Ne olacak bu gençlerin hali?
Dünyada vasıfsız bir çalışanın minimum refah seviyesini sürdürebileceği ücrete “asgari ücret” deniyor. Gelişmiş ekonomilerde asgari ücretle çalışanlar toplam çalışanların en fazla yüzde 5’ini oluşturuyor. Daha ortalama ekonomilerde bu oran yüzde 10-20 seviyesine çıkabiliyor. Bizde ise yıllar içinde bu oran artarak çalışanların yarısını kapsar hale geldi. Türkiye’de eğitimli ve kıdemli insanlar da asgari ya da onun biraz üzerinde ücretlerle, yani minimum refah seviyesinde çalışmaya mahkum oldu.
Minimum refah tanımımız da giderek geriliyor çünkü asgari ücretin alım gücü azalıyor. Önceleri yılda bir kez artırılan asgari ücrete şimdi altı ayda bir zam yapılıyor ve bu aralığın üç aya düşebileceği tahminleri de başladı. Yani enflasyon bu şekilde artmaya devam ederse, üç ay sonra bir zam daha gündeme gelebilir. Türkiye ekonomisinde her tür sözleşmenin süresi kısalmış vaziyette, çünkü istikrar sağlanamıyor.
Seçim kazanmak zorunda olan iktidar karar verici olunca, işveren de ödeyemeyeceği ücretler için destek istiyor. Yani milyonlarca çalışanın ücretinin bir bölümü devlet tarafından ödenmiş oluyor. Bu miktar da devlet bütçesinden, yani vergiler yoluyla asgari ücretlinin cebinden çıkmış oluyor. Tuhaf hallerdeyiz yani.
Gelelim konunun çok fazla gündeme getirilmeyen ama ekonomistlerin özellikle üzerinde durduğu, Türkiye’nin nitelikli iş gücü sorununa. Türkiye ekonomisinin ürettiği mal ve hizmetler değerli olmadığı için, aslında ekonominin nitelikli iş gücüne ihtiyacı yok. Eğitimli insana yer yok bu ekonomi modelinde. Halihazırda mevcut işler için vasfınız olması gerekmiyor. Vasıflı birinin yaptığı işi vasıfsız biri de yapabiliyor. Ücretlerin bu kadar düşük olmasının asıl nedeni de bu. Örneğin bilgisayar çipi pahalı bir ürün olduğu için, bunu üretecek yüksek vasıflı çalışana ihtiyaç var. Ona göre de ücret ödeniyor. Ama diyelim ki tekstil üretimi için vasıflı çalışan gerekmiyor. Yani evet ücretler düşük ama emeğinin getirisi de düşük.
Böyle bir ekonomide yüksek eğitime de gerek kalmıyor aslında. MHP lideri Devlet Bahçeli önceki gün üniversite sınavının kaldırılmasını bu yüzden gündeme getirdi. Üniversite mezunu olmak eğer bir değer değilse, neden herkes üniversite mezunu olmasın? Uğrunda yarışılacak bir şey değil ki artık üniversiteli olmak. Sınav yapmak da çok anlamlı değil gerçekten de. Zaten üniversitelerde eğitimin kalitesi düştükçe düştü. Doğru düzgün akademisyen yok her şeyden önce. KHK’larla nitelikli, tecrübeli akademisyenleri işten çıkarmak gibi çılgınca fikirleri hayata geçirirken sonucun bu olacağını söyleyenleri de terörist ilan ettik mesela.
Üniversiteler artık Anadolu’daki kentlerde “ekonomik canlanma” yaratmak için kuruluyor. Öğrenciler esnafın velinimeti haline getirildi. İlçelere bile sözde üniversiteler bu yüzden kuruluyor. Yani Devlet Bey, Türk gençlerinin eğitim hakkını savunmak için yapmıyor bu çıkışı, kendi partisinin ve ittifak ortağının oy deposu olan bölgelerdeki ekonomiye can suyu taşıyor. Artık üniversite öğrencisinden beklentimiz mezun olup ekonomiye değer katması değil, gittiği şehirde para harcaması. Zavallı ebeveynler de üç kuruşluk gelirleri ile çocuklarını ileride işsiz kalacaklarını bile bile bu okullara gönderiyor. Üzücü değil mi?
Dünya ekonomisinde yapay zeka öncelikle otomasyonun artırılması için kullanılacak, çünkü otomasyonla ücret kaleminden kurtularak maliyetleri büyük oranda düşürüyorsunuz. Sermaye, yapısı gereği verimliliği fevkalade artıran bu fırsata iştahla atılıyor. Canlı emek üretimin dışına itiliyor. Yani artık ya bu yüksek teknolojileri üreten tarafta olacaksınız ya da robotlarla yarışamayacağınız için işsiz kalacaksınız. Başka çıkış yok ama çıkışsızlığı gören de yok. Eğer bunu görebilseydik, üniversiteleri sınavsız yapmayı değil, eğitim reformunu gündeme getirir; en zeki, en çalışkan öğrencileri seçip hızla yetiştirmeye çalışırdık.
Bu noktada şunu da söylemek lazım ki, geçtiğimiz ay yapılan seçimleri kaybeden muhalefet de bu temel meselelere dair bir alternatif sunamadı. Mevcut iktidar, yara bandı müdahalelerle toplumu geçici olarak rahatlatma imkanlarına sahip en azından. Vatandaş da geleceği planlayamaz hale geldiğinden, günü kurtarmaktan başka bir şey düşünemiyor. Yoksa milyonlarca insan iş bulamayacağını bile bile çocuklarını üniversitede okutmak için kendini paralar mıydı?