Tarih boyunca güç, insanoğlunun en büyük sınavlarından biri olmuştur. İnsan, her dönemde bolluk ve yoklukla, iradesini test eden durumlarla karşılaşırken, kendini bu güç mücadelelerinde bulur. Gücün verdiği güven, bazen bir yanılsamaya dönüşür; kişi, kendini ilahlaştırma yoluna gidebilir. Bu, hem bireyler hem de toplumlar için son derece tehlikeli bir durumdur. Güç, geçmişte firavunları, bugün ise otokratik yönetimleri besleyen bir zehir haline gelir. Unutulmamalıdır ki, mutlak güç, mutlaka zehirler.
Güç zehirlenmesi, yalnızca bir kişiyi değil, bir bütün olarak toplumları etkileyen bir olgudur. Kendi iradesinin, külli iradeyi geçtiğini düşünenler, bir yanılsama içinde kaybolabilirler. Ego ve kibir, bu yanılsamanın en büyük müttefikleridir. Yüce Rab, insanı çeşitli şekillerde imtihan ederken, insanoğlunun bu imtihanlarda gösterdiği zaaflar da tarih boyunca gözler önüne serilmiştir. İnsan, kendini yükseltme arzusu içinde, başkalarının hayatlarını ve haklarını hiçe sayarak bir çöküşe sürüklenebilir.
Biz de, son 20 yıldır, kıymetli babamın yatırımlarıyla şekillenen ve ego ile yönetilen bir şirketle mücadele ediyoruz. Bu mücadele, yalnızca maddi bir kaygı değil; aynı zamanda etik ve ahlaki bir duruş meselesidir. Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından denetlenen ama aslında bizim paramızla rahatça hayat süren bir patronla karşı karşıyayız. Bu patron, gücünü ve etkisini kendi çıkarları için kullanarak, hem şirketi hem de çalışanlarını sömürüyor. Hatta düşünün halka açık diğer şirketi olan Cemas’te zamanında açlık grevi yapılmıştı, Rıza Kutlu Işık grev yapanlara açlıktan ölün dediğini hatırlıyorum hayal meyal..