Ülkeyi bölüşmüyoruz, seçime gidiyoruz

...

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, cumartesi günü Yalova’da düzenlediği mitingde, şiddet dilini varabileceği son sınıra kadar getirdi. Muhalefeti kast ederek “Bu hainler alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet ceza alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar” diyen Bahçeli, büyük tepki çekti.

Seçimlere giderken böyle provokatif bir dil kullanmak sadece sorumsuzluk olarak algılanmıyor, işaret fişeği olarak da görülebiliyor. Dolayısıyla toplumda tedirginliğe neden oluyor.

Karşı tarafın seçmenlerinin korkutulması aslında siyasi bir strateji. Bir tür psikolojik harp yürütülüyor. Seçmenin sandığa gitme motivasyonunu kırmaya çalışıyorlar. Mesela bir anne, sandık başında olaylar çıkabileceği endişesine kapılırsa evladını göndermek istemeyecektir. Seçim günü olaylar çıkabileceğinden endişe eden biri bırakın oy vermeye gitmeyi, evden bile çıkmayabilir. İşte bu nedenle seçime değil de savaşa gidiyoruz gibi bir atmosfer yaratılıyor.

Normal demokrasiye sahip bir ülkede parti liderleri böyle şeyler söyleyemez çünkü o ülkelerde yargı bağımsız olduğu için savcılar harekete geçer. Zaten ileri demokrasilerde bu tür söylemlerle halkın karşısına çıkarsanız seçimde varlık gösteremezsiniz. Oralarda en marjinal partinin lideri bile böyle bir söz edecek kadar ileri gitmez.

Bahçeli’nin bu sözlerinin hemen ardından, Erzurum’da İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve onu izleyen vatandaşlara taşlı saldırı gerçekleştirilmesi doğal olarak “tesadüf değil” şeklinde yorumlandı. Tesadüf mü değil mi bilemeyiz elbette ama siyasetçilerin ağızlarından çıkan sözlerin sonuçlarını hesaplayabiliyor olmasını bekleriz.

İmamoğlu’nun bugün gerçekleştireceği Konya mitinginin öncesinde de, sosyal medyada provokasyon dolu bazı paylaşımlar yapıldı. Konya Genç Kızılay Başkan Yardımcısı Abdullah Halit Üzülmez, şeytan taşlama sırasında çekilmiş bir fotoğrafı “Memlekette Hac dönemi erken başlamış” notuyla paylaştı. Kızılay Selçuklu Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Dağlı ise İmamoğlu'nun bugün yapacağı Konya mitingi için "Şeytan taşlamak isteyen yarın Anıt Meydanı'na gidebilir" ifadelerini kullandı.

Depremin ardından ortaya çıkan skandallarla yıpranan; başkanı AK Parti’nin önde gelen birçok ismi tarafından da açıkça istifaya davet edilen Kızılay’ın yerel yöneticileri şimdi de şiddete davetle gündemde. Türkiye’nin en saygın kurumlarından birinin düşürüldüğü bu durum gerçekten insanın içini acıtıyor.

Bugün Konya’da İmamoğlu’nu dinlemeyi planlayan vatandaşlar, nasıl cesaret edecek o meydana gitmeye? Böyle bir paylaşım, söz gelimi Bahçeli’nin mitingi öncesinde yapılsa, bunları yazanlar şu anda tutuklanmıştı. Oysa Erzurum Valisi Okay Memiş, şu ana kadar bir gözaltı işlemine bile gerek görmedi. Vali Memiş, CHP kaynaklarına göre 12 vatandaşımızın yaralandığı böyle bir saldırının ardından yaptığı açıklamada “İhtiyaç olması halinde gözaltı yapılabilir” dedi. İhtiyaç duyulması için daha ne olması gerekiyor acaba?

Vali Memiş olayla ilgili olarak da “Bir şekilde galeyana gelmiş olan kitlenin sakinleştirilmesi” gerektiğini de söyledi. Kendisine koca koca taşlarla saldıran onca insanı sakinleştirme görevi de İmamoğlu’nunmuş. Biz bunu polisin işi diye biliyoruz ama demek ki yanlış biliyormuşuz.

Erzurum Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ise daha düşündürücü bir açıklama yaptı. “İmamoğlu işini gücünü bırakmış Erzurum’a geliyor. Elazığ’daki deprem sonrası da Erzurum’a gelip kayak yapmıştı. Burası milliyetçi bir şehir. Burada izinsiz miting yapılamaz. İmamoğlu hakkında suç duyurusunda bulunacağım” diyor Sekmen.

Bu ülkede milyonlarca insanın oyu ile seçilmiş İstanbul Belediye Başkanı’nın gidebileceği ve gidemeyeceği kentler mi var? İmamoğlu şu ana kadar Türkiye’nin en doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine kadar bütün Anadolu kentlerine gitti neredeyse. Erzurum özerkliğini falan mı ilan etti de bizim haberimiz olmadı. Düşman ülkenin belediye başkanı mı bu ki taşlarla sopalarla kovalanıyor? Orada yaralanan vatandaşlar Erzurumlu değil mi? İstanbul’da İmamoğlu’na oy veren milyonlar içinde Erzurumlular da yok mu?

Üstelik İmamoğlu, Trabzonlu olduğu için kapı komşusu bu kente defalarca gitmiş. Erzurum’da birçok akrabası olduğunu söyledi. Neden şimdi Erzurum’a gidemiyor? Böyle bir mantık olabilir mi? Bu ülkede bir partinin mensupları şu ile gidemez, bu ile gidemez demek bölücülük değilse bölücülük nedir?

Biz bir seçim yapacağız, ülkeyi bölüşmeyeceğiz. Ekonomi, eğitim, sağlık, tarım, hayvancılık, alt yapı gibi alanlarda politikaların belirlenmesi ve yürütülmesi için millet adına siyasilere yetki vereceğiz. Millet iradesine kimse engel olamaz. Boşu boşuna ülkemizi yangın yerine çevirmeye gerek yok.

Bu seçimden de alnımızın akıyla çıkıp tüm dünyaya bu ülkede millet iradesinin üzerinde bir güç olmadığını göstereceğiz. Kim kazanırsa kazansın, her halükarda demokrasi kazanacak. Aksini düşünmek bu ülkeye ihanet etmektir.