yaptı. Bize ve iktidar seçmenine özgü bir durum olmayabilir yani bu sonuçlar. Şöyle bir örnek veriyor Uslu: “Çölde susuzluktan ölmek üzere olan birine su verirseniz size minnet duyar ama aradan bir yıl geçtikten sonra su vermeye devam ederseniz ‘Ben neden hala çöldeyim’ diye hesap sorar.” İktidarın depremden sonra seçimleri ertelememesinin nedeni de bu olabilir mi?
Gelelim ekonomi konusuna. Hep beraber yoksullaştığımız bir dönemden geçtiğimiz halde neden toplumun belki de en yoksul kesimleri, AK Parti’ye fatura çıkarmadı diye soruyor olabilirsiniz. Aslında çıkardı. AK Parti, siyaset sahnesine girdiği ilk seçimde aldığı oy oranına geri döndü. Yani AK Parti’nin bunca yıl içinde yaptığı hizmetler, bugüne kadar elde edilen tüm kazanımlar “sıfır” oldu seçmen gözünde.
Bütün o köprülere, duble yollara, havalimanlarına, SİHA’lara, İHA’lara, TOGG’lara “Benim için bir şey ifade etmiyor” dedi seçmen. AK Parti döneminde ev ve araba alan, alt sınıftan orta sınıfa yükselen seçmen “Ben bunlarla yetinmiyorum artık” dedi. Duruma karşı taraftan bakarsanız, AK Parti’nin de bu seçmenleri içten içe “nankörlükle” suçladığını görürsünüz. Hatta bazen ağızlarından kaçırdıkları da oluyor bu suçlamayı.
Halen AK Parti’ye gelen oyları ise daha farklı bir kategoride değerlendirmek gerekiyor. Türkiye’de ekonomi bazen iyileşir, bazen kötüleşir. Bu ülke kaç ekonomik kriz gördü. İçinde bulunduğumuz ekonomik krizin farkını iyi bilmek gerekiyor. Bu kriz işsizlik üreten bir kriz değil. 2000’li yılların başında yaşadığımız krizde milyonlarca insan işsiz kalmıştı. Kirasını ödeyemeyen gençler, çoluk çocuklarıyla beraber ailelerinin evlerine taşınmak zorunda kalmıştı. O zaman yapılan seçimle bunu kıyaslayamayız. Türkiye’de seçim sonuçlarının asıl belirleyeni enflasyon değil, işsizliktir. Yüksek enflasyona alışık bir milletiz biz.
Yine de enflasyonun faturası yeterince kesilmedi diyebilir miyiz? Evet, diyebiliriz. Demek ki başta Kılıçdaroğlu olmak üzere muhalefet liderleri ve partileri, toplumda “Bunlar ekonomiyi düzeltebilir” hissiyatı yaratamamış. Şimdi muhalif seçmene soruyorum, dürüstçe yanıt verin, sizi ekonomiyi düzelteceklerine dair ikna edebildiler mi? Seçimden önce konuştuğum tek bir muhalif seçmen, “Bunlar gelsin bak ekonomi nasıl düzeliyor” diyemiyordu. Hatta “Kim gelirse gelsin düzelmez” hissiyatı hakimdi sokağa. O zaman AK Parti seçmeni neden oy verme davranışını değiştirsin? Dindar bir seçmen, neden durup dururken bu ülkede laikliğin sembolü olan bir partinin ittifakına ve adayına oy versin?
Devletin geçmişteki laiklik hassasiyeti yüzünden okullara alınmayan başörtülü kızlar, kapatılan partiler, muhtıralar, postmodern darbeler hatırlanırsa, bu seçmen için laikliğin muhalefet için taşıdığı anlamdan bambaşka bir anlam taşıdığı anlaşılabilir. “Bu yaşananlarda CHP’nin ne suçu var” diyenlere de yakın tarihe bir bakmalarını tavsiye ediyorum.
Bir örnek üzerinden ilerleyelim. Bugün Kılıçdaroğlu karşımıza aday olarak çıkarıldıysa, bu adaylığın CHP içinde bir takım mimarları oldu. O mimarların başında gelen isim ise Kılıçdaroğlu’nun danışmanı Tuncay Özkan. Yıllardır Kılıçdaroğlu’nun aday olması için uğraşan Özkan’ın “kazanabilecek” adayların aleyhine çalıştığı da iddia edildi çok kere. Ne diyordu Özkan, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için “Cumhurbaşkanlığına aday olursa kazanır. Yüzde yüz kazanır. Her şeyin üzerine iddiaya girerim.” Peki, Tuncay Özkan’ın AK Parti seçmeni ile ne ilgisi var?
Tuncay Özkan, 2007 yılında eşi başörtülü olan birinin cumhurbaşkanı seçilemeyeceğini savunarak meydanlara çıkıp Cumhuriyet mitingleri yapanların lideridir. O zamanın medya patronudur. Dindar seçmeni terörize eden bu mitinglerin sembol ismidir Tuncay Özkan. Şimdi dindar seçmenden Tuncay Özkan’ın adayına oy istiyorlar. Biraz zor görünmüyor mu size de? CHP’nin başına geçmek gibi planları olduğu iddia edilen Özkan ve onunla birlikte hareket edenlerin hırsları neden olmuş olabilir mi muhalefetin başarısızlığına?
Varsayalım ki aradan 20 yıl geçmiş, bu sırada ülkeyi CHP yönetiyor ve korkunç bir ekonomik kriz patlak veriyor. Karşınıza Süleyman Soylu’nun ya da Berat Albayrak’ın desteklediği çok makul bir aday çıkarılıyor Oy verir mi acaba muhalif seçmen? Bu soruyu kendinize sorarsanız, AK Parti seçmeni ile çok kolaylıkla empati kurabilirsiniz.
Geçmişte yapılan hatalar, öyle kolay kolay hafızalardan silinmiyor. Silinmemesi için de sanki uğraş veriliyor.