Tuğba Sarıcan Yıldız ile fotoğrafımın hikayesi
Öncelikle bir iki bilgi vererek yazıya başlamak istiyorum.
Yaşanan fotoğraf hikayesinden sonra perşembe ve cuma günü hadisenin devam etmesi ve tüm vuku bulan gelişmeler; çekildiğim tuzağın farkında olduğum için, bu çirkin kumpası temizleme mücadelesiydi.
Ama bilinçliydim, ama bilinçsizdim.
Allah işaretleri bıraktı, en nihayetinde Tuğba Sarıcan Yıldız’ın tüm kalkanlarını paramparça ettik dostlarımızın yardımıyla.
Kocaeli Güçlü Kadın Derneği Başkanı Tuğba Sarıcan Yıldız’ın evinde geçirdiğim süre nedeniyle cumartesi akşamı Kocaeli Şehir Hastanesine giderek, bilgim dışında bana herhangi bir ilaç ya da uyuşturucu madde verildiğiyle ilgili bir test de yaptırdım. Test sonuçlarını bekliyorum.
NURETTİN ACAR HADİSESİ
Nurettin Acar 40 yıl Medine’de yaşamış, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kasımpaşa’dan arkadaşı, Medine’de hacıları ağırlayan, onlara hizmet eden, ömrünün büyük bir bölümünü İslam’a adamış kıymetli bir isim.
Tuğba Sarıcan Yıldız’ın da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gölcük’teki programına A protokolde girmesine vesile olan insan.
Bunu da Cumhurbaşkanı Özel Kalemi Hasan Doğan’a attığı tek bir SMS ile gerçekleştirmiş bir isim.
Ben, “Protokole nasıl girdi? Kimlere ne mesaj verdi?” Yazısını yazdıktan sonra Nurettin Acar ile ortak dostlarımızdan biri beni tüm iyi niyeti ve samimiyetiyle aradı.
Dedi ki, “Furkan, Nurettin amca şudur, budur, şöyle bir insandır. 77 yaşındadır. Senin yazdığın yazıda namusuna dokunduğunu düşündüğü bir kısım nedeniyle çok üzgün. Dilersen numarası şudur, bir ara.”
Ben de yaşına hürmeten ve arada oluşan yanlış anlaşılmayı düzeltmek niyetiyle kendisini aradım.
ORTAK DOSTLARIMIZLA GÖRÜŞTÜM
Salı akşamı konuştuğumuzda kendisinin Konya’da olduğunu, Perşembe günü Başiskele’deki evine geleceğini, uygun olması halinde beni bahçesine davet edeceğini söyledi.
Ben de 77 yaşında bir adamla muhatap olmamdan dolayı evine gitmeyi kabul ettim. Normalde habere muhatap kimsenin evine de bahçesine de gitmem.
Arada da hatırlı, çok sayıda dostumuz vardı.
Hatta o dostlardan bazıları, “Furkan, Nurettin amcamızı o kadından kurtar. Onun iyi niyetini kullanıyor” diye telkinde bulunduğunda, “Merak etmeyin. Ben bilgisayarımı da götürüyorum. İçindeki evrakları göstereceğim. Nurettin amcayı bu meseleden temizleyeceğiz” dedim ve bu niyetle Başiskele’deki evinin bahçesine gittim.
Hatta ve hatta Çitlekçi’den lokum, gülkurusu vb. Şeyler alarak, “Nurettin amca, dedem ne seviyorsa sana ondan aldım” diyerek ortamı yumuşattım ve başladık sohbet etmeye.
NEDEN BEN DE PAYLAŞTIM?
Yaklaşık bir saatin ardından oluşan samimiyetin ardından Nurettin Amca bir anda, “Kendini ifade edemeyen birini dinlemeye götürüyorum” seni diyerek evden çıktık.
Meğerse Tuğba Sarıcan Yıldız, hemen yan evde oturuyormuş.
Beni bahçesine soktuğunda baktım ki çaylar, bardaklar hazır.
Yani Tuğba Sarıcan Yıldız, Nurettin Amcayı da kullanıyor.
Oturdum.
Neyin etkisinde olduğumun farkında değildim.
Tuğba Sarıcan Yıldız, kendisinin namusuna dil uzattığımı, kendisinin kanser hastası olduğunu, çocuklarının hasta olduğu gibi türlü manipülasyonlarla beni etkiledi.
Bir anda fotoğraf çekilmeyi teklif ettiler. Onu da sosyal medyaya attılar.
Bende gelecek günlerde bana bazı insanları tanımamı sağlayacak bir hamle olarak görmem nedeniyle söz konusu fotoğrafı kendi hikayemde de paylaştım.
Zaten ok yaydan çıkmıştı ve artık tüm mücadelem, oluşan bu çirkin görüntüyü geri çevirmek üzerine olmalıydı.
Belki bilincim tam manasıyla yerinde değildi, ancak kendime meseleyi terse çevirmek adına önemli işaretler bırakmaya başlamıştım bile.
EĞER YAZI YAZACAKSAM…
Perşembe günü gerçekleşen, “Tuğba abla sen iste ben gazeteciliği bırakacağım” diyecek kadar ileri gittiğim bu sohbetin ardından bir ortak dostumuzun dükkanında yemek yemeyi teklif etti Nurettin amca.
Ben de kabul ettim.
Tuğba Sarıcan Yıldız, Nurettin Acar ve ben mekana gittik.
Nurettin Acar’ın açtığı telefonun ardından mekana Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İletişim Ofisi Başkanı Sadık Uysal da geldi.
Nurettin Acar, bana protokol yazısında bilgi veren ismin Sadık Uysal olduğunu düşünüyordu.
Ben de öyle olmadığını Sadık Uysal varken de ifade ettim.
Sadık Uysal bizimle yaklaşık yarım saat oturduktan sonra ayrıldık.
Nurettin Acar, Tuğba Sarıcan Yıldız ve ben Kasaphan’a geçtik.
Tam bu sırada Tuğba Sarıcan Yıldız yanımızdan kalkıp tuvalete gittiği bir esnada Nurettin Acar’a yanaşıp, verdiğim fotoğrafı geri döndürecek ikinci hamlemi de yaptım.
Devamında benden Tuğba Sarıcan Yıldız’ı temizleyecek bir özür yazısı yazmalarını istedikleri için, bana bazı bilgiler vermeleri gerektiğini söyledim. Bu nedenle birlikteliğimiz devam etti.
Nurettin Acar torununun rahatsızlığı nedeniyle panik halinde bizi Tuğba Sarıcan Yıldız’ın bahçesine bırakarak yaklaşık 1,5 saat boyunca yanımızdan gitti.
BAŞIMA HER KÖTÜLÜK GELEBİLİRDİ
Tuğba Sarıcan Yıldız villasının bahçesine geldiğimizde bir 15 dakika ortalarda görünmedi. Kızı ve sedef hastası olduğunu iddia ettiği, kurulan tüm kumpaslardaki suç ortağı olduğunu düşündüğüm 23-24 yaşlarındaki kızı Başak ile sohbet ettik.
Onun da çok ciddi bir şekilde güvenini kazandım.
Çünkü başıma her şey gelebilirdi.
Anne ve kızı, “Bizi taciz ediyor” diye bağırabilir ya da ağız birliği yapıp, “Bizden şöyle bir para istedi” diyebilirdi.
Bu nedenle oyun, savaş kurallarına göre oynanmalıydı ve öyle oynandı.
Daha sonra Tuğba ile kahvelerimizi içtik ve ben notlar almaya başladım.
Tuğba’nın bahçesine geçtik. Nurettin Acar, Tuğba ve ben gece 12’ye kadar oturduk.
Bana çok fazla bilgi yüklemesi yapılıyordu Tuğba tarafından.
“Tamam bu işi terse çevireceğiz ancak benim şahidim yok” düşüncesi zihnimdeyken bir fırsat oluştu.
Bana şahit olacak ismi oraya getirdim.
Tuğba ve Nurettin amcaya da, “Benim bu yaşananları açıklayabilme şansım yok. Öyle bir olgunluğum yok. Rica ediyorum siz anlatın” dedim.
Tuğba da bu zokayı yuttu.
Ne var ne yok benim için gelen şahidime anlattı.
Perşembe gecesi oraya bir de geri dönüş biletim olarak da yalnızca hislerimle ilgili notlar aldığım defterimi bıraktım.
Onlara da, “Patron sizsiniz. Bu defter benim için önemli, ne zaman isterseniz o zaman bana verirsiniz” diyerek adeta kardeşleri olduğumu deklare ettim. Onlar da bana inandı.
GİZLİCE ALDIĞI SES KAYITLARI
Cuma günü saat 10:30 gibi Tuğba beni aradı ve gelmemi istedi.
Bende özür yazısını onun yanında yazacağımı, ne isterlerse yazacağımı ifade ettim. Hatta öyle ki; Tuğba’ya yazıyı WhatsApp’tan ilettim.
En komiği de buydu.
Yahu, gerçekten tüm yazının kendi kontrolünde olacağına nasıl inanmıştı?
Hiç mi beni okumamıştı?
Halbuki beni hangi manevi konulardan yakalayabileceğinin dersine çok iyi çalıştığı belliydi. Neyse.
Tuğba da yazıyı Bakanlığa gönderdiğini ve onay beklediğini söyledi.
Halbuki onunla çay içerken, “Abla, kızına gönderiyorsun dimi yazıyı?” demiştim. Kıllandı biraz ama espri yaptığımla konuyu geçiştirdim.
Cumaya gidip geldikten sonra hemen hemen onlara kurduğum tüm karşı tuzak zihnimde hazırdı.
Tuğba’ya, “Abla bak ben sana güvendim, beni asla yanıltmazsın?” dimi diyerek biraz duygu sömürüsü yapmış olabilirim.
Coştukça coşan Tuğba bana yaptığı gizli ses kayıtlarını güvenimi kazanmak için bana dinletti.
Her defasında, “Tüm bilgiler bu telefonun içinde” dediği telefonunda, Ali Korkmaz, Rümeysa Şen ve Selda Karakaş’a gizlice yaptığı ses kayıtlarından bölümler dinletti. Muhakkak ki reddecektir.
Kendilerinin gölge devlet olduğunu, Nurettin Acar’ın Tahir Büyükakın’ı denetlemek için Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından özel olarak görevlendirildiğini, şehrin Tahirciler ile Nurettinciler olarak ikiye ayrıldığını, kendisinin MESEM-UTP yolsuzluğunda dosyayı açan insan olduğunu, tanıklarını dinlediğini, kendisiyle ilgili anlatılan “Gizli tanık” hikayesinin gerçek olduğunu, devletin bu işi çözmek için kendisini özel olarak görevlendirdiğini, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 20 yıl danışmanlığını yaptığı gibi hayal ürünü hikayeleri bana sıraladı.
EĞER YALAN KONUŞMUŞSAN…
Cuma günü saat 14:30 sıralarında o evden çıktım ve Cezmi Çiçek’in yanına gittim. Olanları ve ağız birliği yaptığımız konuları kendisine açtım.
O da Nurettin Acar ile görüşmek istedi.
Karşı taraf durumdan rahatsız olunca tekrar Tuğba’nın adresine dönmek için geri dönüş biletim olan günlüğümü kullandım.
Saat 18:00 gibi adresinin önüne gittim.
Kendisi “Hacı baba” dediği Nurettin Acar ile bir görüşme halinde olduğunu söyleyerek beni kabul etmek istemedi.
Ancak günlüğü almak için geldiğimi söyleyince beni kabul etti. Bahçede oturduk.
Onları sattıklarımı söyledi. Bende ağız birliği yaptığımız konulardan başka hiçbir şey söylemediğime onları ikna ettim.
Nurettin Acar yanımızdan gittikten sonra Tuğba ile yol haritamızı konuşurken Cezmi Çiçek aradı, Nurettin Acar ile bir bilgi verdi.
Bende Tuğba’ya ilk bilginin geldiğini söyledim.
Çok merak etti, ancak söylemedim ve ona dedim ki;
“Bu işler şöyle olur. Önce sen Nurettin amcanın telefonundaki bilgiyi bana getir. Bende sana bendeki bilgiyi vereyim. Ama sen hep isteyen ve yönetmek isteyen tarafsın. Biraz teslim olmalısın. Elimdeki bilgi 30 yıllık bir bilgi. Bunu bilmen yeterli” dedim.
Tabi kendisi Nurettin Acar’ın da elinde bir bilgi olmadığını bilmesinden dolayı bir şey yapamadı.
Günlüğü aldıktan sonra eşimle markete gideceğimi söyleyerek kalktım.
Finalde Tuğba, “Sen bize gazetecilik yaptın” dedi.
Bende, “Tuğba abla ben sana gazetecilik yapmadım. Ama eğer sen yalan konuşmuşsan, asıl gazeteciliği o zaman göreceksin” diyerek evden çıktım.
TUĞBA FOTOĞRAFTAN SONRA KAÇTI
Kancada kalan Tuğba, biz cumartesi günü akşamı haberi yayınlayana kadar hiçbir hamle yapamadı.
En fazla benden aldığı ses kayıtlarını sağa sola dinletmiştir. Olabilir.
Ancak benden yazıyı bekliyordu. Ve malum haberi yayınladık.
Tuğba bana namaz kılmak için girdiğim evinin fotoğraflarını çektiğim iftirasını WhatsApp’tan attı. Attığı iftiraların bende tutmayacağını söyledim. Ayrıca kızı Başak’a da çeşitli ses kayıtları göndertti. Bunların hepsi benim telefonumda kayıtlıdır. İhtiyaç hasıl olursa ilgili yetkililere gösterebilirim.
Konu bitmedi, cumartesi ve pazar günü, Tuğba tarafından kandırılan Nurettin Acar’ın gözünü açmak için ortak dostlarımızla bir mücadele içindeydik. Nurettin Acar’ı pazar gecesi Cezmi beyin Lütfiye’deki çiftliğine götürdük.
Nurettin Acar gelişen süreçte bizim desteğimize hangi konuda ihtiyacı varsa, yanımızda olacağını söyledi.
Yalan makinası Tuğba ise Nurettin Acar ile verdiğimiz fotoğrafın ardından kenti terk etti. Ancak bugün geri gelmiş sanırım.
TUĞBA’NIN AMACI NEYDİ?
Şeytanın yeryüzündeki temsilcilerinden biri olduğuna inandığım Tuğba’nın nihai hedefi şuydu:
Kendisine Nurettin Acar’ı bir koruma kalkanı yapmıştı.
Amacı, onun üzerinden devşireceği güç ile kendini aklamaktı. Bağlantılar kurmaktı.
Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın A protokolüne girdi.
Rumeysa Şen’e mesajlar verdi, güçlüyüm imajı çizdi.
Beni ise yazı yazdırmak için kullanmak istiyordu.
Onu ilk suçlayan gazeteci Furkan Çalışkan’dı.
Eğer onun masumiyetini Furkan Çalışkan yazarsa, tüm mesele hallolacaktı. Başlayacak dava sürecinde elindeki kuvvetli donelerden biri de benim özür yazım olacaktı.
Ama olmadı.
Tuzak kuran, tuzağa düştü.
Onun Nurettin Acar kalkanını da elinden almış olduk.
Elhamdülillah.
Şimdi muhtemelen elindeki bilgiler üzerinden birilerini sıkıştırmayı deneyecektir.
ALLAH VESİLE KILDI
Nurettin Acar çok kıymetli bir insan. Onu iyi ki tanıdım. Çünkü ben şuna inanıyorum:
Allah, Nurettin Acar gibi bir insanı Tuğba gibi bir tipin elinden kurtarmak için beni ve dostlarımı bir vesile kıldı.
Çok şükür Nurettin Acar da gözünü açtı. Tuğba’nın ne olduğunu, ailesini emelleri adına nasıl kullandığını anladı.
Nurettin Acar, artık benim dedem gibidir.
Allah ondan ve vesile olduklarından razı olsun.
Diyeceksiniz ki, “Madem öyle neden onunla ilgili o haberi yaptın?”
İşte orada bir hikmet var.
Biz Nurettin Acar ile helalleştik.
Gerisi mühim değil.
Bilmek isteyen elbet bilir.
BEN BU HİKAYEDE SAVRULAN BİR YAPRAKTIM
Öncelikle ben bu ilin valisi, belediye başkanı, başsavcısı ya da jandarma komutanı değilim.
Yargılama, suçlama ve karar mekanizması da ben değilim.
Bundan sonra yaşanacak gelişmeleri de takip etmeye devam edeceğim.
Benim nihai hedefim; yetim malını çaldığı iddia edilenleri, devletin malını yutanları ifşa etmekti. Bundan sonra da öyle olacak.
Son olarak ise…
Ailem perşembeden pazar gününe kadar çok büyük sıkıntılar çekti.
Yıprandılar. Ancak bana olan inançlarından bir adım geri durmadılar.
Allah onlardan razı olsun.
Ben bu hikayede ağaçtan savrulan bir yapraktım.
Ailem ve Dostlarım, Allah’ın murad ettiği rüzgardı.
Ve onların desteğiyle, Allah’ın mucizesiyle bir yara almadan, şerefimi paspas etmeden bu cendereden çıktım.
Ben savaşı, kötülerin kurallarına göre oynadım.
Onlar da kibrinden, karşılaşabilecekleri ihtimalleri fark etmedi çok şükür.
Ayrıca bu olay bana doğrunun mu yoksa gücün mü, gücü temsil eden insanlarda neyin önemli olduğuyla ilgili de ipuçları verdi.
Bu da benim; bundan sonraki gazetecilik yaşantımda çok büyük tecrübe olarak yazılarıma ve ilişkilerime yansıyacak.
Emeği geçenden, vesile olandan, dua edenden Allah razı olsun.
İpucu
“Onlar (sana) tuzak kuruyorlar(dı). Allah da (buna karşı) tuzak kuruyor(du). Allah tuzak kuranların (tuzakları boşa çıkaranların) en hayırlısıdır.”
Enfal 30