“Türkiye’nin Gandhisi”ne elveda
2017 yılına kadar siyasi bir lider görüntüsü çizmekten uzak bir profile sahip olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaderi Adalet Yürüyüşü ile değişmişti.
Darbe girişiminin ardından, OHAL dönemlerinde yaşanan adaletsizliklere karşı Ankara’dan İstanbul’a yürüyerek sivil bir direniş başlatan Kılıçdaroğlu, CHP’nin genel başkanı olmasının ötesinde şahıs olarak ilk kez tüm toplum kesimlerinin dikkatini çekmişti.
Bu barışçı protesto eylemi nedeniyle Kılıçdaroğlu’na “Gandhi” yakıştırması da yapılmıştı. Sivil itaatsizlik ve barışçıl direniş yöntemlerini kullanarak Hindistan’ın Britanya’dan bağımsızlaşma mücadelesinin en önemli aktörlerinden biri olan Gandhi’ye benzetilen Kılıçdaroğlu, aradan geçen yıllar içinde gerek helalleşme politikası, gerekse toplumun farklı kesimlerini temsil eden siyasi partilerle birlikte gerçekleştirdiği ittifak siyaseti ile bu benzetmenin hakkını verdi de diyebiliriz.
Ancak geldiğimiz noktada Kılıçdaroğlu, bambaşka bir yere savrulmuş görünüyor. Cumhurbaşkanı adayı olduğu seçimi kaybetmesinin ardından muhalefette ama özellikle partisi CHP’de “değişim” talebini seslendirenler karşısında takındığı tutum, bundan böyle adının Gandhi ile yan yana anılmasını imkansız hale getirdi.
Değişim talebinin taşıyıcılığını yapanları neredeyse azarlayan Kılıçdaroğlu, göstermelik bir MYK değişikliği yaparak talepleri karşılayabileceğini sandı. Tamamen parti içi dengeleri gözeterek, tabanda bir karşılığı olmayan kişileri, hatta seçim başarısızlığında bizzat sorumluluğu olan bazı isimleri MYK’ya alan Kılıçdaroğlu’nun değişime hiç niyeti olmadığı, tek amacının kendi liderliğini korumak olduğu anlaşıldı.
Eğer değişimi taşıyabilecek isimleri MYK’ya alsa ve partide baştan aşağıya kadar gerçekleşecek bir değişimin önünü açsaydı, bunları söylemezdik elbette. Ama yapmadı. Değişime gidecek yolları açmak yerine, değişim talebinin sızabileceği her deliği tıkamaya çalıştı.
Gandhi’nin “Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol” sözünü hatırlatmak lazım artık Kılıçdaroğlu’na. Yine başka bir özgürlük savaşçısı Nelson Mandela’nın "Bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız, önce kendinizde değişimi başlatın" tavsiyesini.
Bu sırada, Yunanistan’da Haziran ayında yapılan seçimleri kaybeden ana muhalefet partisi SYRIZA’nın lideri Aleksis Çipras, büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in “En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır” dizesi ile parti liderliğinden istifa ettiğini açıkladı.
40 yaşında başbakan seçilen Çipras, henüz 48 yaşındayken seçim başarısızlığını üstlenerek partisinin önünü aştı.
75 yaşında, tek bir seçim kazanamamış Kemal Kılıçdaroğlu, bir daha Cumhurbaşkanlığı ya da başka bir pozisyona aday olmayacağını da açıkladı üstelik.
Demokrasilerde parti liderleri aday olur ülke yönetimine. Ülkeyi yönetmeye talip olmayan, ama partiyi de illa kendisinin yönetmesinde direten bir siyasetçi olabilir mi? Araştırmak lazım, dünya tarihinde örneği var mı Kılıçdaroğlu’nun!
Bu arada 2024 yerel seçimlerine dokuz ay kaldı. Seçimden sonraki bir ayı çarçur etti muhalefet partileri.
Sadece Kılıçdaroğlu değil; kurultayda seçim yenilgisini unutturacağını varsayarak herhalde, kişisel meselelere yönelik öfkesini kusan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener olsun, CHP listelerinden Meclis’e giren ama bir grup kurmayı bile beceremeyen DEVA, Gelecek, Saadet partileri olsun seçmende hayal kırıklığını derinleştirdi.
Yerel seçimde seçmeni nasıl sandığa götürmeyi planlıyorlar acaba? Özellikle CHP seçmeni arasında protesto tavrı tahminlerin üzerinde olabilir. Belediyeler kaybedilebilir.
Aslında şu anki tabloyu göz önünde tuttuğumuzda, çok büyük bir değişiklik olmazsa belediyelere kaybedilmiş gözüyle bakabiliriz. Millet İttifakı dağıldı, partiler birbirini suçluyor, partilerin içinde kavga sürüyor. Şimdiye kadar gösterdikleri performansa bakarak bu durumu toparlamaları mucize olur diyorum.