Üşüyorum Reis...

Mehmet Ümit Küçükkaya

Mehmet Ümit Küçükkaya

Tüm Yazıları

Her sabah yaptığı gibi uyanır uyanmaz penceresini açtı; Yusuf. Her tarafı beton olmuş kentte ender ağaçlar vardı penceresinin önünde ve şanslı günündeyse kuş seslerini de duyardı. Sabah arınması yapardı bir nevi. Ama bırak kuşu filan neredeyse ağaçları bile göremiyordu bugün. Halbuki hava mis gibi güneşli olmasına rağmen. Yıllar önce bıraktığı sigara kokusunun ağzında ne işi vardı. Sonra Yusuf’un bedeninin uyanmasına zihninin uyanmasını da ekledi.

Daha önce iki defa Nisan aylarında hissettiği o bildiği acı tekrar gelmişti tüm bedenine. Gerçi dün öğleden itibaren o acı hiç gitmemişti ki. Sırtı buz gibi soğuk, kalbi ve içi cehennem ateşi. Daha önce iki kez Nisan ayında hissetmişti o acıyı. 1990 Nisan’ın da memleketi Elazığ’da aynı ay içinde PKK tarafından öldürülen öğretmen, mühendis ve işçilerin haberini duyunca. Bir de 4 Nisan 1997, Ankara’da. Rahmetlinin cenazesinde inandığı dava, o gün ant içtiği yaşamı olmuştu. Hep en fazla vatansever hep en fazla milliyetçi o olmuştu. Bu yüzden çok insanla tartışmış çok insanın kalbini bile kırmıştı. Asla bunu dert etmemişti Yusuf. Ne bedeller ödenmişti bu vatan uğruna onun ki kabul edilebilir bir tavırdı.

Aslında günü çok iyi başlamıştı. Bir Salı klasiği olarak janti giyinmiş; Türk Dünyası liderinin, Başbuğu’sunun grup toplantısı dinlemek için hep takıldıkları çay ocağına gitti. Geçen gün kalbini kırdığı Mehmet Amca’yla göz göze geldiler. Ama selam bile vermedi. Konuşmayı dinledikçe Yusuf’un aklına eve bir an önce gidip bayrak asmak fikri geldi. Ne şahlanıştı ne liderlik ti o. TOGG dedi, kara para demek HDP demek dedi, temiz para uğruna İngiltere’de kan emici vampirlere gidiyorsun dedi Mehmet Amca’nın adamına ki o an gözlerini kaçırdı Mehmet Amca, ilk defa mahcuptu Yusuf’a karşı, hele ki Niyazi Gençosmanoğlu hocasının Meydan şiiriyle bir Gakkoş olarak büyük gurur duydu. Kabardıkça kabardı. Eve gidip bayrak asma merasimini 5 dakika erteleyip Mehmet Amca’nın ne kadar haksız olduğunu yüzüne haykıracaktı. Yaşlı adama yaptığını, saygısızlık görenlere Önce Vatan demeyi öğretecekti, Yusuf..

Sonra birden ürperti geldi üstüne. Yıllarca kızdığımız ortağımızın, 15 Temmuz’dan sonra milliyetçi oluşunu kabullenebilmişti de, onların anayasa- babayasa adı ne ise HDP ile görüşülmesine karşı çıkmıştı, Yusuf. Biraz sonra Türk Dünyası liderinin, ortaklarının kulaklarını çekeceğini düşünüyordu Yusuf. Geçmiş günü karıştırmak gibi olmasın aslında Mehmet Amca’ya hep PKK’lı hem Fetö’sün demesinin nedeni Mehmet Amca’nın HDP’yi siyasal parti olarak görmesiydi. O da milliyetçi vatanını seven bir öğretmendi ama çiçek, böcek, meyve-sebze milliyetçisiydi. Gerçek vatan savunması fabrikalardır deyip domates-portakalla yapılan alüminyum tesislerinden bahseder durur Cumhur reisin gemi ile dünya savaşı ortasında buğday getirmesini küçümserdi. Zaten azıcık içinde solculuk varsa illa ince ince fabrika der komünistlik yapardı Mehmet Amca gibileri… Sonuçta HDP ile görüşülmez kırmızı çizgisiydi Yusuf’un. Kimsenin de gözünün yaşına bakmaz büyük küçük dinlemez basardı gamatoyu.

Yusuf’un içinde ki ürperti daha önce yaşadığı Nisan yangınlarına dönüştü. Başbuğ ne diyor nereye varmak istiyordu öyle. HDP mecliste grubu bulunan parti diyordu, anayasa geniş mutabakatı için tabi ki görüşülecek diyordu bir nevi ortağını koruyordu. Bir an Mehmet Amca zihnime girip başbuğum yerine o mu konuşuyor diye baktı, Yusuf. Evet Yusuf’a dik dik bakıyordu ama çok uzaktaydı, Mehmet amca olamazdı. Kesinlikle o olamazdı. Liderimin bir bildiği var desem iki cümle önce HDP demek Kara Para demek diyordu. ‘İnsanın içi cehennem gibi yanar sırtı buz keser ya’ işte yine olmuştu.

Yusuf 4 Nisan 1997’de ki gibi kendini hem yetim hem öksüz hissetti. Gördüklerinin gerçek olmamasını diledi ama kendi kulağıyla duymuştu. Milletvekilleri bile cümleyi ilk duyduklarında dona kalmışlardı. Sonra hızlı manevrayla alkışlayabilmişlerdi. Siyasetin o kısmını çok bilmezdi ama Salı toplantısında milletvekilleri alkışı az geciktirirse bir olağanüstülük olduğu kesindi. Yoksa vekilin en kutsal göreviydi liderine sadakat. Hem o işte sağcılık solculuk ayrımı yoktu. İçinde ki ateşi kiminle paylaşacağını bile bilemedi. Kahvede artık o mahcuptu. Daha üç beş gün önce babası yaşında ki adama hem PKK’lı demiş üstüne FETÖ’cü lan etmişti. Gerçi Mehmet Amca liderinin İngiltere’de ki fotoğrafına tepki göstermişti. Onlarda iş kolaydı. Yusuf, Mehmet Amca’nın verdiği tepkiyi verse önce ocaktaki arkadaşları liderin bir bildiği var der geçiştirecekti kendisini. Sonra mahallede ki çay ocağındakiler dalga geçecekti. Bayrak asmayı unutmasını bir yana nefes bile alamıyordu, Yusuf. Sonra Mehmet amcasıyla göz göze geldi. Aslında inatçıdır ama peynir gibide yumuşak adamdı Mehmet amcası. Bu sefer çok ağır konuşmuş gönlünü nasıl alacağını bilememişti. Yusuf iç yangınıyla uzaklaştı kendini dışarılara kadar vurdu ancak zihni sabah pencere önünde yeni kendine geldi, Yusuf’un.

Siyasete lanet etti. Siyaset yüzünden, kırdığı kalpler yüzünden kendine lanet etti, Yusuf. İlk iş gönül alacaktı; Yusuf. Kırdığı kalpleri tamir ederek kendi kalbinin acısını dindirmesi şarttı. İlk hedef Mehmet Amca’yı seçti. Yarın başbuğların baş buğusunun ölüm yıl dönümünde annesine bol fıstıklı bir helva kavurtur elini öper Mehmet Amcasından özür diler konuyu da tatlıya bağlardı. Mehmet Amca sonuçta cumhuriyet öğretmeniydi. Atatürk ismi geçince akan sular dururdu onun için. Sonra tekrar düşündü, derinlere daldı Yusuf. Nerede kaos varsa çözüm sende başbuğum deyip ruhuna bir gün önceden fatiha okuyup incinde ki yangına bir nebze ferahlık düşürdü. Çözüm sende paşam sözü dudaklarından dökülüverdi, Gakkoş Yusuf’un….