Vazodaki çiçek çiçekteki vazodur!

Nevzat Altun

Nevzat Altun

Tüm Yazıları

Vazodaki çiçek tebessüm eder ama çok fazla da gülmez, gülemez. Nasıl gülsün ki. Onu dalından koparıp ne maksatla vazoya koyarsanız koyun, ömrünü kısalttınız demektir. Ya vazo. O vazo bir kere kırıldı mı asla eskisi gibi olamaz. Çiçek için vazo ömrün geçtiği yerdir.

Başkalarını memnun edebilmek için kendimizi değiştirmek, bir buket çiçeği parçalayıp vazoya sığdırmaya benziyor.

Vazonun güzelliği ya da desenleri çiçeklerin ömrüne bir yarar sağlar mı, tabi ki sağlamaz. O halde nedendir insanın vazonun güzelliğine düşkünlüğü? Hiçbir çiçek vazoda mutlu olmaz. Çünkü vazo çiçek için süslü bir tabuttan başka bir şey değildir.

Çiçekler ve vazo. Çiçekler ve saksı. Çömlek. Öyle ya bir vazo yaparken her zaman niyet vazodur. Gerçekten öyle midir? Vazo yapan neden çömlek yapmasın ki.

Mesela; arkadaşlık çok hassas bir vazodur. Kırıldığında tamir etmeye çalışırsın. Ama eski güveni asla vermez. Güzel bir vazo, kırıldığı anda hazineden çöpe gider. Tabi bir de şöyle düşünenler var; "İlişkiler hiçbir zaman temiz bir şekilde kopmaz. Değerli bir vazo gibi, kırılır ve sonra tekrar yapıştırılır, parçalanır ve yapıştırılır, parçalar artık birbirine uymayana kadar parçalanır ve yapıştırılır."

Sen çiçek misin? Saksı mısın? Vazo musun? Çömlek misin? İçindeki çiçekler solunca geriye kalan suyu kokan bir vazo ancak kıskanç bir kişiyi betimler.

Zavallı bir çiçeği koparıp masamızdaki vazoya koymak yetmez gibi bir de orda yeniden açmasını beklemek ahmaklıktır. İşte yapay kişilikler de böyle. Sadece yapay kişilikler değil, ağaçların oluşturduğu orman gibi bireylerin oluşturduğu gizlemesi imkânsız bir topluluk var içinde olduğumuz. Ve her birimiz ya dalından koparılmış çiçekler gibi hayat denilen vazoya konuyoruz, ya da her neyimiz varsa çiçekler misali hemen ölsün diye kendimizi vazo sayıp içimize gömüyoruz.

Aşklar, akrabalar, ana- baba, din, devlet, gelenek. Adına ne derseniz deyin bizi dalımızdan alıp bir vazoya koyması mıdır yaşantımız. Yoksa biraz daha şanslılarımızı bir saksıya koyup vazodan farklı olarak bir parça toprak bir parça su ile ne öldürüp ne güldürmesi mi daha iyi. Ya da kısa yoldan gidip bizi uydurduğu yalan çömleğinde pişirmekten mi zevk alıyor.

Erimiş camın aksine, hayat sabitlenemez ya da güzel bir vazo gibi dondurulamaz. Öyle olmasa kendimizi aradığımızda kimseyi bulamayız. İnsan doldurulacak bir vazo değil, yakılacak bir ateş, ekilecek bir tohumdur.

Her insanı içindeki çiçeklerle bir vazoya çeviren şunu bilmelidir; "Kaşıklar ve kepçeler ayırt edilemez bir şekilde bir arada olabilirsiniz; ancak vazolar ve heykellerin her biri kendi başına bir kaide gerektirir." Bir heykel, vazo ya da sütunun altında yer alan ve onu ayakta tutan ve destekleyen şeydir kaide.

İnsan bir kere bir vazo olmuşsa, artık düşünceleri de kelimeleri varlığı da kabiliyeti de kendine ve çevresine vereceği her şey de vazodaki çiçekler kadardır. Kısa ömürlü, sonunda çürüyen, varlığı vazonun varlığına bağlı.

Aşk ve vazo mu. Bakın orda durum değişiyor. "Aşk, şeklini herkesin farklı hatırladığı kırık bir vazodur."