Vay benim Osmanım!
Kahveye en heybetli girişlerin adamıdır; Osman. Konu ne olursa olsun abartarak düşüncelerini söyler, muhakkak bağıra bağıra girer kahveye. Kim hangi sohbeti ederse etsin, kim hangi oyunu oynarsa oynasın kafa birden döner bizim Osman’a. Aslında kahvede ki kişiler bu kadar gürültülü sevdalıları sevmezler genelde. Ama Osman bir başkadır. Çünkü Osman bereketli! adamdır. Kahvede tüm gürültüsüne rağmen çekilmesinin nedeni bu berekettir. Osman gelince berekette gelir; çaylar, kahveler, gazozlar, tostlar, poğaçalar hep Osman’la bol bol sipariş edilir.
O günde alışılmış heybetli girişlerinden birini yaptı; Osman.
‘Ahali gördünüz mü Türk’ün gücünü? Tüm dünya bir gözünü dikmiş dünya kupasına. Öteki gözü Türkiye ve tabi ki Reisimizde. Katar Emiri bile baş davetli yapmış reisi. Davet etmemekle kalmamış birde rica etmiş, emir efendi. Bizi bu organizasyonda koru. Bizim gücümüz-aklımız yetmez bu işlere. Bize hamilik yap diye neredeyse yalvarmış. Uzun lafın kısası; Dünya eski dünya değil. Türkiye artık yeni dünya düzeninde; Siyasetinden, sporuna, ekonomisinden, stratejisine baş aktör’ diye sözlerini tamamlayıp kahveye girişinde Murtaza Abiye dönerek seslendi. Herkese benden çay.
Böyle keyifli olduğu anlarda Mehmet Amcasının yanına otururdu, Osman. Çünkü onu kızdırmak bu kahvede en keyif aldığı olaydı. Mehmet amca okuldan hocasıydı o yüzden ona saygısı vardı ve onu çok severdi. Kahvede ki herkes Osman anlattığında onu sadece dinler, gelecek çay-simit-gazoz hesabı yapardı. Mehmet Amca ise Osman’a cevap yetiştirirdi. Osman için kısa kahve ziyaretlerinin en akıcı zamanı Mehmet Amcasının yanında ki tatlı sohbetlerdi.
Tahmin edildiği gibi susmadı Mehmet Amca.
‘Yahu Osman senin söylediğin korumalık, hamilik değil güvenlik görevliliği. Para karşısında gidip adamlara jandarmalık yapacaksın gelmiş burada yok dünya devi yok dünya lideri başladın yine maval okumaya. Hele hele ekonomide ve sporda baş aktörmüşsün. Sende ki hava ne ekonomide Kristersson’da var, ne sporda Bolsonaro’da var, Osman! diye gürledi . Utanmasan Rusya, Abd değil biziz dünya devi diyeceksin’diyerek sözlerini bitiriverdi.
Kahvede ki tüm insanlar başta Osman olmak üzere kimse Mehmet Amca’nın hangi başkanlar ve ülkelerden bahsettiğini anlamadı doğal olarak. Gerçi CHP’lilerin kaderi değil miydi bu? Doğruları anlaşılmayacak düzeyde söylemek. Ama Osman için kaçış şifrelerini vermişti cümlenin sonunda Mehmet Amca.
Doğal olarak sazı eline aldı, Bizim Osman. Kahvede ki tüm bakışların üzerinde olduğunu hissettiğinden ahalinin desteğini almak lazımdı. O yüzden sözlerine başlamadan önce yine Murtaza ağabeye dönerek; herkese benden gazoz ve poğaça diye seslendi. Kahvaltı yapmayalım mı? bu arada Murtaza ağabey diye sesine birde sevimlilik ekledi. Böylelikle ahali her zaman ki gibi Osman’da bir umut ışığı görmüştü. Biraz önce Mehmet Amca’nın söylediği garip isimlerle yaşadığı kafa karışıklığını Osman’ın sunduğu sıcak poğaça ve frambuazlı gazozla üzerinden atıp can kulağıyla Osman’ı dinlemeye hazırdı artık.
‘Mehmet Amca senin dünya lideri zannettiğin adamlar stratejide ve ekonomide artık bizim fikirlerimize muhtaç. Biz olmasak Putin nereden götürüp satacak ürettiği buğdayını bile. Daha doğalgaz filan girmiyorum o konulara. Bu stratejik zeka değil se sence nedir ? Mehmet Amca. Hele ekonomide. Ne oldu sürekli faiz yükselten Amerika’ya. Baktı reis faiz indirimi yaparak dünyaya yeni ekonomik model sunuyor. Artık kaçınılmaz olarak onlarda faiz yükseltmeyle ilgili kararlarında piyasalar rahat olsun bir daha yükseltmeyeceğiz demek zorunda kalmadılar mı? Tabi ki; sen bunları nasıl görmezsin eyyy Mehmet Amca diye gürleyip, poğaçasının son lokmasını ağzına atıverdi. Ağzı doluyken pek anlaşılmadı ama sıcakmış poğaçalar herkese birer tane ver diye el işaretleriyle Murtaza ağabeyine seslenip yeni siparişleri verdi.
Kahvede yeniden ılımlı bir hava esmeye başladı ahalinin üstünde. Hem Osman yine muhteşem konuşmuştu, poğaçalar gazozlarla kahvaltı yapılmıştı hem de son çaylarla bereketli bir sabah geçirilmişti. Anlaşılan Osman’ın kaybettirdiği zamana değmişti çünkü öğlen yemeye gitmeden biraz daha oyun oynayıp kahvede zaman geçirebilecekler kaybedilen zaman telafi edilecekti. Malum artık kahvede bile olsa dışarıda yemek yemek lüks olmuştu. Ahaliden mutlusu yoktu.
Ahalinin desteğini alan Osman; Mehmet Hocam sen bunları görmüyor musun? Hep muhalefet hep muhalefet. Bırak biraz futbol konuşalım. Hazır dünya kupası başlamış. Sizin vizyonunuzda siyaset yok, zorlama boşuna hocam diyerek köşeye sıkışan hocasına biraz daha yüklendi. Kahvede neredeyse birkaç kişi alkışlamıştı bile Osman’ı. Ahali mutluydu, rahatlamıştı. Mehmet Hoca’nın bilmiş bilmiş konuşmalarından kurtulmuşlar üstüne sabah sabah karınlarını doyurmuşlardı. Bir taşla iki kuş vurulmuştu bu sabah. Kısacası bir kişi hariç herkes memnundu kahvede ki ortamdan.
Ama Mehmet Amca amansız muhalif ya duramayıp yine sesssiz mutlu hayayı gür sesiyle bozdu. Gürden de öte davudi sesiyle; senin dediğin gibi olsun, Futbol konuşalım Osman dedi. Ve devamında yapıştırıverdi sorusunu. Sen hangi takımı tutuyordun Osman? Soruyu ne alaka der bir tonla cevapladı Osman. Galatasaraylıyım sanki bilmiyorsun hocam.
Benimde aklımda öyle kalmıştı ama emin olayım diye tekrar sorayım evladım diye devam etti Mehmet Amca sözlerine. Geçen gün maç izliyordum. Erkenden gol olunca TRT spikeri Dünya Kupası tarihlerinde en erken gol atma rekorunun bizim milli takıma ait olduğunu hatırlattı. Golü atan kişi de Hakan Şükür’müş. Kim bu Hakan Şükür. Başta sizin takımın efsanesi sonra sizin vekiliniz. Hadi başla bunu konuşalım. İstersen futbol kısmını, ister siyaset, istersen işten atılan spikerin durumunu.
Cümlesini bitirdiği anlamda dikti gözünü Osman’ın üstüne Mehmet Amca.
Kahvenin birden havası bozuldu. Mehmet Amca yapmıştı yine huysuzluğunu. Bu sözleri duyan Osman far görmüş tavşana dönüvermişti. Suratı bembeyaz kesilmiş yüzü asılmıştı. Bu tabloyu ahali çok iyi biliyordu. Artık ikramların sonu geldi demekti bu tablonun adı. Osman bir hışımla çalmayan telefonunu kulağını götürdü cevap vermeye başladı. Çalmayan telefonunda olmayan görüşmenin sonunda; HEMEN GELİYORUM diyerek ayağa ok gibi fırlayıp, ceplerinin karıştırıyor gibi yaparak kapının yolunu tutmuştu bile. Sonra birden Mehmet Amca’sına dönüp; Hocam bozuk yokmuş bende sen hesabı hallediver benim acil işim çıktı diyerek sülün gibi çıkıp gitti Osman. Deyim yerindeyse çok iyi bildiği ihale işini, kahve hesabı olarak Mehmet Amca’sına yıkıvermiş bizim Sülün Osman. Bu anlık gelişmeler karşısında bir süre sonra kahvede herkes olduğu yerde zaman durmuş gibi kalmıştı. Ahali nasıl ikramların kesildiğini anlamışsa, bu gergin anların başlıca ustası kahveci Murtaza’ydı. Hesap ortada kalmasın diye bir çırpıda yaptı hamlesini. Daha Osman kapıdan çıkarken mi hesapladı nedir bilinmez hesap Mehmet hoca nın önüne gelmişti bile. Hesabı görünce küçük bir şoka uğradı hoca. ‘Çokta bozuk paralık değilmiş bu hesap’ diye dudaklarından anlaşılmaz bir tonda tepki çıktı hocanın. Murtaza ise tecrübesine dayanarak duymazlıktan gelip tepkisiz kaldı bu sese. Aldığı hesabı kasaya götürmeye koyulmuştu bile.
Mehmet Amca(hoca) içinden kendine kızmaya başladı. Tutamadığı çenesi yüzünden öğretmenlik yıllarında gezdiği yerler sürgünleri aklına geldi. Bugünde yine başkasının attığı havanın parası ihale olarak ona kalmıştı. Gerçi ilk defa olmuyordu Osman’ın yaptığı. Yine aynı tuzağa düşmesi canını iyicene sıktı. Önünde ki gazeteye baktı beş gün kalmıştı tarihine göre emekli maaşına. Doğruları söylemenin bedelini uzun yıllar boyunca ödeyen Mehmet amca için zor geçecek beş günün pek lafı olmazdı. Ama başkasının itibarı için bu zorlukları yaşamak hala çok acı geliyordu. Kahvede ki bu sabahı sevemedi Mehmet Amca.