Sığınmacı meselesi nereye gidiyor?

Türkiye gibi sığınmacı akınına uğrayan tüm ülkelerde göçmen karşıtı söylemlerin güçlendiğini, bu söylemin taşıyıcısı olan partilerin oy oranlarını artırdığını görüyoruz. Avrupa’da sığınmacı sorunu yaşayan ülkelerde aşırı sağın yükseldiği bir gerçek. İtalya’da Giorgia Meloni liderliğindeki "İtalya'nın Kardeşleri" partisinin iktidara gelmesinin ardından Fransa, İspanya, Polonya, Avusturya’da da aşırı sağcı partilerin güçlendiği gözlemleniyor.

Geçmişi nedeniyle ırkçı yaklaşımlara en mesafeli durması beklenen Almanya’da bile Almanya için Alternatif (AfD) Partisi, ikinci büyük parti konumuna yükseldi. Türkiye’de de göçmen karşıtlığının yükselmesi şaşırtıcı değil.

Nihai hedefi Avrupa olan sığınmacıların tutulduğu bir depo haline getirilen Türkiye’nin, kısa bir süre içerisinde demografik yapısını değiştirecek oranda sığınmacıya ev sahipliği yapmak zorunda kaldığını da hesaba katarsak göçmen karşıtlığının anlaşılmayacak bir yanı yok.

Avrupa’ya göre kaynakları çok daha kısıtlı olan ülkemizde, ekonomik sorunların ağırlaşmasıyla göçmen karşıtlığının yükselmesi de anlaşılır olmakla birlikte, bence hedef yanlış seçiliyor. Mayıs ayında da gördüğümüz üzere, seçmen ekonomik sorunların faturasını hükümete kesmedi. Bunun yerine göçmen karşıtı Sinan Oğan’a destek vererek seçimin ikinci tura kalması sağlandı.

Seçmen bu tercihiyle ne kazandı? Aslında hiçbir şey.

Bırakın herhangi bir kazanımı, bugüne kadar göz yumulan göçmen karşıtı harekete ilk kez yargıdan müdahale geldiğini gördük. Sosyal medya üzerinden sığınmacı karşıtı paylaşımlar yapan 8 kişi tutuklandı. İktidarın bu çevrelere ağır bir tokat attığını söyleyebiliriz.

Bu kişiler yargılanmayı hak edecek şeyler de yaptılar. Yalan, iftira, hakaret, ırkçılık dolu paylaşımları ile toplumsal huzuru hedef alan ve muhatap aldıkları kişilere zarar veren bu çevrenin eylemlerine pervasızca devam etmelerine izin verilemezdi. Tutuklanmaları ise elbette doğru değil. Türkiye’de tutukluluk müessesinin ceza olarak kullanılmasına hep beraber karşı çıkmalıyız. Zira gördüğümüz gibi sıra herkese gelebiliyor. Adil yargılama herkesin hakkı.

Bu gelişmelerde, son dönemde Arap turistlere karşı girişilen kimi saldırıların etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Arap turistler Türkiye ekonomisi için fevkalade önemli. Yabancı yatırım için Arap dünyasının kapısını çalan Türkiye’de Arap karşıtlığının yükselmesi de iktidarı rahatsız etmiştir. Zaten iktidara yakın bir grup gazeteci de ırkçılıkla mücadele adı altında Araplara yönelik "Tek millet" mesajı içeren bir video çekti. Araplar bu video hakkında ne düşündü bilmiyoruz ama Türkiye’de bu “tek millet” söyleminin pek hoş karşılanmadığı kesin.

Bir yandan da sığınmacıların ekonomide ucuz işgücü olarak önemli bir yer tuttukları açık. Verimlilik artışı sağlayamayan işletmeler sığınmacı işçiler sayesinde ayakta kalabiliyor. İktidarın bu iş gücünü gözden çıkarması mümkün görünmüyor.

Belli ki bundan böyle hükümet sığınmacı karşıtı gruplara göz açtırmayacak. Muhalefetten de içinde bulunduğu koşullarda güçlü bir karşı çıkış beklemek güç.

Peki iktidar seçmeni tarafından da büyük oranda paylaşılan göçmen karşıtlarının rahatsızlıkları görmezden mi gelinecek? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemde verdiği mesajlar sığınmacı politikasında bir değişiklik yapılmayacağını gösteriyor. Bunun yerine sığınmacıların daha az görünür olmasına yönelik bir takım tedbirler alınıyor gibi.

Medyascope’ta sığınmacılarla ilgili gelişmeleri değerlendiren Doç. Dr. Didem Danış’a göre, hükümet göçmenleri toplumda görünmez kılmaya yönelik bir politika izliyor. İçişleri Bakanlığı’nın Temmuz ayından bu yana çok yoğun bir “geri gönderme” kampanyası yaptığına, kayıtlı olmayan göçmenlerin toplanarak sınır dışı edildiğine dikkat çeken Danış, bu şekilde göçmenler üzerinde korku yaratılarak toplum içinde dikkat çekmeyecek bir biçimde davranmaya zorlandıkları tespitini yaptı.

Bakalım hükümet aldığı tedbirlerle sığınmacı sorununu daha ne kadar yönetebilecek? Ekonomik sorunlar derinleşirken böyle bir sorunu baskıyla kontrol altına almak mümkün olabilecek mi?