Kapkara bulutları kaldır ref eyle Ya Rab!
Çetin kış hengâmında perişânız hem bîtab..
Mâsum’lar ve sabîler garipler hürmetine
Kapkara bulutları kaldır ref eyle Ya Rab!
Çetin kış hengâmında perişânız hem bîtab..
Mâsum’lar ve sabîler garipler hürmetine
Bir yaprak yaprak kadar büyür. Kendisine biçilen programa göre alması gereken şekil ne ise onu alır. Yavaş yavaş büyümeye başlar. Öyle bir zaman gelir ki yaprağın büyümesi durur.
Yaprağın büyümesi kadar, durması da esrarengizdir. Gelin bir bakalım herhangi bir ağacın yaprağına:
Girintiler, çıkıntılar rasgele değil. Yaprağın bütününde bir tenasüp, bir orantı, bir nisbet, bir simetri hâkim. Bu orantı içinde, bir yaprağın siması sureti çıkmış ortaya.
AVUSTRALYA açıklarında, denizlerin dibini rengarenk bir halı gibi kaplar mercanlar. Bu canlı halının tüyleri gibi uzanan poliplerden her biri, aslında ayrı bir hayvan (canlı)dır. Bunlardan binlercesi birbirine bağlanır ve bir aile teşkil eder. Öyle bir aile ki, birinin aldığı besinle hepsi birden beslenir, tek bir vücut gibi davranır. Bulundukları yerde kalmaya razı olmaz mercanlar. Çoğalmak ve yayılmak isterler. Çünkü üzerlerinde görenleri hayran bırakan bir san’atın eseri vardır. ‘’Ey Rabbimiz,’’ diye dua eder mercanlar kendi dilleriyle. ‘’Bize izin ver de, üzerimizde sergilediğin İlâhî sanatının eserlerini uzaklara taşıyalım.’’ DUALARA CEVAP, bahar mevsiminin başlangıcında, ay ışığı ile beraber gelir. DOLUNAY belirdi mi BÜYÜK OKYANUS’un üzerinde, milyarlarca mercan birden harekete geçer. Birbirinden yüzlerce kilometre uzakta milyarlarca mercan, ‘’Ateş’’ emrini almış bir ordu gibi, aynı anda yumurtlamaya başlar. Yumurtaların bırakıldığı aynı anda, milyarlarca mercandan, birer ambalaj içinde spermler fışkırır. Birkaç saat içinde, denizlerin altı lapa lapa kar yağışı içinde kalır. Sonra akıntı gelir, onları uzaklara, daha uzaklara taşır-tıpkı yeryüzünde ağaç tohumlarını birbiriyle tanıştıran aşılayıcı rüzgarlar gibi. Yüzeye yaklaşınca paketler açılır, spermler yüzmeye başlar ve hemen gider kendisine uygun yumurtayı bulup ona yapışır. Bir anda, milyarlarca hayatın temeli atılır BÜYÜK OKYANUS’un sularında. ‘’OL’’ emrini alan yumurtalar, mercan olmaya koyulur. Birkaç dakika içinde bölünme başlar. Şekilsiz yumurtalarda, adım adım mercanlar inşa edilir: bir plânla, bir takdirle, ap açık bir tenasüp ve san’at içinde… Her bahar dolunayla birlikte milyarlarca mercanın dualarına cevap gelir. Her bahar, Yer ve Gökler Rabbi’nin emriyle, denizlerin altında lapa lapa kar yağar. Her bahar, tıpkı yeryüzü gibi,denizlerin altında da rengarenk halılar serilir. Eskiyen ve vadesini dolduran halılar ise, kalsiyumdan birer âbideye döner, şekil şekil ve renk renk kayalıklarla denizlerin altını ve üstünü süsler… (1) Bakıp da Görmediklerimiz, Ümit Şimşek, 1996. İLAHİ SAN’AT’IN en estetik ve en mükemmel eserlerinden olan mercanlar’ın yaratılış öyküsünü bir de şiir’in diliyle dinleyelim;
MERCANLAR’IN DUASI Denizlerin dibinde halı kaplı mercanlar Yekpare bir kümede yaşar nice bin-can’lar.. Bu yekpare halının tüylerinde polipler Örülmüş ilmik ilmik dantela olmuş ipler..
Binlerce poliplerin cümlesi bir aile Beslenir hepsi birden alınan tek besinle.. Belirli bir mekânda yerleşmiyor mercanlar Çoğalıp yayılmayı arzu eder bin-can’lar..
Rahmet hazinesinden bahşedilerek bize Recep Şaban Ramazan, erdi iklimimize Kevser'i yudumladık bir ilâhi kâseden Menba-ı feyiz olan , şuhûr-u selâseden Affeyle günahımız , eyleme bizi tedip İlahi rahmetini şu aylarda lûtfedip Her gece arayalım maden-i envârını Seksen yıl âbid'likle geçirmenin sırrını.. Vaktimiz değerlensin bu aylar tilavetle Kelâm-ı İlahi'nin kudsi hecelerini Gelin agâh olarak, ihyâ edelim biz de Nurefşan yıldız gibi kandil gecelerini.. Manâ alemindeki nice köşkler, saraylar Mü'minlere sunulmuş, o mübarek ''üç aylar''…
Ruhani bir hazzile, güIüyor gözlerimiz Üç ayların feyziyle, erdi kandil gecemiz Pek çok ilahi sırrı, cümle arıyor gibi Mes'ud bütün müminler, dualar saf ve temiz Mahyalar ve ışıklar, donatırken mağribi Hüsn-ü istikbal eder, 'Leylet ül Regaib'i
Hikmet Erbıyık, Eyyüp Sultan Dergahı, Mübarek Regaip Kandilinizi tebrik ederim
Yarın sabah 11.45’de güneşin hangi noktada bulunacağını kesin şekilde belirtebilir misiniz? Bu çok zayıf bir ihtimaldir. Fakat bir balarısı için, böyle işlemler çocuk oyuncağı sayılır. Yılım hangi mevsiminde, günün hangi saatinde güneşin nerede bulunduğunu, bütün canlılar arasında belki de en iyi bileni, balarısıdır. Çünkü bütün faaliyetleri bu bilgiye bağımlı düzenlenmiştir. BAL ARISI güneşe bakarak yolunu bulur. Bulduğu çiçekleri, kendi arkadaşlarına, güneşe bakarak tarif eder. Sonra hep beraber giderler, o çiçekleri, elleriyle koymuş gibi bulurlar. İsterse aradan saatler geçmiş, güneşin gökyüzündeki konumu değişmiş olsun. Arıların hesabında gerekli ayarlamalar her zaman en sağlıklı bir şekilde yapılır ve adres asla kaybedilmez.
Peki, hava bulutlu olduğu zaman arılar ne yapar? Hiçbir şey değişmez. Yeter ki bulutların arasından bir parça mavilik görünsün. Oradan gelen ışığın polarizasyon düzlemini bulur, güneşin nerede saklandığını yine çıkarırlar. Ve, görünmeyen güneşin konumuna göre adres tarif ederler, adres bulurlar.
Işıktaki polarizasyon hadisesini insanlar on dokuzuncu yüzyılda keşfettiler. Oysa balarıları, binlerce senedir polarize ışığı kullanarak yollarını buluyor ve asla şaşırmıyorlar. BAL ARISI göğün maviliğine bakıp güneşin yerini hesaplamayı şuursuz tabiattan yahut kör tesadüften öğrenmedi. Balarısının minicik beynine, güneşin yıllık hareketlerini bunlar programlamadı. Aslında balarısının bunlardan hiçbirine ihtiyacı yok. Çünkü onun, her şeyi gören ve her şeyi bilen bir Rabbi var.
Gökten bir su iner. Yahut yerin derinliklerinden fışkırır. Ve bir emirle akmaya başlar. Ve emir dağları deler. SU, ALDIĞI EMRİN coşkusuyla akar. Çağlayanlarla coşar, kayaları önüne katar, sürükler.
Suyun coşkusuna karşı koyabilecek şey yoktur bu dünyada. Heybetli azametli dağlar, o coşkuyla yarılır. Tıpkı bir yumuşacık kök karşısında yarılan kayalar gibi. Su aktıkça akar. Aradan yüz yıllar geçer. Rahmet hazineleri tükenmek bilmez. Su, aynı coşkuyla akar. Su aktıkça vadiler derinleşir. Kayalar erir, kanyonlar belirir. Rabbinden emir almış bir su damlası, dağları delen Ferhat gibidir. Su sabırla çalışır asırlar boyunca. Uzun yıllar sonunda ortaya çıkan eserde, sayısız su damlacıklarının emeği vardır.
AKARSUYUN geçtiği yerlerde, heybetli kayaların yanı sıra narin zarif güzellikler ortaya çıkar. Emr-i İlahi ile kayaları yaran su, bu defa usulca süzülür köklerden yapraklara.
NOKTA Gazetesi ailesine katılarak siz çok kıymetli dostlarıma merhaba diyerek başlamak benim için çok farklı ve hoş bir vesile oldu. Efendim bendeniz, Hikmet ERBIYIK, 1953’ün son günlerinde ‘’Yiğitliğin Harman Olduğu’’ Sivas’ta doğmuşum. İlk Orta ve Lise yıllarını memleketimde geçirdim. 1971 yılında Sivas Kongresi’nin yapıldığı tarihi binada liseden mezuniyeti müteakip 1976 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Makine Mühendisi olarak mezun oldum. Bir müddet İstanbul Teknik Üniversitesi Motorlar Kürsüsünde Araştırma Mühendisi olarak görev aldıktan sonra master ve ihtisas çalışmaları için İngiltere’ye gittim.
Uzun bir çalışma dönemi içinde 1982 yılı Temmuz ayında Birmingham Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümünde Yüksek Lisans’ımı ikmal ettim. 1982 sonlarında yurda döndükten sonra kısa dönem askerlik görevimin hemen akabinde Suudi Arabistan’a gitmek kısmet oldu. Orada çoğunluğu saray inşaatları olmak üzere muhtelif inşaat projelerinde mühendis ve şantiye şefi olarak görev aldım. Daha sonra 1990 yılı başlarında yurda döndükten sonra birikimlerimi çoğu Avrupa kökenli özel sektör firmalarında değerlendirdim. 1995-2000 yıllarında Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde Uluslararası İktisat dalında doktora çalışmamı tamamladım. Halen Yalova Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Endüstri Mühendisliği bölümünde Dr öğretim üyesi olarak göreve devam ediyorum.
1995-1998 yılları arasında TSE’de çalışırken edindiğim tecrübelerle ISO 9001, ISO 14001, OHSAS 18001, ISO 22000 Yönetim sistemleri ve benzeri konularda uluslararası baş denetçi unvanı kazandıktan sonra günümüze kadar sanayinin hemen her sektöründe baş denetçi olarak fırsat buldukça görevimi sürdürdüm.
Dallarda sokaklarda sade beyaz örtü var Şimdi yâd ettiğimiz uzaklarda o bahar Bak artık ne yeşilden ne sarıdan eser var Ufku boylu boyunca kaplamış beyaz karlar..
Öbek öbek iniyor beyaz kar taneleri Örtüyor çatıları ve şirin hâneleri Sarıyor yorgan gibi meçhul virâneleri Anarız kış gecesi kadîm efsâneleri.. Coşkular dinivermiş kalmamış kalplerde haz Yorgun bir ömrün sonu dilimizde bir niyaz Bir renk armonisinde gözü alan renk beyaz Şu uzun gecemizi sarıyor kar ve ayaz...
Uçuşur ak taneler fasl-ı şita hengâmı Şu beyaz sahifenin ne mevzun insicâmı Rahmet tanecikleri Rabb’imizin ikrâmı Silinir gönlümüzün elemleri ve gâmı…