Peki, Türkiye’nin güvenlik ve refahı ne olacak?

Artık çok net anlaşıldı ki, 29 Ekim 2023 günü, tarihe Cumhuriyetin 100. yıl dönümü kutlamaları ile değil, Filistin ve Hamas’a verilen kitlesel destek ile geçecek.

Bu duruma kızabilirsiniz, üzülebilirsiniz ama belki önce neden böyle olduğunu düşünmek gerekiyordur. Cumhuriyet projesi yeterince başarılı olamamış ki, 100’üncü yılı topyekün bir heyecan yaratmıyor. Eğer öyle olsaydı, hiçbir iktidar toplumun bu hassasiyeti karşısında kayıtsız kalamazdı.

Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerle buluşmayı başaramayan Cumhuriyet, ortak bir zemin de yaratamadı. Bunun için sadece mevcut iktidarı suçlamak da kolaycılık olur. Tek parti dönemi, muhtıralar, askeri darbeler, postmodern darbeler ve darbe girişimleri ile geçen bir yüz yılın ardından başka ne olması bekleniyordu?

Gelelim Filistin ve Hamas meselesine... İsrail ile Hamas arasında başlayan çatışmanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, beklenenden çok daha aklı selim bir tutum takınarak itidal çağrısında bulunmuş, İsrail zulmü arttıkça tonunu yükselten açıklamalar yapmışsa da ipleri koparacak bir tavırdan uzak duracağına dair bir izlenim vermişti. Bunun da belli nedenleri vardı.

Mayıs seçimlerinden sonra ekonominin toparlanabilmesi için çok acil bir biçimde yabancı sermaye bulması gerektiğini bilen Erdoğan, ekonominin başına Mehmet Şimşek’i, dış politikanın başına da Hakan Fidan’ı getirerek elini güçlendirmişti. İçeride de Ali Yerlikaya ile birlikte çetelere karşı bir temizlik harekatına başladı. Muhalefet de bu adımları olumlu buldu ve destekledi.

Bu dönemde Erdoğan, AB’ye göz kırptı, İsveç’in NATO’ya üyeliği için yeşil ışık yaktı, İsrail’le normalleşme sürecini hızlandırdı vs. Merkez Bankası’nın faiz artırmasına izin verdi. Seçim sürecinde ne söylediyse tersini yaptı. Tüm bu U dönüşlerinin esas nedeni ekonomiyi içinde bulunduğu dar boğazdan çıkarmaktı muhakkak. Merkez Bankası rezervleri eksi 75 milyar dolarken yapabileceğiniz başka bir şey de yoktu zaten.

7 Ekim’de gerçekleşen Hamas’ın İsrail’de sivillere yönelik saldırısı herhalde en çok Erdoğan’ı rahatsız etmiştir. Düşünün, seçim süresince “Biz düşersek Gazze düşer, biz kaybedersek Filistin kaybeder” diye yüksek perdeden davanın hamisi gibi, İslam aleminin lideri gibi konuşmuşsunuz. Şimdi Gazze’ye bombalar yağarken, Filistinli siviller bombardıman altında can verirken herkesin gözünün üzerinize çevrilmesinden doğal bir şey olamaz.

Erdoğan, tabanından gelen baskı ile dünyadan gelecek sıcak para arasında bir seçim yapmak zorunda kaldı. Yaklaşan yerel seçimleri tercih etti ve tabanına boyun eğerek Hamas’ı sahiplendi. Ama bu öyle bir sahipleniş oldu ki kimse bu kadarını beklemiyordu. Binden fazla İsrailli sivili öldüren, 200’den fazla sivili kaçıran Hamas’ı mücahit ilan etti!

Bu çıkışın elbette çok kritik sonuçları olacak. Türkiye, Erdoğan’ın yüzlerce sivilin öldürülmesinden sorumlu Hamas’ı kurtuluş savaşçısı olarak ilan etmesiyle, tüm dünya ülkeleri arasında, İran’dan sonra Hamas’a sahip çıkan tek ülke oldu. Bunun Batı ile ilişkilere büyük zarar vereceği kesin.

Aynı zamanda “terör” tanımını muğlaklaştıran bu çıkış, YPG ve PKK söz konusu olduğunda Türkiye’nin aleyhine kullanılabilir. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de ülke ülke gezip Batı’dan yatırım getirmeye çalışmasının artık bir anlamı kalmadı diyebiliriz. Önümüzdeki birkaç ay içinde cari açığı finanse etmek için yaklaşık 25 milyar dolara ihtiyacı olan Türkiye’nin işi artık çok daha zor.

Yarın öğleden sonra Cumhuriyet Bayramı resmen başlıyor. Türkiye’nin gözü ise Atatürk Havalimanı’nda düzenlenecek “Büyük Filistin” mitinginde olacak. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına kilitlenecek. Tüm dünyanın da bir kulağı Erdoğan’da olacaktır. Bakalım, gerilimi tırmandırmayı mı tercih edecek, yoksa tansiyonu daha fazla yükseltmeden tabanının beklentisini karşılamaya mı çalışacak?

Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!