Seçim ekonomisi tam gaz!
20 yıllık AK Parti iktidarı uzun süre seçim ekonomisi uygulamadı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle seçimlerde 50 artı 1 zorunluluğunun ortaya çıkması üzerine seçim ekonomisi izlenmeye başlandı.
Kesenin ağzı bugünkü kadar açılmadıysa da iktidarın 2018 seçimlerini kazanmak için 2017 yılından başlayarak uyguladığı büyüme odaklı ekonomi uygulamaları, bugün yaşadığımız enflasyonun ve artan cari açığın asıl sebebidir.
O gün seçim kazandıran politikaların sonuçları, yıllar içerisinde AK Parti oylarının en az 10 puan erimesine yol açtı. Bunu gören iktidar, 2023 seçimlerine doğru bir kez daha bol keseden dağıtmaya başladı.
2022 yılında asgari ücrete ilk kez bir yılda iki kez zam yapıldı. Seçime iki aydan kısa bir süre kalmışken, bu yıl da temmuz ayında ikinci asgari ücret zammının yapılacağı müjdelendi(!)
Seçime doğru giderken yapılan ekonomik hamleler arasında sosyal konut projesi, ihtiyaç sahibi ailelere maddi destek olmayı amaçlayan Aile Destek Programı kapsamının genişletilmesi, 3600 katsayı uygulaması, EYT sorununun çözülmesi, geçici sözleşmede olanların kadroya alınması, vergi ve ceza yapılandırmaları, ucuz krediler, transfer ödemeleri, emekli maaşlarının artırılması, devlete on binlerce personel alımı bir çırpıda sayabildiklerimiz.
Üstelik seçim ekonomisi, Kahramanmaraş depremlerinin yarattığı devasa bir maliyet ortaya çıkmışken tam gaz sürdürülüyor.
İktidar bölgeye yapılacak deprem konutları için 20 sene faizsiz vade imkanı sağlanacağını açıklamıştı. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise depremzedelerden para alınmasına karşı çıkarak, iktidara gelmeleri halinde “beş kuruş” almadan anahtarları teslim edeceklerini vaat etti. Öyle böyle değil, milyar dolarlardan bahsediyoruz.
Kılıçdaroğlu, böyle bir maliyeti nasıl karşılayacaklarını henüz açıklamış değil ama iktidar da bu çıkışa kayıtsız kalamadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konutların hibe seviyesinde bir usulle teslim edileceğini söyledi. Yeni kolaylıklar ve destekler gündeme gelebilir.
Türkiye çok ciddi bir ekonomik krizle boğuşurken muhalefet ve iktidar karşılıklı popülizm yarışına girmiş durumda.
Muhalefetin vaatlerine karşılık iktidar bütün bonkörlüğünü gösteriyor.
Son yıllarda giderek yoksullaşan ve geçinmekte büyük zorluk yaşayan toplum kesimleri ise uzun vadeli düşünmek yerine, kısa vadeli kazançları memnuniyetle karşılayabiliyor. Bugün kaşıkla verilenin yarın kepçeyle geri alınacağını hesap edemiyor. Anlık çıkarların uzun vadede yaratacağı maliyetleri göz önüne alacak bir rasyonaliteden tamamen uzağız.
Karşımıza bir tane siyasi aktör çıkıp da rasyonel bir hesap ile nereden, nasıl, ne kadar kaynak bulabileceklerini anlatmıyor. Olmayan paralar saçılıp duruluyor.
Oysa gerçek şu ki, kim seçilirse seçilsin 14 Mayıs’ta yüzleşeceği gerçek; cari açık ve ertelenen ödemeler olacak. Döviz nereden bulunacak? Ertelenen zamlar geldiğinde fiyatlar nereye uçacak? Kur artışı başlayınca enflasyon nereye fırlayacak?
14 Mayıs’a kurulu bir bombanın üzerinde oturuyoruz.
Kimsenin bunları konuştuğu yok.