Buket Afkan

Buket Afkan

Sandık yaklaşıyor, seçmen uzaklaşıyor

Yerel seçimlere 47 gün kalmasına rağmen seçim heyecanı başlamış değil, pek başlayacakmış gibi de görünmüyor.

Bir yanda 2023 seçiminin yarattığı hayal kırıklığı ve neden olduğu umutsuzluğun etkisinden kurtulamayan muhalif seçmen, diğer yanda oy verdikleri iktidara başta ekonomik sorunlar olmak üzere yerine gelmeyen vaatler nedeniyle öfkeli ve küskün iktidar seçmeni var.

Oysa bu seçimin sonuçları önümüzdeki yılarda Türkiye siyasetinin nasıl şekilleneceğini belirleyecek. Muhalefetin alacağı kötü sonuç, CHP’nin büyükşehirleri kaybetmesi 2028’e giden süreçte iktidarın elini büyük oranda güçlendirecek.

Yazının Devamı

Sarıgül Kocaeli’de fark yaratır

Millet İttifakı’nın amiral gemisi olarak girdiği 2023 genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı kötü sonuç sonrası, kurultayla genel başkan değiştirmesine rağmen hala toparlanamayan Cumhuriyet Halk Partisi, yerel seçime iki ay kalmasına rağmen pek çok il ve ilçede adaylarını belirleyemedi. Aday belirleme süreci uzadıkça doğal olarak dedikodular da alıp başını gidiyor. Parti içi klikler arasında çekişme yaşandığı, aday belirleme krizi çıktığı yönündeki iddialar partiye zarar veriyor.

Kocaeli de CHP’nin henüz Büyükşehir adayını açıklamadığı illerden biri. AK Parti adayı Tahir Büyükakın kolları sıvayıp seçim çalışmalarına başladı ama karşısında asıl rakibi yok. 2023 Mayıs’ında sandıklardan çıkan sonuçla büyük bir hayal kırıklığı yaşayan siyaset ve seçim yorgunu, umudunu yitirmiş CHP seçmeni iyice rehavete kapılıyor. Kocaeli’de muhalif seçmeni bu çökkün duygudurumundan çıkarmadan bırakın kazanmayı, büyük oy kayıpları yaşanabilir. CHP’nin yeni yönetimi de, seçmenin bu kez bambaşka bir yenilgi psikolojisi içinde olduğunu, ilk kez siyasete ilgisini bu ölçüde kaybettiğini görebilmiş değil. Henüz sahaya çıkmadıklarından, 31 Mart’ta önceliklerinin seçmenlerini sandığa götürebilmek olduğunun farkında değiller.

Kocaeli Büyükşehir adaylığı için ismi geçenler, CHP üyeleri arasında bile heyecan yaratamadı. CHP’nin yorgun emektarlarından medet umarak, iddiaları ilçe boyutunun ötesine geçemeyecek isimleri zorlayarak elde edilecek tek şey garanti bir yenilgi olacaktır. Beğensek de beğenmesek de itiraf etmek zorundayız ki, şu ana kadar Kocaeli Büyükşehir Belediyesi adaylığı için adı geçen tek isim kamuoyunda bir dalgalanma yarattı: Mustafa Sarıgül.

Yazının Devamı

Bu sadece bir yerel seçim değil

Türkiye ekonomik çıkmazlar içinde yerel seçime doğru yol alıyor. Enflasyonla mücadelenin tüm yükü ücretlilerin üzerine yıkılmış durumda. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “müjde” diye duyurduğu emekli maaşı zammı “Reisçiler”de bile büyük hayal kırıklığı yarattı. Muhalif kesimde ise emeklilerin enflasyona böylesine ezdirilmesi büyük öfkeye neden oldu. Erdoğan’ın, kimsenin gerçekliğine inanmadığı TÜİK’in enflasyon verilerinin bile çok çok altında kalan maaş zammını duyururken 2024’ü “emekli yılı” ilan etmesi iyice sinirleri bozdu. Sokaktaki vatandaş kendisiyle dalga geçildiğini düşünmeye başladı.

Emekli maaşlarının giderek düşmesi ve sonunda pula dönüşmesi, çalışan kesimlerde de çok ciddi gelecek kaygısı yaratmaya başladı. Yaşlılık yıllarını 10 bin lira gibi sosyal yardım sayılabilecek bir “maaş”la geçirmek zorunda kalabileceklerini gören çalışanlar, enflasyon karşısında eriyen kazançları ile geleceğe yatırım yapmak için nereden ne kadar kısacaklarını hesaplıyor. İktidar seçmeni olsun, muhalif seçmen olsun tüm ücretlileri koyu bir karamsarlık sarmış durumda. 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere bu psikoloji ile gidiyoruz.

AK Parti’nin İBB adayı Murat Kurum da pek heyecan yarattı diyemeyiz. Erdoğan’ın bu seçimde ilk hedefinin İstanbul’u geri almak olduğu biliniyor ama Murat Kurum’un bunu başarmak için doğru aday olup olmadığı tartışılır. Seçim çalışmaları sırasında TOKİ mağdurlarının tepkisiyle karşılaşınca, kayıt yapan bir vatandaşın telefonuna müdahale etmesi de kötü bir başlangıç oldu. Beşiktaş’ı ziyaretinde kulüp başkanı Hasan Arat'tan bahsederken “Hasan At” demesi de kameralar karşısında zorlanmaya devam edeceğinin bir işareti olarak yorumlanıyor. Parti teşkilatından yetişme CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu karşısında, siyasi tecrübesizliği Kurum’u epey zorlayacak gibi görünüyor. Seçim kazanmak için bol keseden vaat edilip sonra unutulan TOKİ konutları, binlerce cana mal olan imar affının altındaki imzası da bürokrasi geçmişinin “günahları” olarak sık sık karşısına çıkacaktır.

Yazının Devamı

Cemaatler Kızıl Goncalar’da neye tahammül edemiyor?

Yerli dizi seyretmeyen azınlıktanım. Çok çok iyi bir yapım olmadıkça yabancı dizileri de zaman kaybı olarak görürürüm ve sinema filmleri izlemeyi tercih ederim. Yine de bir yerli dizi siyasi, sosyolojik, felsefi tartışmaların nesnesi haline geldiğinde radarıma girebiliyor. Bir Başkadır’ı bu motovasyonla izlemiştim, Kızılcık Şerbeti’ni de, özellikle Nursema karakterinin başına gelenleri ve değişimini merak ettiğim için bir süre takip etmiştim. Şimdi de gündemimize Kızıl Goncalar girdi. Henüz izlemiş değilim ama tartışmaları takip ediyorum.

Bu dizilerin ortak özelliği, Türkiye’nin kabaca seküler-muhafazakar olarak isimlendirebileceğimiz polarizasyonunu karakterler aracılığıyla ekrana yansıtmaları. Her iki kesimden karakterleri karşı karşıya getiren bu dizilerde, daha çok seküler çevrelerin önyargıları hedef alınıyor diyebiliriz. Her ne kadar bu yapımlara yönelik eleştiriler İslamcı kesimlerden gelse de, toplumun sinir uçlarını kaşımakla, laik militanlık yapmakla, çatışmacı dil kullanmakla suçlansalar da işin aslı hiç de öyle değil. Bir Başkadır’da da, Kızılcık Şerbeti’nde de, seküler kadınların başörtülü kadınlara yönelik dışlayıcı tutumlarını epey de abartılmış bir biçimde izlemiştik. Kızılcık Şerbeti’nde başörtülü Nursema olumlu bir figür olarak ele alınmış, dizinin ilk sezonuna onun özgürlük mücadelesi damga vurmuştu. Milyonlarca seküler kadın, karşı mahalleden Nursema ile empati kurmuş, onun mücadelesini desteklemişti. Bu örneklerden anlaşılacağı üzere, bu diziler kutuplaşmayı körüklemek bir yana, kutuplaşmanın aşılmasına hizmet ediyorlar.

Kızıl Goncalar’a yönelik eleştiriler daha çok cemaatler ve tarikatlardan geliyor. İstanbul merkezli olması nedeniyle özellikle İsmailağa cemaati, dizide yaşanan bazı durumları üzerine alınıyor. Oysa dizide belli bir cemaat ya da tarikattan ziyade tamamen kurgusal bir yapı konu ediliyor. Yine de başta İsmailağa olmak üzere cemaat ve tarikatların baskısı etkili olmuş görünüyor. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, diziye ilişkin şikayetlerin incelemeye alındığını söyledi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ise dizi çekiminde kullanılacak Okmeydanı Darülaceze için çekim yasağı getirdi. Dizinin yayından kaldırılması da gündeme gelirse hiç şaşırmayacağız.

Yazının Devamı

AYM kararlarının uygulanmadığı ülkede, Yunus Emre Göçer için adalet aramak

Türkiye’nin her yıl 30 milyon dolar yardım yaptığı Somali’nin cumhurbaşkanı Hasan Şeyh Mahmud’un oğlu Muhammed Hasan Şeyh Mahmud’un motokurye Yunus Emre Göçer’i trafikte öldürüp ülkeden kaçtığının ortaya çıkması, doğal olarak infiale neden oldu.

Gencecik bir baba, muhtemelen Mahmud araç kullanırken telefonuyla oyalandığı için canından oldu. Mesleği olmayan bir ev kadını ve biri otizm hastası iki çocuk ortada kaldı. Bay Muhammed de tarifeli seferle Türkiye’den kaçtı. Gazeteciler olmasa, sosyal medya olmasa Mahmud efendi tereyağından kıl çeker gibi yakayı sıyıracak ve biz yabancıların TC vatandaşlarını öldürüp elini kolunu sallayarak kaçabileceği bir ülkede yaşadığımızı bilmeyecektik.

Kamera görüntüleri ile polis tutanağı arasındaki fark, tüylerimizi diken diken etti. Kaza tutanakta “Önde seyir halinde bulunan Göçer direksiyon hakimiyetini kaybederek kaldırıma çarpar, kaldırımdan sekerek Mohamud’un kullanmış olduğu aracın önüne düşer” şeklinde akıllara zarar beşinci sınıf bir film sahnesi gibi anlatılmış. Görüntüler bu ifadeleri yalanladığına göre, bu tutanağı yazan polisler ne yapmaya çalışıyordu, talimatı nereden alıyordu? Herhangi birimiz trafikte nüfuzlu biri tarafından öldürülürsek polisler böyle tutanak mı hazırlayacak, böyle tutanaklar hazırlanıyor mu rutin olarak? Bunu koyun bir kenara...

Yazının Devamı

İYİ Parti’nin kader seçimi

CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine Özgür Özel’in gelmesinin ardından, yerel seçimlere yönelik adı “ittifak” konmasa da bir işbirliği teklifinin İYİ Parti’ye gitmesi beklenen bir gelişmeydi. Cevabın “hayır” olması da şaşırtıcı değil, aksi olsa şaşırtıcı olurdu. Zira Meral Akşener, seçim hezimetinin ardından CHP iç kavgalarına gömüldüğü esnada, defalarca ittifak siyasetinin partilerine kaybettirdiğini söylemiş, CHP’nin ileri gelenlerini ve medyasını ağır sözlerle eleştirerek ittifaka kapıyı kapatmış, yola “hür ve müstakil” devam edeceklerini yüksek perdeden dile getirmişti. Üstüne basa basa 81 ilde aday çıkaracaklarını söyledikten sonra, bazı belediyeleri, ki bunlar en önemli belediyeler, istisna kapsamına alması inandırıcılığını iyice erozyona uğratırdı.

2023 seçimlerine gidilirken CHP o kadar büyük hatalar yaptı ki, ittifak Türk muhalefeti için bir alternatif olmaktan çıktı. Bundan sonra tükenmiş modelleri revize, yürünmüş yolları restore etmeye kalkmanın bir anlamı yok. CHP o hataları yaparken düşünecekti! Akşener de keza, toplam oyları yüzde 1’i bulmayan 4 partinin lideri ile birlikte kendisine dayatılan Kılıçdaroğlu’nun adaylığına masaya yumruğunu vurarak karşı çıkmak yerine, önce masayı devirip ardından kuzu kuzu geri dönerken düşünecekti. Akşener’in basiretsiz liderliği hem seçimin kaybedilmesinde, hem de muhalefet için ittifak zemininin ortadan kalkmasında büyük rol oynamadı mı?

Olan oldu artık, şimdi yeni bir yol denemekten başka çare yok. İYİ Parti’ye başta CHP olmak üzere, sol cenahtan yapılan tazyiği doğru bulmuyorum. Onlara kalırsa seçime bağımsız girmek İYİ Parti’nin sonu olacak. Elbette içi doldurulamamış ya da seçim sonuçları yanlış okunarak oluşturulmuş siyasetle İYİ Parti 31 Mart’ta sandığa gömülebilir, ama bir kez daha CHP’nin kuyruğuna takılması durumunda sonu farklı olmayacaktır. O yüzden risk almaktan ve başarmaktan başka şansları yok.

Yazının Devamı

Otoriterleşme, ekonomik buhran ve çürüme

Türkiye’de emekliler 7 bin 500, çalışanlar 11 bin 400 ve civarındaki maaşlarla ay sonunu nasıl getireceğini düşünürken, milyon dolarların havalarda uçuştuğu, çantalarla oradan oraya taşındığı dünyaları haberlerde iç sıkıntısıyla izliyoruz. Sosyal medyada eurolardan bigudi yapılıyor, dün gecekonduda yaşayan çiftler, birbirlerine doğum gününde 40 milyon liralık arabalar hediye ediyor. Bir şeyler rayından çıktı sanki, ama ne?

Fenomenler kara para aklamakla, dolandırıcılık yapmakla; kerli ferli iş insanları, anlı şanlı spor adamları bankacılarla birlikte ponzimsi sistemler kurmakla itham ediliyor. Başörtülü kadınlar, ergenlik yaşındaki kız çocukları TikTok’ta vücutlarını teşhir ederek para kazanmaya çalışıyor. Beş aylık hamile bir kadın, bu yolla bir günde 100 bin lira kazanıyor! Emniyet mensuplarının yurtlarda kalan kız çocuklarına fuhuş yaptırdığı iddia ediliyor.

Bu ücretlerle ev, araba alma hayali, kendilerine sağlam bir gelecek kurma umudu kalmayanlar soluğu bahis sitelerinde alıyor. Ev kadınlarının, çocukların telefonlarında yasa dışı bahis siteleri açık. Daha masum olanlarımız üç beş kuruş artırıp borsa gibi yüksek riskli yatırım alanlarına yöneliyor. Milyonlarca sabit gelirlinin borsaya yönelmesi, ekonomimizin içinde bulunduğu anomalinin bir sonucu değilse nedir?

Yazının Devamı

Erdoğan oyun arkadaşı bulamıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023 seçimlerinin hemen ardından yeni bir Anayasa tartışması başlattı. Birçok Anayasa hukukçusuna göre Anayasa’ya aykırı bir şekilde üçüncü kez aday olmuştu. Oysa Erdoğan şimdiden dördüncü kez aday olmanın yollarını arıyor gibi.

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan yargı krizini de bir Anayasa tartışmasına dönüştürmeye çalışan Erdoğan, son olarak bir gazetecinin sorusuna yanıt verirken 50+1 şartının değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Buna gerekçe olarak da, muhalefetin kurduğu ittifakları gösterdi. “Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa… Bundan sonra kim bilir daha neler çıkar?” sözleri çok manidardı.

Muhalefetin ittifakları neden Erdoğan’ı ilgilendirsin ki? Belki de muhalefeti ima eder görünürken, 50+1 için kendisinin kurmak zorunda kaldığı ittifaklardan şikayet ediyor Erdoğan. HÜDAPAR ve Sinan Oğan ile MHP’yi bir araya getirmek zorunda kalan, en önemli rakiplerinden biri olan Yeniden Refah Partisi’ne alan açan Erdoğan’ın bu durumdan hiç memnun olmadığını ve sürdürülebilir görmediğini tahmin etmek zor değil.

Yazının Devamı

Yargıyı zayıflatmak ülkeyi güçlendirmez

Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında Can Atalay kararı sonrası yaşanan yargı krizi yeni bir siyasi krize dönüşüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda yaptığı açıklamaları bir arada değerlendirdiğimizde, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkından rahatsız olduğunu görüyoruz. Erdoğan özetle, bireysel başvuru ile ilgili bir yasal düzenleme yapabileceklerini ancak bu düzenlemenin de AYM’den geri döneceği için zaman kaybı olacağını söylüyor ve yeni Anayasa’yı bir zorunluluk gibi sunuyor.

Öncelikle Erdoğan’ın “Bireysel başvuruyla ilgili olarak, bunu zamanında Anayasa Mahkemesinin çalışmalarına hız kazandırır diyerek çıkarttılar” ifadesindeki sorunu belirtmek gerekiyor. Vatandaşlara bireysel başvuru hakkı, 2010 yılında yapılan Anayasa değişikliği referandumuyla tanındı. Erdoğan, 13 yıl sonra bu konudaki fikrini değiştirmiş olabilir ama bireysel başvuru hakkında “çıkarttılar” ifadesini kullanması doğru değil.

Bireysel başvuru hakkı, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) şikayet edilmesini önlemek ve oradan çıkan yüksek miktarlardaki para cezalarının önünü kesmek amacıyla getirildi. Şimdi Erdoğan, 130 bin bireysel başvuru olmasından şikayet ediyorsa bunun nedenini sorgulaması gerekir. Demek ki Türkiye’de bir yargı sorunu var, insanlar adil bir şekilde yargılandıklarına inanmıyor. Başbakanlığı döneminde kendisinin de AYM’ye bireysel başvuruda bulunma hakkından faydalandığını da hatırlatmak gerekiyor.

Yazının Devamı

Yargı krizini kim, neden çıkardı?

Türkiye ikinci yüzyılına bir yargı krizi ile başladı. Yüz yıl sonra, bu ülkede hala en temel kurumlar tartışma konusu haline gelebiliyor. Anayasa’da tanımlanmış görev ve yetkiler görmezden gelinebiliyor. Koskoca ülke bir kararla muz cumhuriyetine dönüşebiliyor. Hiç şüphe yok ki, Türkiye tarihinin en ciddi krizlerinden birini yaşıyoruz.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay başvurusu üzerine verdiği ihlal kararına “uymamakla” kalmıyor, bu kararı veren AYM üyelerini adeta terör örgütleriyle birlikte hareket etmekle suçluyor ve haklarında suç duyurusunda bulunuyor!

Kararları siyasiler tarafından “tanınmayan” AYM’nin artık fiilen de varlığından söz edemeyiz. Anayasal bir kurum bu hamleyle birlikte yok hükmündedir. Artık bu ülkede hiçbir şey anayasal güvence altındadır diyemeyiz. İnsan hakları ve mülkiyet hakları güvencesiz kalmıştır.

Yazının Devamı

CHP delegelerine neden teşekkür etmeliyiz?

CHP’nin İstanbul kongesinde değişim yönünde bir umut doğunca bir yazı yazmış ve “CHP delegeleri omuzlarındaki yükün farkında mı” diye sormuştum. En azından önemli bir bölümü farkındaymış. Bekliyor muydum? Beklemiyordum. Beni şaşırttılar açıkçası.

Bir kişi ve onun çevresinde öbeklenmiş küçük ama muhteris bir çıkar çevresi, CHP’yi gasp etmeye çalışıyordu. Gözlerini öyle bir hırs bürümüştü ki kendi kongrelerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na saldıracak kadar ileri gidebildiler. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adamı Cemal Canpolat’ın ithamları, rakip belediye başkanına yapılmayacak türdendi. Herhalde bu noktada delege, Genel Merkezin ne yapmaya çalıştığını sorgulamaya başladı.

Kılıçdaroğlu’nun kurultay yaklaşırken Sözcü’den İpek Özbey’e verdiği röportajda, koltuğunu kendi belirleyeceği bir kişiye devredeceğini söylemesi, bu sorgulamayı derinleştirdi diye tahmin ediyorum. Kılıçdaroğlu ne ara demokrasiden fikren bu kadar uzaklaşmış, kendini CHP’nin sultanı sanmaya başlamıştı? Delegeyi böylesine yok sayan bir yaklaşımın elbette bir karşılığı olacaktı. Kılıçdaroğlu, koltuğu bırakmak için delegenin son kez onu seçmesini istiyordu. Akıl alır gibi değildi!

Yazının Devamı

Gazeteci tutuklamakla bu beladan kurtulamayız

Dün bu köşede “Yargıda ‘temiz eller’ mi, tasfiye mi?” başlığıyla bir içerik paylaşmıştım. Yazı, gazeteci Tolga Şardan’ın tutuklanmasına neden olan "MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu 'yargı raporu'nda neler var?” başlıklı yazısında yer alan bilgileri de içerdiği için Şardan’ın 'Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma' suçlamasıyla karşı karşıya kaldığı haberini alınca kaldırttım. Maalesef bugünlerde gazetecilik yapmak tehlikeli bir iş haline geldi!

Kendisinin de ifadesinde söylediği gibi, bugüne kadar hiçbir haberi yalanlanmamış, çok tecrübeli, çok güvenilir bir gazeteci olan Tolga Şardan’ın gerçek olmayan bilgileri paylaştığına açıkçası inanmıyorum. Böyle düşünmemi kolaylaştıran başka sebepler de var.

Birincisi, bu yazı önceki gün yayımlanmıştı. Üzerinde çok tartışılmasına rağmen iki gün boyunca habere yalanlama gelmemişti. Ne Cumhurbaşkanlığı, ne MİT Başkanlığı haberi yalanladı. Hatta bilginin Cumhurbaşkanlığı tarafından sızdırılmış olabileceği konuşuluyordu. Çünkü yazı Cumhurbaşkanlığının lehine bir içerik taşıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yargıdaki rüşvet iddialarının üzerine gitmeye hazırlandığını düşündürüyordu.

Yazının Devamı

Peki, Türkiye’nin güvenlik ve refahı ne olacak?

Artık çok net anlaşıldı ki, 29 Ekim 2023 günü, tarihe Cumhuriyetin 100. yıl dönümü kutlamaları ile değil, Filistin ve Hamas’a verilen kitlesel destek ile geçecek.

Bu duruma kızabilirsiniz, üzülebilirsiniz ama belki önce neden böyle olduğunu düşünmek gerekiyordur. Cumhuriyet projesi yeterince başarılı olamamış ki, 100’üncü yılı topyekün bir heyecan yaratmıyor. Eğer öyle olsaydı, hiçbir iktidar toplumun bu hassasiyeti karşısında kayıtsız kalamazdı.

Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerle buluşmayı başaramayan Cumhuriyet, ortak bir zemin de yaratamadı. Bunun için sadece mevcut iktidarı suçlamak da kolaycılık olur. Tek parti dönemi, muhtıralar, askeri darbeler, postmodern darbeler ve darbe girişimleri ile geçen bir yüz yılın ardından başka ne olması bekleniyordu?

Yazının Devamı

Hamas(et) ve 100. yıl

İsrail’in Gazze’ye kara harekatı başladı başlayacak derken, dünya kamuoyunun İsrail’in hava saldırılarına verdiği, daha çok da vermediği tepkiye yoğunlaştık. Arap dünyasında büyük bir tepki ortaya çıkmadı. Batılı devletlerin hastane katliamına rağmen İsrail’in arkasında durmaya devam ettiğini görüyoruz. İngiltere ve ABD başta olmak üzere Batı’da Filistin’e destek amacıyla yapılan eylemler de cılız kaldı.

Çoğu çocuk binlerce Filistinlinin İsrail saldırılarında öldürülmelerine rağmen dünya ayağa kalkmadı. Bunun temel nedeni Hamas’ın sivillere yönelik saldırısının ardından örgüte yönelik hiçbir müsamahanın kalmaması. Batı dünyasında, Hamas bu son eylemiyle IŞİD’le bir tutulmaya başlandı. Son yıllarda zımni bir şekilde de olsa varlığı artık kabullenilmiş olan Hamas’ın imajı sivillere yönelik katliamla bir daha düzelemeyecek şekilde zarar gördü.

Arap aleminde de durum çok farklı değil. Hamas’ın neşet ettiği Müslüman Kardeşler, Mısır’da terör örgütü olarak kabul ediliyor. Arap dünyasının bir başka güçlü aktörü olan Suudi Arabistan’ın da Müslüman Kardeşler’e ve Hamas’a karşı duruşu belli. Radikal İslam’ı temsil eden Hamas’ın ortadan kaldırılması, Arap ülkelerini bırakın rahatsız etmeyi rahatlatacaktır.

Yazının Devamı

Cehennemi izlemek

Hamas militanlarının İsrail’de sivilleri hedef alan korkunç eyleminin ardından, İsrail devleti dünyayı artık maalesef şaşırtmayan bir saldırganlıkla çoluk çocuk demeden Gazze’yi bombalamaya başladı. Öldürülen bir İsraillinin karşılığı kaç Filistinli çocuk olacak bilmiyoruz, ama İsrail devletinin kolay kolay kana doymayacağını biliyoruz.

Saldırılara uykularında yakalanan insanlar, molozların arasından evlatlarının cenazelerini çıkarıyor. Gazze’nin her yerinden dumanlar ve feryatlar yükseliyor. Saldırılarda kızını kaybetmiş bir adamın şu sözlerinden daha etkili bir şekilde anlatmak mümkün mü yaşananları: “Benim kızım militan değildi. Çatışmalarda yer almadı. Huzur içinde, evinde yatağında uyuyordu. Daha çocuktu. Kim dost kim düşman ayırt edebilecek durumda değildi. Tüm dünya nerede? Çocuk hakları diye konuşanlar, şimdi ben ne yapayım? İnsafsızca bir suç bu.”

Evet, tüm dünya nerede? Bir hastane bombalanmış, 500 civarında insan ölmüş. İsrail “Ben vurmadım” diyor ve ABD Başkanı Biden “Siz yapmadınız, biliyorum” diyor. Hangi belgeyle, hangi kanıtla İsrail’i doğruladığı belli değil. Varsa bunun kanıtı, sen gördüysen, biz neden göremiyoruz Biden?

Yazının Devamı

CHP delegeleri omuzlarındaki yükün farkında mı?

*Bir kamuoyu araştırmasının sonuçları paylaşıldı dün. Asal Araştırma’nın anketinde, CHP’de beklenen erimenin yaşandığı görülüyordu. Seçim yenilgisinin ardından koltuk kavgasına sahne olan partinin 5 puanlık bir kayıp yaşadığı ankete yansımış. Bu eğilim devam ederse CHP’nin 2019’da kazandığı büyükşehir belediyelerinin önemli bir bölümünü kendi elleriyle iktidara geri vereceğini öngörmek zor değil. Ama bu durumu tersine çevirmek için de hala bir umut var.

İstanbul kongresinde değişimcilerin adayı Özgür Çelik’in kazanması kurultay denklemini değiştirdi. Genel başkanı belirleyecek 7 delegeden biri Özgür Çelik’in blog listesinden olacak. İstanbul’un ardından Anadolu’da yapılan il kongrelerinde de rüzgar değişimcilerden yana esti. Genel merkezcilerle değişimciler kafa kafaya geldi diyebiliriz. Artık kurultay da Kılıçdaroğlu için çantada keklik değil.

Durum giderek aleyhine doğru yön değiştirirken Kılıçdaroğlu masa yumruklamaya devam ediyor. Hafta sonu Kocaeli’de düzenlenen Marmara Yerel Yönetimler Çalıştayında konuşan Kılıçdaroğlu “Kim kongrelerden sonra parti aleyhine konuşursa, partiyi televizyonlarda tartışır hale getirirse kimse kusura bakmasın onu partiden ayıracağım” sözleriyle demir yumruğunu muhaliflerine doğru salladı.

Yazının Devamı

Şimdi ne olacak?

Hamas’ın geçtiğimiz Cumartesi günü İsrail’e yönelik saldırısı ile başlayan savaş, tüm dünyanın gözünü bir kez daha bölgeye çevirmesine neden oldu.

Kuzeyinde Ukrayna-Rusya savaşı devam eden Türkiye, şimdi de güneyinde bir savaşla karşı karşıya kaldı. Çevresinde savaşların biri biter biri başlarken, Türkiye’nin jeopolotik konumunun avantajlarından çok dezavantajlarına odaklanmamız lazım galiba.

İran destekli Hamas’ın sivillere yönelik saldırısının, İsrail’in başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkeleri ile normalleşme girişimlerinin baltalanması amacını taşıdığı tahmin ediliyor.

Yazının Devamı

CHP’de rüzgar ne yöne eser?

Seçim yenilgisinin ardından İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından fişeği atılan “değişim” talebi ve vaadinin ardından CHP’de başlayan kurultay sürecinde artık sona yaklaşıyoruz. Kalan birkaç il kongresinin ardından Kasım başında yapılacak Büyük Kurultay için pazarlıklar başlayacak.

Şu ana kadar yapılan kongreler son derece heyecansız geçti. Tam “Buradan bir şey çıkmaz” denirken İstanbul kongresinde değişim yönünde bir rüzgar esti. Değişimcilerin adayı Özgür Çelik, Genel Merkez’in adayı Cemal Canpolat’a karşı az farkla da olsa ipi göğüslemeyi başardı. Bu gelişme de doğal olarak gözlerin bir kez daha CHP’ye yönelmesine neden oldu.

Kongrede yaşanan tartışmalar da çok dikkat çekiciydi. Konuşmacıların sözleri zaman zaman karşı sloganlarla kesilirken, eski İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yuhalanması, partililerin ağız dalaşına girmeleri, salonda sık sık tansiyonun yükselmesi gerilime sebep oldu. Aslında kongrelerde farklı görüşlerin ifade edilmesi, hararetli tartışmaların yaşanması, karşılıklı sert eleştirilerin dile getirilmesi, Türkiye’deki partiler içinde sadece CHP’nin sahip olduğu demokratik geleneğe işaret ettiği için olumlu değerlendirilmeli.

Yazının Devamı

Enflasyon, hukuk ve muhalefet

Eylül ayı enflasyonu 4,75 olarak açıklandı. Bu rakam beklentilerin biraz altında kalsa da son beş yılın açık ara en yüksek eylül enflasyonu. Sabit ve dar gelirli vatandaş seçimden beri ağır bir enflasyon altında eziliyor. Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunumda yıllık enflasyonda düşüşün baz etkisiyle Mayıs 2024’ten sonra görülmeye başlanacağını söyledi. Yani iktidar Mart 2024’teki seçime de yüksek enflasyonla gidecek.

Türkiye’de seçmenin iktidarı mahalli seçimlerde uyarmak gibi bir huyu vardır. Genel seçimlerde iktidarın kaybedilmesini istemediği için seçmen safları sıklaştırsa da işler yolundan gitmiyorsa yerel seçimde cezayı keser. Bu kez de sandığa gitmeyerek tepkisini göstermesi çok büyük bir olasılık.

İktidar, seçmenini sandığa taşıyabilmek için genel seçim havası yaratmak isteyecektir. Bunun için de başta yeni Anayasa tartışmaları olmak üzere toplumun hassasiyetlerini kaşıyacak adımlarla kutuplaşmayı kışkırtmaya çalışabilir. Ama bu yöntem ne kadar işe yarar tartışılır. Seçmen de yorgun.

Yazının Devamı

Yeni Anayasa: Bir taşla kaç kuş vurur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 28. Dönemi’nin İkinci Yasama Yılı açılışına yeni Anayasa çıkışı damga vurdu diyebiliriz. Hem TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un, hem de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında öne çıkan konu Anayasa değişikliği oldu.

Artık büyük bir siyasi stratejist olduğundan herhalde kimsenin şüphesi kalmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiç gündemde olmayan bir konuyu, Türkiye’nin önüne birinci mesele olarak getirmeye neden karar verdi acaba?

Altı aydan kısa bir süre kalan yerel seçimlere doğru ilerlerken, gündemi değiştirmeyi bu şekilde başarabileceğini düşünüyor olmalı. Enflasyonun yüzde yüzlere vardığı bir ortamda, seçim gündeminin ekonomi olmasını önlemek için iyi bir malzemeye ihtiyacı var. İşte yeni Anayasa tartışmaları bu malzemeyi sağlayabilecek müsait bir araç.

Yazının Devamı

Sığınmacı meselesi nereye gidiyor?

Türkiye gibi sığınmacı akınına uğrayan tüm ülkelerde göçmen karşıtı söylemlerin güçlendiğini, bu söylemin taşıyıcısı olan partilerin oy oranlarını artırdığını görüyoruz. Avrupa’da sığınmacı sorunu yaşayan ülkelerde aşırı sağın yükseldiği bir gerçek. İtalya’da Giorgia Meloni liderliğindeki "İtalya'nın Kardeşleri" partisinin iktidara gelmesinin ardından Fransa, İspanya, Polonya, Avusturya’da da aşırı sağcı partilerin güçlendiği gözlemleniyor.

Geçmişi nedeniyle ırkçı yaklaşımlara en mesafeli durması beklenen Almanya’da bile Almanya için Alternatif (AfD) Partisi, ikinci büyük parti konumuna yükseldi. Türkiye’de de göçmen karşıtlığının yükselmesi şaşırtıcı değil.

Nihai hedefi Avrupa olan sığınmacıların tutulduğu bir depo haline getirilen Türkiye’nin, kısa bir süre içerisinde demografik yapısını değiştirecek oranda sığınmacıya ev sahipliği yapmak zorunda kaldığını da hesaba katarsak göçmen karşıtlığının anlaşılmayacak bir yanı yok.

Yazının Devamı

Fatura ödeme sırası esnaf ve KOBİ’lerde

Özellikle geçtiğimiz üç yılda uygulanan düşük faiz politikasının neden olduğu enflasyon, sabit ve dar gelirlileri hızla yoksullaştırdı. Ekseriyeti muhalif olan orta sınıf yok edildi. Çalışanların yüzde 70’e yakını asgari ücret ve asgari ücrete komşu ücretlere mahkum oldu. Seçimin ardından başta akaryakıtta olmak üzere yapılan vergi artışları yine bu sınıfların sırtına yüklendi.

Düşük faiz politikası ile gidilecek yer kalmadığını gören Cumhrubaşkanı Tayyip Erdoğan, seçimden önce faizlerin yükseltilmeyeceğini söylese de, ekonominin başına Mehmet Şimşek’i getirerek faizin artırılmasına yeşil ışık yaktı. Yüzde 8,5 olan Merkez Bankası politika faizi kademeli olarak yüzde 30’a çıkarıldı.

Geçtiğimiz hafta yapılan 500 baz puanlık son artışın kredi ve mevduat fazilerine de yansıtılması bekleniyor. Bankalar böyle bir karar almış durumda; politika faizinde yapılan her artışı kendi faizlerine yansıtacaklar.

Yazının Devamı

Kocaeli Umre’li bilgi yarışmasıyla Sayıştay raporunda

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu tarafından dün yapılan 500 baz puanlık artışla politika faizi yüzde 30’a yükseldi. ABD Merkez Bankası FED’in faiz indirmeyeceğinin belli olmasının ardından açıklanan bu oran bazı ekonomistlerce yetersiz bulundu. Yine de bir sürpriz etkisi yarattığı söylenemez.

Hükümet bir yandan faiz artışlarıyla tasarrufu destekleyerek enflasyonu düşürmeye çalışırken, bir yandan da işsizlik ve Türk Lirası’nın aşırı değerlenmesi risklerini kontrol etmeye çalışıyor diyebiliriz. Enflasyon tahminleri yüzde 60’ların üzerine çıkmışken faizin görece yavaş artırılmasının anlamı bu.

Ekonomide tasarrufa yönelik önlemler alınırken kamuda “itibardan tasarruf” edilmediği anlaşılıyor. Sayıştay’ın yayımlamaya başladığı raporlarda tasarruf bir yana harcamalara bütçe yetişmediği anlaşılıyor.

Yazının Devamı

Muhalefet önce Erdoğan’a, sonra Kılıçdaroğlu’na yenildi

Seçim yenilgisinin ardından üç ay süren derin bir sessizliğe bürünen İYİ Parti lideri Meral Akşener, Afyon’da yaptığı konuşmanın ardından eteğindeki taşları dökmeye başladı. O konuşmada hedefine isim vermeden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş’ı koyan Akşener, daha sonra çeşitli vesilelerle Altılı Masa’dan neden ve nasıl kalktığını, neden geri dönmek zorunda kaldığını anlattı.

Anlattıkları seçmeni ne kadar ikna etti orası tartışılır, benim asıl ilgimi çeken Akşener’in konuşmak için bu kadar uzun süre beklemesi. Yerel seçimde 81 ilde aday çıkarma kararı alarak CHP ile yolları ayıran, seçim yenilgisinin tüm faturasını Kılıçdaroğlu ve çevresine kesen Akşener, neden seçimden hemen sonra, seçmen öfkeyle faturayı çıkaracak birini ararken susmayı tercih etti? O zaman konuşsaydı, “Beni dinleseydiniz, Kılıçdaroğlu aday yapılmasaydı bu yenilgi yaşanmayacaktı” deseydi, çok daha etkili olmaz mıydı? “Ben demiştim” demenin tam zamanıyken, Akşener neden uzun bir sessizliğe gömüldü?

Belki de Akşener’in birinci planı CHP ile ipleri koparmak değildi. Seçimden sonra İmamoğlu öncülüğünde başlayan değişim tartışmasının ne yöne evrileceğini görmek istedi. Eğer İmamoğlu öncülüğünde bir değişim gerçekleşebilseydi, yeni CHP yönetimi ile yeniden ittifak kurulacaktı. Oysa geldiğimiz noktada bırakın İmamoğlu’nun CHP’de bir değişimin önünü açmasını, kendi adaylığını bile tehlikeye atmış oldu.

Yazının Devamı