Sovyet Rusya’sı molla ve hocaları yakalamak için ayı getirmiş!

Emirhan Akman

Emirhan Akman

Tüm Yazıları

Kitapları okumanın eğer varsa faydası, bir tanesi de birilerine anlatmaktır. Bazen okuduğum kitaplardan bahsetmek istiyorum. Her zaman değil ama arada bunu yapacağım. Köşe yazılarımın beni köreltmesini, Kocaeli’ye sıkışmayı ayıp buluyorum. Dünya Kocaeli’den ibaret değil, üstelik siyasilerin çoğu sözü anlamsız, anlamı on dakikadan fazla olmayan lakırdıdan ibaret. Oysa ki kitaplar böyle değil.

Son zamanlarda Sovyet Rusya ile ilgileniyorum. Mesela hangi Türk yazarların Sovyet Rusya’yla ilgili anıları var merak bu ya arşivliyorum. Arşiv hafızadır, hafızasız iş yapılmaz. Bir şeye dikkat etmeye başlayınca onunla ilgili her şey önünüze dökülür oluyor. Hani derler ya, “aramakla bulunmaz, lakin bulanlar arayanlardır” diye işte araştırmacılıkta da bu ilke geçerli.

TÜRK YAZARLARIN SOVYETLER ANILARI

İlk Nadir Nadi’nin İki Sovyet Rusya, 1935-1965 kitabı düştü önüme, sonra Şevket Rado’nun 50. Yılında Sovyet Rusya, İlhan Selçuk’un Sovyetler-İran-Amerika İzlenimleri, Gündüz Vassaf’ın 40 Yıl Önce-40 Yıl Sonra Rusya-Amerika kitabı… En sonuncu olarak da Melih Cevdet Anday’ın Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan ve Macaristan anı kitabı. Bunlar bulduklarım, elimde ise Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, 1922-1923-Semyon İvanoviç Aralov’un kitabı var.

HEDİYE AYININ YARATTIĞI KRİZ

Aralov 1922-1923 yılları arasında, çok çalkantılı bir dönemde Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'nin Türkiye büyükelçiliği görevini yürütüyor. Lenin'in, "Türkçeyi öğren, Türklerle bağ kur, Çar gibi onlarla aranda duvar örme" dediği kişi. Görev yaptığı bir yıl boyunca Gazi Mustafa Kemal nereye giderse yanında yer alanlardan birisi, bu da Kurtuluş Savaşı boyunca Türkiye’nin Sovyetlere bakışını özetler nitelikte… Ama konumuz bu değil, konu Türk halkının Rus elçiye hediye ettiği yavru ayı.

Aralov Türk halkının Sovyet Rusya’ya empati duygularından bahsederken anlatıyor olayı. Türkler Sovyet elçiliğine belirli aralıklarla Anadolu’nun değişik yerlerinden hayvanlar getirip hediye ediyorlar. Kartal, ayı, yavrusu, köpek vs. ne ararsanız var. Bizim hikâyede ise ayı önemli! Ayı, idare amiri tarafından kilere bitişik bir tahta kulübeye yerleştiriliyor. Aşçı kadın 1 Mayıs’ta özenerek pasta ve çörek yapıyor, kilere koyuyor… Bunun kokusunu alan ayı yavruları kapıyı kırıyor, iştahla her şeyi yiyor. Ayıların yüzleri gözleri krema oluyor. Tabii tüm bunların hepsi Kurtuluş Savaşı devam ederken gerçekleşiyor, öyle düşünün… Elbette olay Ankara’da geçiyor.

EĞLENMEYE KARAR VEREN AYI

Bu ayı yavrularından bir tanesi ise sokağa fırlayıp eğlenmeye karar veriyor... Ayıcık bir camiye giriyor. Merdivenleri tırmanıyor, minare şerefesindeki imama arkadan yaklaşıyor, burnunu sırtına sürüyor! Arkasını dönen müezzin dehşete düşüyor ve bağırıyor... E yani normal, namazdan önce bir ayı! Ezan yerine, "Aman aman şeytan" diye bağırmış ve millet bunun üzerine kaçışıyor... Olay burada kalmıyor, e nihayetinde artık ayıcık bir ‘Rus’ ayısı kabul ediliyor, bunun siyasi sonuçları da olacak.

ANKARA-İSTANBUL FARKI

Devamında olay Ankara gazetelerinde (Ankara’da Sovyet Rusya’sı dost) şakacı bir tonda anılıyor fakat İstanbul basını bu hikâyeyi anında siyasi bir tonda görmeyi tercih ediyor.

"Sovyet elçisi Rusya'dan özel olarak mollaları ve hocaları yakalamak için eğitilmiş ayılar getirmiş..." Aralov böyle söylüyor ve sonra ekliyor, "Mustafa Kemal Paşa içten güldü ve bu konuda birçok kez şakalar yaptı."

Bu örnek üzerinden görüyoruz ki bir küçük ayının yarattığı gülünç olaylar nelere yol açabiliyor… İki farklı basın merkezi, iki farklı siyasi odak, iki farklı bakış. İstanbul padişah yanlısı, Ankara ise cumhuriyetçi bir merkezdi. Anılara tekrar bakmak lazım, daha neler çıkar neler!