Şehr-i Muharrem
MUHARREM: Hicri yılın ilk ayı.
Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan; kutsal olan, saygı duyulan” anlamlarındaki muharrem savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birinin adıdır. Bu ayın İslâm’dan öncesi Arab-ı bâide (Âd ve Semûd) veya Arab-ı âribe döneminde mü’temir ve mûcib diye adlandırıldığı rivayet edilir.
Hicrî takvimde yer alan ay isimlerinin milâdî V. yüzyılın başlarında Hz. Peygamber’in baba tarafından beşinci dedesi Kilâb b. Mürre tarafından belirlendiği nakledilmektedir. İslâm’dan önce muharrem ayına “saferü’l-evvel” denirdi. Çünkü Araplar yılın ilk altı ayını her iki aya bir isim vermek suretiyle safer, rebî‘ ve cumâdâ diye adlandırmış, bunları birbirinden ayırmak için birincisine “evvel”, ikincisine “âhir” veya “sânî” sıfatlarını eklemişlerdi. İlk iki aya “saferân” ismi de verilmiş, birinci safer haram aylardan olduğu için “saferü’l-muharrem” şeklinde de anılmıştır.
Câhiliye devrinde Araplar, haram aylardan üçünün (zilkade, zilhicce, muharrem) peş peşe gelmesini önlemek için “nesî’” uygulamasıyla seneyi iki veya üç yılda bir on üç aya çıkarıp muharrem ayını saferin yerine kaydırmak suretiyle safer ayını haram ay kabul ediyorlardı. Böylece muharremle kendisinden önceki diğer haram ayların arasına helâl bir ay ekleyerek üç haram ayı birbirinden ayırıyor ve muharrem ayında da savaşmakta sakınca görmüyorlardı. Nesî’ uygulaması Kur’ân-ı Kerîm’de kötülenmiş (et-Tevbe 9/37), Hz. Peygamber, ayların kendi zaman dilimlerine döndüğü bir yıla (10/632) denk gelen haccı sırasında Mina’daki hutbesinde zamanın Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü durumuna döndüğünü ifade edip muharremin haram aylardan biri olduğunu belirtmiştir (Buhârî, “Bedʾü’l-ḫalḳ”, 2; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 67).
Kur’ân-ı Kerîm’de muharrem kelimesi ay ismi olarak geçmemekle birlikte saldırıya uğrama durumu hariç savaşın haram olduğu aylardan söz edilerek bu aylara saygı gösterilmesi emredilmiştir (el-Bakara 2/191, 194, 217; el-Mâide 5/2, 97; et-Tevbe 9/5, 36). Resûl-i Ekrem haram ayları zilkade, zilhicce, muharrem ve receb olarak açıklamıştır (Buhârî, “Meġāzî”, 77; “Tevḥîd”, 24; Müslim, “Ḳasâme”, 29; ayrıca bk. HARAM AYLAR). İbn Abbas’tan, Fecr sûresinde üzerine yemin edilen “fecr”den (89/1) maksadın muharrem ayı olduğu şeklinde bir yorum rivayet edilmiştir. Aynı sûrede yine üzerine yemin edilen on gecenin (89/2) muharrem ayının ilk on gecesi kabul edildiği de belirtilmiştir (Taberî, XXX, 107). Resûl-i Ekrem, muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirip ramazandan sonraki en faziletli orucun bu ayda tutulan oruç olduğunu ifade etmiştir (Müslim, “Ṣıyâm”, 202-203; Nesâî, “Ḳıyâmü’l-leyl”, 6).
Muharrem ayının onuncu günü “âşûrâ” diye adlandırılır. Hz. Peygamber risâletten önce ve Medine’ye hicretinden sonra bu günde birkaç defa oruç tutmuş, müslümanlara da tutmalarını emretmiş, ramazan orucunun farz kılınmasıyla birlikte bu orucu isteğe bırakmıştır. Resûl-i Ekrem muharremin sadece onunda değil dokuz ve on birinci günlerinde de oruç tutulmasını tavsiye etmiştir (Buhârî, “Ṣavm”, 69). Hanefî ve Mâlikî mezheplerinde muharremin dokuzuncu günü ile birlikte onuncu günü ya da onuncu günü ile on birinci günü oruç tutulması sünnet kabul edilmiştir. Şâfiîler ise bu ayın dokuz ve onuncu günlerinde oruç tutmayı müstehap sayar. Hanefî mezhebine göre muharremin sadece onuncu günü oruç tutulması yahudileri taklit etme anlamına gelebileceği için mekruhtur. İslâm’ın ilk yıllarında muharrem ayında icra edilen kurban ibadeti daha sonra neshedilerek zilhicce ayında yapılmaya başlanmıştır.
Hz. Hüseyin ile aile fertlerinin 10 Muharrem 61’de (10 Ekim 680) Kerbelâ’da şehid edilmesi üzerine muharrem ayı başka bir anlam kazanmış, Şîa için bu tarih Hz. Hüseyin’in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem günü olmuştur. Özellikle İran’da 10 Muharrem’de “tâziye” adı verilen törenlerin düzenlenmesi, yas merasimlerinde ağıtların söylenmesi ve maktel-i Hüseyin türü eserlerin okunması gelenek halini almıştır. Muharrem ayındaki matem âyinlerinin en meşhuru âyîn-i sükvârîdir. Şiîlik’te büyük önem taşıyan bu âyin Büveyhîler döneminde resmî bir hüviyet kazanmıştır. Muizzüddevle, 352 (963) yılında muharrem ayının ilk on gününü Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’daki şehâdeti için matem zamanı olarak ilân etmiş, Şiîler’in bu günlerde toplu olarak ağlayıp yas tutma, zincirlerle kendilerini dövme şeklindeki matem törenleri bugüne kadar devam etmiştir.
Anadolu’daki Alevî-Bektaşî geleneğinde de muharrem ayının özel bir yeri vardır. Bazı peygamberlerin kurtuluş günleriyle dördüncü imam Zeynelâbidîn’in kurtuluşu için tutulacak oruçlar ve Kerbelâ’da Hz. Hüseyin ile diğer şehidlerin yasının tutulması amacıyla yapılacak faaliyetler bir erkânla düzenlenmiştir. Bu ayın ilk on veya on iki gününde oruç tutulması gerekir. Bu günlerde tıraş olunmaması, çamaşır değiştirilmemesi ve yıkanılmaması, cinsel ilişkide bulunulmaması, eğlenceden uzak durulması, ağıtlar, mersiyeler ve nefesler okunması gibi uygulamalar yaygındır. Ayrıca Fuzûlî’nin Hadîkatü’s-suadâ adlı eserinin okunması yaygın bir gelenektir (Noyan, s. 86-87; Tur, s. 184-196).
Hz. Ömer’in halifeliği devrinde 17 (638) yılında Resûl-i Ekrem’in Mekke’den Medine’ye hicretinin resmî takvim başlangıcı olarak kabul edilmesiyle muharrem hicrî yılın ilk ayı olarak belirlenmiştir. Arap hükümdarları yeni yılın ilk gününe saygı gösterir ve tebrikleri kabul etmek üzere törenler düzenlerlerdi. Osmanlılar döneminde de muharrem ayında devlet erkânı padişahın huzuruna çıkarak yeni yılı tebrik eder ve padişahtan “muharremiyye” denilen hediyeleri alırlar, kendileri de maiyetlerindeki kişilere muharremiyye verirlerdi. Ayrıca şairler tarafından yeni yıla ait manzumeler yazılırdı. Muharrem ayında bilhassa tekke ve camilerde okunan Kerbelâ Vak‘ası’na dair ilâhiler “muharremiyye” olarak adlandırılmıştır. Günümüzde Mısır, Tunus, Cezayir ve Fas gibi ülkelerde bu ayda çeşitli kutlama törenleri düzenlenmektedir. (1)
TDV İslâm Ansiklopedisi, 31. Cild, sayfa 4-5, Ankara-2020.
Dinimiz ve kültürümüz açısından çok derin manalar ve sırlar taşıyan çok önemli tarihi vak’aları içinde barındıran ve özellikle geçen 15 asırda üzerine pek çok şiirler mersiyeler kasideler yazılan Muharrem ayı münasebetiyle biz de bu hususta yazdığımız kasideyi arz ederiz;
ŞEHR-İ MUHARREM
İslâm inkılâbının mebdei alemdârı
İlâhi füyûzatın hem rahmetin medârı
Alem-i İslam için başlar yeni bir sene
Muhlis mü’minler için bir membâ-ı hasene..
Taze bir heyecandır Muharrem’i istikbâl
Mehâbetli gönüller Hakk’ı zikrile hemhâl
Tahsin-ü tebşir etmiş Yüce Mevlâ bu ayı
Biz de tezyid edelim münacât ve duâyı..
Mebzûl olur bu ayda bereket ve ihsanât
Kerem eyler de Rabbim bağışlanır hatiât..
Barân-ı Rahmet inmiş hep kesretle bu aya
Şükrân ile sevinmiş pek çok kadim enbiya..
Bu ayda kabul olmuş tevbe istiğfarı hem
Felâh ile af bulmuş babamız Nebî Adem
Mevlâ’ya sığınarak tazarru etmiş candan
Nuh Nebi’nin gemisi kurtulmuş bir tufândan
Hazret-i Musa için deniz olmuş musahhar
Firavun’u perişân eylemiş İsm-i Kahhar..
Muharrem mübarek ay , ‘hicret’ in ibtidası
Şükrü dillendirmede mü’minlerin nidâsı
Hicretle bir diriliş arz eder Medine’den
Hakk’ı terennüm eden âbid gönüllerinden..
Medine bir ümrân’ın bir irfan’ın beşiği
Cihanşümul bir nûr’un yükselmenin eşiği
Hicretle nûr-u islam şarktan garba saçılır
Hakk’ın ve hakikatın kapıları açılır..
Vahy-i İlâhi elbet Hak’tan halk’a ulaşır
Tebliğ emânetini muhlîs arifân taşır
Hicretle tesis olur uhuvvet’in bağları
Mücellâ bir nur doğar aydınlatır çağları..
Hicret bir ilticâ’dır karanlıklardan nûra
Asûde bir yolculuk kasâvetten huzura
Silkinip uzanmaktır hem de şirkten tevhîde
Hakk’ka dönmek özünü masivâ’dan berîde..
Hicret bir tahavvüldür zulümden adalete
Gönlü meylettirmektir sade mergup haslete
Sâfi kalb ile tevbe gizli açık hatadan
İçtinâb etmek hemen aldatan çok metâdan..
Hicret birden sıyrılmak esbab perdelerinden
Beklemek matlûbunu kudret eserlerinden
Asr-ı Saadet için hayali bir seyâhat
Resul-üs Sakaleyn’e bir arz-ı ihtirâmat..
Muharrem münbit bir ay füyûzatla malâmal
Hem fütuhat yaşanmış hem hüzün acı melâl
Ciğersûz bir hadise canlar yakan Kerbelâ
Al-i Beyt’in başına musâb olmuş bin belâ..
Hazret-i Peygamber’in ahfad-ı güzidesi
Ehl-i Cennet gençlerin seçkini efendisi
İmam Hüseyin asla zulme olmamış razı
Hak’ta sebat eylemiş görse de inkırazı..
On beş asırdan beri kanayan bir yaradır
Kalpleri dil-hûn eden çok hazin hatırâdır
Ol Resul-ü Ekrem’in biricik reyhanesi
Hüzn-ü İmam Hüseyin sineler virânesi..
On Muharrem gününde o Kerbela deşt’inde
Ebedi kahrı bulsun katiller vahşetinde
Cânım İmam Hüseyin(RA) zulmile olmuş şehid
Hem mübarek kanıyla mahfuzdur burc-u tevhîd
Gadre mâruz olsa da dünya dâr-ı imtihan
Ebedi alemlerde tebşir olmuş o Sultan!..
Ona müheyyâ köşkler hem murassa tâc-ü taht
Cennette hazineler ve ebedi bir saltanat..
Hâdise-i Kerbela ümmete büyük îkaz
İntibâhı celb etsin kalplerdeki ihtizaz
Dünya umuru ile gönüller kararmasın
Hakk’ı zikreyleyelim bizi gaflet sarmasın..
Şu Muharrem ayında gizli hikmet ve esrar
Ümmetin âkil kısmı cümle tesânüd arar
Tefrikaya düşersek sevinir ancak ağyar
Agâh olsun mü’minler uhuvvette hayır var…..
Hikmet Erbıyık, 1 Muharrem 1442, Ayasofya-i Kebir Camii