Sabır ve Dua 2
Sözlükte “engellemek, hapsetmek; güçlü ve dirençli olmak” anlamlarındaki sabr kelimesinin ahlâk terimi olarak “üzüntü, başa gelen sıkıntı ve belâlar karşısında direnç gösterme; olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet” gibi mânalara geldiği, karşıtının ceza‘ (telâş, kaygı, yakınma) olduğu belirtilmektedir.
Bazı âlimler sabırla şükrün eşit değerde olduğunu ileri sürmüştür. Bu hususu geniş biçimde ele alan Gazzâlî (İḥyâʾ, IV, 135-141), “Şükür mü sabır mı daha faziletlidir?” sorusunu, “Su mu ekmek mi daha değerlidir?” sorusuna benzetir ve suya ihtiyacı olan için suyun, ekmeğe ihtiyacı olan için ekmeğin daha değerli olduğunu ifade eder. Bu soruya karşılık Cüneyd-i Bağdâdî, “Zenginin övülmesi varlıktan, fakirin övülmesi yokluktan dolayı değildir; her ikisinde de övgüye lâyık olan varlığın ve yokluğun hakkını verebilmeleridir” demiştir (a.g.e., IV, 138).
“Sabır imanın yarısıdır” meâlindeki hadisten hareketle (Hâkim, II, 446) imanın bu iki faziletten oluştuğu belirtilmiştir. Nitekim Abdullah b. Mes‘ûd, imanın iki kısımdan oluştuğunu, yarısının sabır, yarısının şükür olduğunu söylemiştir (Gazzâlî, IV, 66; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 110).
Ancak cana yahut mala gelen zarar karşısında tepkisiz kalmak doğru bir davranış değildir. Buna göre sabrın dinî hükmü, yani fazilet sayılıp sayılmaması katlanılan sıkıntının mahiyetine göre değişir. Meselâ haramlardan uzak durmada ve dinî görevlerin ifasında tahammül gösterme şeklindeki sabır farz; dinen mekruh olandan uzak durma şeklindeki sabır mendup; can, mal ve namusunun saldırıya uğraması karşısında, ayrıca gereksiz yere açlığa, susuzluğa katlanma anlamındaki sabır haram; bedenine zarar verecek derecedeki acılara katlanma şeklindeki sabır mekruh; dinen yapılmasında bir sakınca olmayan konularda sabır göstermek de mubahtır (Gazzâlî, IV, 69; İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 30-31).
İbn Miskeveyh sıkıntılar karşısında sabırlı olmayı bir yiğitlik olarak kabul eder (Tehẕîbü’l-aḫlâḳ, s. 106). İbn Hazm, özellikle başkalarının yol açtığı sıkıntı ve üzüntüleri önemsemeyip kişinin kendi kusurlarını düzeltmekle meşgul olmasının gerekli olduğunu söylemekte, bu sıkıntılar karşısında gösterilecek üç farklı sabırdan bahsetmektedir. İlki güçlü olanlardan, ikincisi zayıf olan kimselerden, üçüncüsü güçte eşit düzeydekilerden gelebilecek sıkıntılara karşı gösterilen sabırdır. Bunlardan ilkine sabretmek fazilet değil zavallılıktır; ikincisine sabretmek iyilik ve fazilettir. Üçüncüsüne gelince, eğer kötülük yapan kişi bunu bilmeden yapmışsa ona sabretmek bir olgunluk belirtisidir, eğer bilerek eziyet etmişse buna katlanmak bayağılıktır (el-Aḫlâḳ ve’s-siyer, s. 26-27).
Üzücü olaylar karşısında telâşa kapılıp anormal davranışlarda bulunmak dinin de ahlâkın da yerdiği bir tutumdur. Zira sabır kendini kontrol etme, faydasız telâştan kurtulma ve sıkıntıyı aşmanın yolunu bulma imkânı verir (a.g.e., s. 86-87).
Râgıb el-İsfahânî sabrın biri cismanî, diğeri ruhanî olmak üzere iki çeşidinden söz eder; bunların her birini adlandırmada ayrı kavramlar kullanır.
Cismanî sabır bedenin mâruz kaldığı zahmetli işlere ve acılara katlanmaktır ki bu tam olarak fazilet sayılmaz.
Asıl fazilet ruhî sabır olup iki şekilde tezahür eder. İffet adı verilen birincisi insana zevk veren şeylerden yararlanmada aşırılıktan sakınmak suretiyle gösterilen sabırdır. İkincisi, istenmeyen durumların başa gelmesi veya hoşa giden nimetlerden mahrum kalınması halinde sabırlı davranmaktır (eẕ-Ẕerîʿa, s. 326-327). Râgıb el-İsfahânî’nin bu açıklamaları Gazzâlî tarafından İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’de hemen hemen aynen tekrar edilmiştir. Ancak Gazzâlî, başta tasavvuf olmak üzere döneminin zengin kültüründen yararlanarak ahlâkın diğer konularında olduğu gibi sabır konusunda da geniş bilgi vermiş, ince tahliller yapmıştır.
Kaynaklarda sabırla diğer faziletler arasındaki ilişki üzerinde de durulmuştur. Allah’ın isimlerinden birinin sabûr olduğu ve sabırla hilim (temkinli ve ağır başlı olma) arasında anlam yakınlığı bulunduğu belirtilir. Ancak hilimde sabırdan daha ileri bir tahammül ve hoşgörü mânası vardır. Hilim kavramının hoşgörü, af, sabır ve akıldan oluşan dört erdemi içerdiği belirtilir. Gazzâlî’nin bildirdiğine göre Süfyân es-Sevrî, Ebû Huzeyme el-Yerbûî ve Fudayl b. İyâz, bütün amellerin en faziletlisinin öfkelendiğinde hilim göstermek ve sıkıntılar karşısında sabırlı davranmak olduğunu söylemiştir (İḥyâʾ, III, 176). İbn Hazm’a göre hadislerde övülen “müdârâ” hilim ve sabırdan oluşur (el-Aḫlâḳ ve’s-siyer, s. 59; ayrıca bk. s. 17).
Sabırla ilgisi bulunan diğer bir kavram rızâdır. Gazzâlî’ye göre meşakkatlere tahammülün farklı dereceleri vardır. Katlanmanın zor olduğu başlangıç derecesine tesabbur, katlanmanın kolaylaştığı orta derecesine sabır, nefsânî arzuların tam olarak baskı altına alındığı en yüksek derecesine rızâ denir. Sabrın fazilet bakımından en alt derecesi, içinde bulunduğu güç durumdan memnun olmasa da şikâyet etmemek, bundan daha faziletlisi içinde bulunduğu duruma razı olmak, ondan da faziletlisi belâya şükretmektir (İḥyâʾ, IV, 68-69, 141). (1)
(1)- TDV İslâm Ansiklopedisi’, 35. Cildi, sayfa 337-339, Istanbul, 2008.
Sabır ve Dua hakkındaki duygularımızı aşağıda belirttiğimiz dizelerle arz etmeye çalıştık:
SABIR VE DUA
Bahtımızda set olan zincirler de kırılır
Gün olur vakit gelir, menzile de varılır
Şu mâkus talihinin bir gün seyri değişir
Umulmadık bir anda sana imdat erişir
Yeter ki ye’se düşme, sakın gösterme fütûr
Hak’ta sebat eyleyen, maksûduna kavuşur
Bütün yakarışları, işiten elbette Bir
Mevlâmız’dan inayet, illâki olur zâhir
İllâ ki erişecek, Rabbimiz’den inâyet
Ehl-i Hak’ka yakışmaz, mesâib’ten şikayet
Dayan ey nefs-i nâdan bu dâr-ı imtihân’dır
Ukbâ’da mükâfatın elbet kasr-ı cinân’dır
Islah eyle gün be gün, sen tavrını hâlini
Bulmak için gayret et, sabırda kemâlini
Düşün ki kesbimizden, bunca elem ve belâ
Nefsimiz zevke düşkün, hevâ ile müptelâ
Ayırıp gönlümüzü, dünya heveslerinden
Gel istiğfar edelim! nedâmetle derinden
Yaşadığın elemler müstenid çok sebebe
Hikmetin sorgulamak münâfidir edebe..
Ya Rab! bizlere acı, sabır ver musibetten
Hep Hak’ka yol bulalım, teyakkuz ve ibretten…..
Hikmet Erbıyık, 28.06.2020, Seyyid Nizameddin (KS) Dergâhı
Lügatçe: Makus: beklentilerin aksi, insanı üzüntüye sevkeden olumsuz haller, durumlar
İmdat: Yardım
Ye’s: Ümitsizlik, umudu kesme
Fütur: Aksilik ve belalar karşısında dayanma gücü ve sabrın kırılması, sürdürülemeyişi
Maksud: Maksat, amaç, beklenti
İnayet: Yardım
Zahir: Açıkça ortaya çıkma , alenen görünme
Ehl-i Hak: İslamın temel prensiplerine, emir ve yasaklarına bağlı kalarak yaşayanlar
Zevahir: Görünüş, dış görünüş, göze çarpan yerler, hadiselerin bize görünen yüzleri, derine inmeyen yüzeysel görüntüler
Mesâib: Musibetler
Nefs-i nadan: Cenab-ı Hakk’ın yolunda daima uyanık ve agâh olmak gerekirken tam tersine gaflet ve cehalet içinde kalan nefsimiz, özümüz, haddini bilmeyen saygıda kusur eden nefsimiz, asli kulluk görevlerini unutan aksatan nefsimiz, özümüz..
Dâr-ı İmtihan: İmtihan dünyası, imtihan için gönderildiğimiz bu dünya, bu cihan
Ukbâ: Baki ve ebedi olan ahiret alemi, öteki alem
Kasr-ı cinan: Cennetteki köşk, cennet köşkleri,
Islah eyle: Terbiye et, düzene sok,..
Kemal:Olgunluk , mükemmellik,…
Kesbimizden: Kendi yaptığımız işlediğimiz fiiller, işler sebebiyle
Hevâ: Nefsini ıslah edemeyen insanın mahiyetinde , özünde olan günahlara yönelme, günah işleme meyli, dünyevi ve meşru olmayan zevklere yönelme
Müptelâ: Belli bir alışkanlığa bağımlı olma, bağımlılık
İstiğfar: Cenab-ı Hak’ka yönelip kalpten tövbe etme
Nedâmet: Gerçek pişmanlık, yaptığı meşru olmayan hallerden pişmanlık duyma
Müstenid: Dayanan, bağlı olan, o yüzden olan
Münâfi: Bir şeye bir duruma aykırı, bir şeyin zıddına olma
Musibet: Belâ, olumsuz hal, can sıkıcı bir hal , aksilik
Teyakkuz: Dikkat , uyanıklık, uyanık olmak