Analitik psikolojinin kurucusu, İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung’un literatüre kazandırdığı kavramlardan biri de “arketip”tir. Jung insanlığın tarihsel olarak ortak bir bilinçdışına sahip olduğuna inanıyor, kolektif insan deneyiminin kökeninde bazı evrensel semboller, karakterler, mitler ve mitolojiler olduğuna inanıyordu. Gerçekten de dünya üzerinde asla bir ilişki içine girmemiş, birbirinden kopuk coğrafyalarda yaşayan toplumların mitlerine, masallarına baktığımızda benzer öğeleri kullandıklarını görebiliyoruz. Bu ilginç bir fenomendir.
Jung’un insan psişesinde tanımladığı dört temel arketip vardır. Bunlar bizim vitrinimiz, topluma gösterdiğimiz yüzümüz olan “persona”, her bireyin içinde bastırılmış olan kadınsı ve erkeksi yönlerimiz olan “anima” ve “animus”, bilinçdışına bastırdığımız, depomuz diyebileceğimiz, toplumsal olarak kabul edilmeyeceğine inandığımız “karanlık” tarafımız olan “gölge” ve bunların bir bütün oluşturması için çalışan “ben” arketipleridir. İnsanın amacı personasının farkına varmak, bastırılmış yanlarını keşfetmek ve bunları benliğinde birleştirmektir.
Jung ve onu takip edenler, dört temel arketipten başka birçok arketip tanımlamıştır. Bu arketipler insanların ve toplumların karakterlerini ve inançlarının, eğilimlerinin, davranışlarının ardında yatan dinamikleri anlamak için kullanılagelmiştir. İşte bunlardan biri de “yetim” arketipidir.