NOKTA-79-AHSEN-İ TAKVİM-Bölüm 2
AHSEN-İ TAKVİM: İnsana Allah CC tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim.
“Ahsen-i takvîm” ifadesi, “Andolsun ki biz insanı en güzel şekilde yarattık” (et-Tîn 95/4) meâlindeki âyette geçmektedir.
İnsanın ise, gelişmeye namzet yetenekleri önünde hemen hemen hiçbir sınır yok gibidir. Yürümeyi kendi çabasıyla, düşe kalka ancak öğrenen bu varlık, bir de bakmışsınız, milyonlarca yıldır yeryüzü semasında kanat çırpmakta olan kuşları birkaç asır içinde geride bırakmış, semânın hiç çıkılmayan yüksekliklerine ulaşmış, uzayın derinliklerinde uçup gitmiştir.
Canlıların her birine bir san'at hediye eden terbiye fiili, insan üzerinde sınırsız bir cömertlik sergilemiş ve ona bir değil, bütün san'atların ufkunu açmıştır. İnsan, kendi çabasını harcayarak öğreneceği bu san'atlarda meleke kazanacak, gittikçe daha çok şey öğrenecek, öğrendiklerini birbirine ekleyecek, birbirine aktaracak, fert ve topluluklar halinde eserler vücuda getirecek, yeryüzünün her köşesini kendi planladığı bu eserlerle donatacaktır.
Her biri farklı bir san'atta üstünlük gösteren varlıklara karşılık, insan işte böyle bir özelliğiyle tartışılmaz üstünlüğünü ortaya koymaktadır. Bu da insanın dünya üzerinde ne aradığı sorusunun cevabına bizi yaklaştırıyor.
İnsanın, bu özel yetenekleri ve san'atlarıyla bir de peşine düştüğü şey var ki, kainattaki terbiye fiillerinin en göz kamaştırıcısıyla bizi karşı karşıya getirmektedir. O da, güzelliktir.
İnsan, bütün duyu ve yetenekleriyle, bir güzelliği her türlü şart altında ve her kılıkta tanıyabilecek bir yapıya sahip kılınmıştır. O göklerde ve yerde, meftun olduğu güzelliği arar. Onu bazan teleskopla, bazan mikroskopla, bazan sözüyle, bazan sazıyla, bazan gözüyle arar. Nerede olsa, o güzelliği bulur, çıkarır insan. Hangi şekle girse, onu tanır.
Bulduklarından bir şeyler öğrenir, bir şeyler anlar, bir şeyler anlatır. Sonra eserler ortaya koyar, gelip geçtiği bu dünyanın maddesinde ve manasında kendi izini bırakır. Açıkça anlaşılır ki, onun maddi ve manevi yapısı, duyu ve yetenekleri, hayal ve tutkuları, her şeyiyle bir iz bırakacak şekilde düzenlenmiştir.
İnsanın bu gelişmesini ve başardıklarını takip eden birisi, onun yaratılış ve yaşayışının inceden inceye planlanmış şekilde gerçekleştiğini görecek ve bu işte bir terbiye fiilinin çok daha kapsamlı eserlerini gözleyecektir.
Burada, insanın düşünce ve duygu dünyasına geliyoruz ki, başka hiçbir varlıkla kıyas edilemeyecek bir zenginlik ve derinlikle karşı karşıya kalıyoruz. Belki onun başında taşıdığı göz, kartalınkiyle kıyaslandığında daha zayıf düşebilir.
Fakat o bir çift gözün insan önüne serdiği manzaralar, bir kartalınkiyle kıyas edilemeyecek kadar renkli ve anlamlıdır. İşitme ve tatma gibi, onun diğer canlılarla paylaştığı duyular da, duygu ve düşünce dünyasının bir parçası haline geldiğinde, yine kıyas kabul etmez bir zenginlik ortaya çıkarıyor. İşte, insanın var oluşunun anlam ve hedefi de işte tam burada yatıyor. (1)
- Ben ve O, Ümit Şimşek, Zafer Yayınları, Sayfa 60-62, Istanbul 2000.
Mahlukatın en seçkini olarak seçilip bu dünyaya gönderilen insanın mahiyeti hakkındaki duygularımızı biz de aşağıdaki dizelerle ifadeye çalıştık;
(İnsan ahsen-i takvimde yaratıldığı ve ona gayet câmi’ bir istidad verildiği için; esfel-i safilînden tâ a’lâ-yı illiyyîne, ferşten tâ arşa, zerreden tâ şemse kadar…… nihayetsiz sukut ve suuda giden iki yol onun önünde açılmış bir mu’cize-i kudret ve netice-i hilkat ve acube-i san’at olarak şu dünyaya gönderilmiştir….23. Söz..)
AHSEN-İ TAKVİM
Derk eyle kıymetini beni Âdem ül insan
Ahsen-i takvim üzre halk olmuşsun hususan..
Fıtratında bahşolmuş çok câmî bir istidâd
Sukut ve suûduna konulmamış hiçbir had..
Esfel-i safilînden a’lâ-yı illiyyîne
Sınır yok maniâ yok kesb-i meratîbine
Önünde binbir türlü tekâmül-ü derecât
Veya tedenni için ma-teessüf derekât..
Ey insan! önündedir bir meydân-ı imtihan
Kesb-i hasenât eyler insan olan bir insan..
Şükrünü müdrik ol ki netice-i hilkat’sin
Bir acib sun-u bedî eser-i hakikat’sin..
A’lâ-yı illiyyîne sevk eder nûr-u iman
Derecât ve hasenât kesbeder böyle insan..
Hem de Cennet’e lâyık bir âli kıymet alır
Defter-i hasenât’ta bir hüsn-ü kayıt kalır..
Esfel-i sâfilîne düşürür küfr-ü zulmet
Cehennem için ehil ne elim bir vaziyyet..
Rabb-i Rahim nezdinde iman büyük intisab
San’at-ı İlahi’nin tezâhürüne nisâb..
Küfür, o intisâb’ı keser yazık kat’eder
İnsan’ı şekâvet’le perişan bedbaht eder..
Bu kat ile gizlenir San’at-ı Rabbaniye
Hak’tan udûl edenler fâniye ve zâile..
İnsan elbet nümûne Rabbâni bir san’at’a
Bir misal-i musaggar asâr-ı kâinat’a
İnsan bütün esmanın cilvelerine mazhar
Üzerinde işlenmiş bin nukûş-u manidar..
Manidar nakışları okutur îman nuru
Nukûşu vâzıh okur mü’minler’in şuûru..
Ehl-i îman üstünde cilve-i Samedâni
Böyle tezahür eder hem san’at-ı Rabbani..
İnsanı insan eder Mevla’ya teabbud’u
İntisab-ı iman’la ne yüksektir suud’u..
Mahlukât’ın fevkinde insan’ın i’tilâsı
Hulk’unu tezyin eder iz’ân’ı ve ihlâsı..
İnsan bu kemalât’la Cennet’e ehil elyâk
Emr-i bil ma’ruf için gayreti pür iştiyâk..
İnsanı tenvir eder iman parlak bir nurdur
Mektûbat-ı Rabbâni bu nur ile okunur..
Şu kitâb-ı kainat şu nur’la ziya bulur
Mâzi ile müstakbel zulümattan kurtulur..
Elbet iman hem nurdur hem kuvvet-i manevi
Nûr-u iman’la meşbû mü’minler’in can evi..
Sâhib-ül iman kişi ref eder zulümât’ı
Def eder iman ile savlet-i hücumât’ı
Mü’min’in lisanında “Tevekkeltü alallah”
İltisâk-ı iman’la cümle bulurlar felah..
Mü’minler emvâl’ini Hakk’a emanet eder
Hayat sefinesinde emniyetle seyreder..
Pek çok menzilden geçer uzun bir yolda insan
Ferah ü eman verir elbet şuûr-u iman..
Kabirde ve berzahta iman’dır ışık veren
Bu nur Dâr-ı Beka’ya suhûletle gönderen..
İman nûru tevhide teslim’e ışık saçar
Teslim tevekkül ile Cennet’e bir yol açar..
Hikmet Erbıyık, 22.04.2023, Güzelce