Türkiye’nin AB’ye dönüş adımı samimi mi?

28 Mayıs’tan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’da bir değişim var sanki. Önce kabinesini makul isimlerle yeniledi. Sonra ekonominin başına geçirdiği Mehmet Şimşek’in faiz artırma ve kemer sıkma politikalarına izin verdi.

Faiz artışı beklenen miktarda olmasa da “Faiz sebep enflasyon sonuç” tezini savunmayı bıraktı. Seçimden önce bu iddiasını sürdürüyordu oysa.

Yerel seçimler yaklaşırken vergi ve KDV artışı gibi seçmende büyük rahatsızlık yaratacak adımların atılması için de ikna edilmiş görünüyor.

Ama herkesi asıl şaşırtan dün yaşanan gelişmeler oldu. Türkiye’nin AB üyeliğine destek karşılığında İsveç’in NATO’ya girmesine yeşil ışık yakması Batı dünyasında şaşkınlıkla karşılandı.

Türkiye’den bakınca bu gelişme, uzun yıllardır AB’ye sırtını dönmüş, AB’yi “Haçlı ittifakı” olarak suçlamış Erdoğan’ın en büyük U dönüşlerinden biri olarak yorumlanabilir.

Faiz artırımına “nas” diyerek karşı çıkan, AB’yi “Haçlı ittifakı” olarak gören Erdoğan’daki bu büyük tutum değişikliği gerçekten de büyük bir sürpriz oldu.

Erdoğan bu noktaya neden, nasıl geldi; aklında Türkiye’nin ve kendisinin geleceğine yönelik nasıl bir plan var, henüz bir şey söyleyebilmek için çok erken. Türkiye’nin Batı’ya doğru dönüşü olarak yorumlanabilecek bu son hamlelerin, Türkiye’de bir siyasi değişime neden olup olmayacağını görmeden ne söylesek boş.

Konuyu yakından takip eden uzmanlara göre Erdoğan, fikrini değiştirdiği için değil, İsveç’in üyeliğine daha fazla karşı çıkarak bir şey elde edemeyeceğini gördüğü için destek kararı aldı. Asıl amacının ABD’den F16’ları alabilmek ve AB’de serbest dolaşıma sahip olabilmek olduğu söyleniyor.

Şunu söylemek zorundayız ki, Türkiye’nin AB’ye girmesi hayalden de öte bir ihtimal. İsveç bugüne kadar zaten Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkmış değildi. ABD’nin de üyelik için atılması gereken adımları atmayan bir Türkiye için yapabileceği bir şey yok.

Burada ekonomik beklentiler söz konusu gibi görünüyor. Türkiye’yi içine düştüğü darboğazdan ne Rusya ne de Körfez ülkeleri çıkarabilir. Yönünü Batı sermayesine çevirmekten başka şansı yok hükümetin.

Vize serbestliği ve Gümrük Birliği’nin modernize edilmesi için müzakerelerin başlanması gündeme gelebilir. Gümrük Birliği’nin modernizasyonu AB’nin de işine gelecek bir adım olacaktır. Vize serbestliği konusunda beklenen adımların başında ise “terör” ve “terörist” tanımlarının yeniden yapılması bulunuyor. Türkiye’de biliyorsunuz, bu tanımlar o kadar muğlak hale getirildi ki, herkes bir sabah uyandığında kendini “terörist” olarak bulabiliyor.

Türkiye’nin demokratikleşme ve hukuk devletini güçlendirme anlamında atması gereken adımlar bulunuyor özetle. Bunları yapmadan bırakın AB sürecini canlandırmayı, bırakın yabancı yatırım getirmeyi, vize serbestliği alması bile mümkün değil. Gerçekçi olmak lazım.

AB’nin Türkiye’deki insan hakları ile ilgili endişeleri bir yana, Avrupa’da sağcı popülist siyasetin yükseldiği bir ortamda, Türkiye’nin değil adaylığına, serbest dolaşıma bile sıcak bakacak üye ülke bulmak da imkansız hale geldi.