Ramazan Bayramı

Dr. Hikmet Erbıyık

Dr. Hikmet Erbıyık

Tüm Yazıları

BAYRAM: Dinî veya millî açıdan özel önemi olan ve topluca kutlanan gün.

Etimolojisi. Müellif: SARGON ERDEM

Kâşgarlı Mahmud’un tesbitine göre kelimenin aslı Farsça beẕrem/beẕrâm (بذرام/بذرم) olup “sevinç ve eğlence günü” demektir ve beyrem/bayram telaffuzu Oğuzlar’a aittir (Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, I, 263, 484; III, 176). Steingass’ın sözlüğüne beẕrâm imlâsıyla aldığı ve “çok neşeli yer” şeklinde açıkladığı (Dictionary, s. 166), Doerfer’in ise Farsça’ya Eski Türkçe’den geçtiğini söylediği (TMEN, II, 384-385) kelimenin etimolojisi yapılamamış, hangi dilden geldiği ve tam anlamı bulunamamıştır. Ancak Farsça’da her zaman görülebilen ẕ/z (ز/ذ) değişimi (bk. Steingass, s. 556) göz önünde tutulduğunda kelimenin aslının Farsça olması ve beẕ(m)râm şeklinde tahlil edilmesi muhtemel görünmektedir. Bu takdirde beẕrâmın, beẕm (بذم) “yiyip içme, konuşup eğlenme meclisi” kelimesinin m sesi düşmüş şekli olan bez (بز; Şükûn, I, 323) ile “hoş ve sevinçli” anlamını taşıyan râm (را م; Steingass, s. 564; Şükûn, II, 987) kelimesinin birleştirilmesi sonucu elde edilmiş, “neşeyle konuşup eğlenme, yiyip içme meclisi” anlamında bir birleşik isim olduğu kabul edilebilir…….Bayram kelimesinin Arapça’sı, sözlüklerde “âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü” anlamlarıyla karşılanan îddir (el-ʿıyd/العيد).

İslâmî dönem. Müellif:İBRAHİM BAYRAKTAR

Dinî Hükümler: İslâm dininde ramazan ve kurban olmak üzere iki bayram vardır. Arapça’da îdü’l-fıtr ve îdü’l-adhâ şeklinde adlandırılan her iki bayram da hicretin 2. yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Esasen ramazan orucu ilk defa bu yıl farz kılınmış, bu ayı oruçla geçiren müminler sonraki ayın (şevval) ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama ramazan bayramı veya bayramdan önce fitre (fıtır sadakası) verildiği için fıtır bayramı denilmiştir. Türkiye’de bazı çevrelerde muhtemelen bayramda şeker, lokum ve tatlı ikramı şeklinde öteden beri var olan gelenekten dolayı buna şeker bayramı da denilmektedir. Ancak Hz. Peygamber’in uygun olmayan bazı isimleri değiştirmesi ve özellikle dinî terim ve kavramların muhafazası konusunda hassasiyet göstermesi, bu şekilde bir adlandırmanın doğru olmayacağını göstermektedir. …..Hac ibadeti hicretin 9. yılında farz kılınmakla birlikte kurban kesilmesi ve kurban bayramı namazı, oruç ibadeti ve ramazan bayramı gibi hicretin 2. yılında teşrî‘ kılınmıştır. Ramazan bayramında müminler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah’ın rahmetine nâil olma ümidinin sevincini taşırlar.

Bayram Kutlamaları. Müellif:NEBİ BOZKURT

Araplar genel olarak bayramlarda en güzel elbiselerini giyer, at veya deve yarışı tertipler ve umumiyetle köle yahut câriyelerin çaldığı bendir (zilli iri def) eşliğinde dans ederlerdi. Çocuklar ise bir kısmı halen oynanmakta olan kovalamaca, çizgi, ceviz, aşık ve cülâhik (misket) gibi oyunlar oynamak suretiyle eğlenirlerdi. İslâmiyet meysir (kumar) ve kadın erkek karışık eğlenme gibi Câhiliye âdetlerini yasaklamasına karşılık meşrû olan bayram şenliklerine izin vermiştir. Bayram boyunca kılıç ve diğer silâhların taşınmasını yasaklayan hadisler (bk. Buhârî, “ʿÎdeyn”, 9; İbn Mâce, “İḳāmetü’ṣ-ṣalât”, 168) herhalde bayramın huzurunu bozabilecek olayların çıkmasına fırsat vermeme amacını taşıyordu……… Hz. Peygamber’in ramazan bayramlarında musallâya çıkmadan önce hurma yeme âdeti bir sünnet telakki edilmiş ve bu telakki bayramda tatlı ikramı geleneğini doğurmuştur. Daha tâbiîn döneminde İbn Sîrîn gibi un, tereyağı ve bal veya hurma ezmesinden yapılan bazı tatlıları ikram etmeyi âdet haline getirenler vardı. Bağdat’ta 380 (990-91) yılında yapılan bir bayram kutlamasında uzunluğu yaklaşık 150 metreye varan sofralarda tatlıların sunulduğu rivayet edilmektedir (Makrîzî, I, 387; Mez, II, 249).

Osmanlı Dönemi. Müellif:ÖZDEMİR NUTKU

Türk geleneğinde de ramazan ve kurban bayramları çok önemli kabul edildiğinden bunlar her kesimde yerleşmiş ve tören halini almış bir şekilde kutlanırdı. Bayram törenleri bayram sabahı camilerde veya musallâ denilen açık alanlarda kılınan namazdan sonra başlardı. Küçükler büyüklerin elini öper, büyükler yakınlarına ve çocuklara hediyeler dağıtır, kapıya bayramlaşmaya gelen bekçi, çöpçü, tulumbacı, davulcu gibi hizmetlilere bayram bahşişi verilirdi. ….Fâtih Sultan Mehmed tarafından kanunlaştırılan saraydaki bayramlaşmanın belli usul ve kaideleri vardı. Padişah bayram sabahı sabah namazını sarayda Hırka-i Saâdet Dairesi’nde kılardı. Hırka-i Saâdet kapısı önüne bir kafes konulur, içeriye de taht kurulurdu. Padişah oturduktan sonra orada hazır bulunan imam ve hatipler birer aşr-ı şerif okurlardı. Bundan sonra hazinedarbaşı bunlara hediye ile câizelerini verir, arkasından mehter çalmaya başlardı. Mehter çalarken oradakiler, “Ve hemîşe bunun emsâli eyyâma erişmek nimeti müyesser ola!” diye alkış tutarlardı. Duacı çavuşlar da hep bir ağızdan duaya başlarlardı.

Padişahın bayramını tebrik edecek olanların adları önceden tesbit edilirdi. Bunlar sabah namazını Ayasofya Camii’nde kılarlar, namazdan sonra saraya gidip Kubbealtı’nda toplanırlardı. Teşrifatî efendi silâhdar ağa aracılığıyla Sünnet Odası’nda oturan padişaha durumu arzettikten sonra padişah da Arz Odası’na geçerdi. O arada Has Odalılar, Arz Odası ile Bâbüssaâde arasına düzenli bir biçimde dizilirlerdi. Padişah Arz Odası’ndan çıkıp taht önüne gelir, nakîbüleşraf efendi yüzü padişaha dönük, ayakta ellerini kaldırıp bir dua okuduktan sonra padişahın bayramını kutlar, selâm vererek huzurdan çıkardı. Enderun ağaları da yüksek sesle “Aleyke avnullah!” (Allah’ın yardımı üzerine olsun) derlerdi…Tekrar çalmaya başlayan mehter takımı tören süresince çalmayı sürdürürdü. …Tahtın karşısında ise sekbanbaşı ağa, arkasında sipahi ve silâhdar ocakları ve subayları ile aynı şekilde kapıcıbaşılar, solakbaşı, mîralem, zaîmler, müteferrikalar ve teşrifatçı efendi dururdu. Yüksek makam sahipleri sağ taraftan gelip etek öperlerdi. Önce sadrazam, vezirler, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri sırayla ilerleyerek tahta yaklaşırlar, eğilerek saygılarını sunarlar, sonra da etek öperlerdi. Sadrazam kutlamadan sonra kızlar ağasının önünde ayakta bekler, vezirlerle kazaskerler onun sağına dizilirlerdi. O sırada çavuşbaşı ile kapıcılar kethüdâsı şeyhülislâma haber verirler, şeyhülislâm ulemânın başında tebriğe gelir, ancak etek öpmez, padişahın önünde saygıyla eğilir ve el öptükten sonra ayakta yerini alırdı. Padişah bu bayramlaşmada İstanbul kadılığı pâyesinde olan kişilere kadar ayağa kalkar, her ayağa kalkışta sadrazam hafifçe sağ kolunu tutar ve gelenleri adlarıyla padişaha takdim ederdi. ….Tebrik merasimi bittikten sonra teşrifatçı efendi merasimin sona erdiğini padişaha arzederdi. Padişah ayağa kalkar, sağ koluna kızlar ağası girer, birkaç adım sonra sadrazam onun yerini alır, daha sonra onun da yerini silâhdar ağa alırdı. Padişah Has Oda’ya geçer ve başta Ayasofya olmak üzere Sultan Ahmed, Süleymaniye gibi büyük camilerden birine bayram namazına gitmek üzere üstünü değiştirirdi. (1)

(1): TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 5. cildi, 263-265 numaralı sayfalar.

Ramazan-ı Şerif’i sağlık afiyet huzur ve sükûn ile ibadet ve taât ile ihya ve idrak etmemizi nasip eyleyen yüce Mevlâ’ya şükür ve minnetimizi biz de klâsik hale gelen BAYRAM DÜŞÜNCELERİ kasidemizle arz edelim:

BAYRAM DÜŞÜNCELERİ

Bayram arınmak demek; tüm süfli duygulardan

Uyanmak intibahla; yalancı uykulardan..

Hasete tehevvüre kine , öfkeye veda

Elleri göğe doğru safi kalb ile nida..

Bayram sevindirmektir; hısımı akrabâyı

Yetimi biçareyi kimsesiz gurebâyı..

Bayram coşku salmaktır, her sabah gönüllere

Hazin şarkı okumak, gülşende tüm güllere..

Sırrını idrak edip güllerle lâlelerin

Bayram sonunu görmek; çekilen çilelerin..

Bayram bağışlamaktır; hem yârı hem ağyarı

Kışta tufanda görmek; lâlezârı, bahârı

Bayram cihana salmak; neş’eleri mesârı

Cuş-u huruşa almak ; gül dalında hezârı

Muhtaçtır yorgun ruhlar, bayramla fâsılaya

Gurbet acılarından ulaşırken sılaya

Bayram ülfet eylemek; mecliste yarân ile

Hem şükrü dillendirmek; her lâhza bin can ile

Bayram her yıl dönmektir, bir âhid iklimine

Ta Ezel Bezmi’ndeki ettiğimiz yemîne

Bayram yüzün sürmektir; dergâhta yüce bâb’a

Bayram mülâki olmak; hem ezeli ahbâba …..

Hikmet Erbıyık, Sultanahmet Camii, 1 Şevval 1443, 02 Mayıs 2022

LÜGATÇE: Süfli: Aşağı, basit, adi, değersiz

İntibah: Uyanık olma, göz açıklığı, gāfil olmama. Olan bir şeyden ibret alma, ders alma

Haset: Başkasında olan bir nîmeti çekememe, kendisine faydası olmadığı halde

kıskançlık sebebiyle karşısındakinin sâhip olduğu nîmetten mahrum kalmasını isteme,

çekememe, günüleme

Tehevvür : Çok kızma, öfkelenme, hiddetlenme, köpürme

Gurebâ: Garipler, kimsesizler, memleketinden uzakta olan yoksul kimseler.

Ağyar: Yabancılar, tanıdık olmayanlar, Dost olmayanlar, düşmanlar, Halden

anlamayanlar, hal ehli olmayanlar.

Lalezâr: Lâle bahçesi, Mesâr: Sevinçler, meserretler

Cûş-u hurûş; Coşma, taşma, kaynama, coşkunluk, galeyan,kuvvetle sevinmek,

sevinçten kendinden geçmek, Hezâr: Bülbül,

Fâsıla: Ara, ara vermek, devam eden bir işi durdurmak

Sıla: (Gurbetteki bir kimse için) Âile ocağı, hısım akrabâ veya doğup büyüdüğü yerler,

vatan, memleket,

Ülfet: Uygun kimselerle güzel bir şekilde görüşüp konuşma, birlikte bulunup ahbaplık

etme, ihtilât. Yarân: Dostlar:

Lahza: Zamânın göz açıp kapayıncaya kadar geçen en kısa parçası, an

Âhid: akit, Antlaşma, sözleşme, muâhede kontrakt

Ezel Bezmi (bezm-i ezel, bezm-i elest): tasavvuf. Allah’ın ezelde ruhları

yarattıktan sonra, “Elestü bi-Rabbiküm: Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğu

ve ruhların, “Belâ (evet), sen bizim Rabb’imizsin” diye Allah’ı tasdik ettikleri ezel

meclisi,..

Dergâh: Bir büyüğün, büyük bir yerin herkes için başvurma yeri olan kapısı, huzûru,

Eşiği, Bâb: Kapı,

Mülâki: karşılaşmak, buluşmak, kavuşmak, görüşmek

Ahbâb: Dost, bildik, tanıdık; sevilen kimseler, dostlar