Önce Allah’a sonra size Sayın Valim!
Kocaeli Valisi İlhami Aktaş bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle kentimizde görev yapan basın mensuplarıyla bir araya geldi.
Maide Restoran’daki buluşmaya aldığım davetin ardından bende katıldım.
İyi ki katılmışım, iyi ki gitmişim!
Çünkü Vali İlhami Aktaş, öyle güzel konuştu, o kadar net şeyler söyledi ki…
**
Mesela fi bir tarihteydi, bir ilçede yaşanan hadise sosyal medyaya düşmüş, konunun muhataplarından beyanatı almış, haberi bütünlemek maksadıyla ilçedeki bir başkanı aramıştım.
O başkan ilk etapta bir miktar üst perdeden daldı meseleye, sakinledik. Bir daha da üst perdeden dalınca, “Sayın başkan, lütfen beni yönetmeye çalışmayın. Siz de kamu hizmeti yapıyorsunuz, beğenin beğenmeyin fakat ben de kamu hizmeti yapıyorum” demiştim.
Fakat buradaki önemli kriter şu: Malum haberi ben yapacaktım. Örneğin bugünkü Sayın Nazım Gençtürk’ün yaptığı açıklama gibi bir durum değildi. Mesleki olarak bu iki örneğin arasında derin uçurumlar vardır.
Bu nedenle Vali Aktaş’ın, “Kamu hizmeti yapıyoruz, aynı işi görüyoruz aslında. Vatandaş bilgilendirme noktasında tek adresimiz sizlersiniz. Bu nedenle aynı işi yapıyoruz. Basın yayın ilkelerine uyan tüm arkadaşlarımızı can-ı gönülden tebrik ediyorum” cümleleri ayrıca mutlu etti beni.
**
Yine Vali Aktaş’ın, “‘Kocaeli’yi henüz dinliyoruz, tanımaya çalışıyoruz’ dediğimiz sürecin sonuna geldik.Kocaeli’de sağlık yatırımlarıyla ilgili çok büyük adımlar atılacak. Eğitim ve sağlık alanında Kocaeli yatırımlardan en çok pay alan, ilk üç sıradaki illerinden biri olacak” cümleleri kent adına sevindiriciydi.
**
Ve bana kalırsa e önemlisi şu idi: Sayın Vali Aktaş, “Vatandaşımızın her türlü konuda başta Türkiye’nin huzuru, Kocaeli’nin huzuru mottosuyla vatandaşımızın huzurlu, güvenli, sağlık bir ortamda iyi eğitim alması için, çetelerle, organize suç örgütleriyle mücadele için, madde bağımlılığı ve teknoloji bağımlılığı gibi şeylere düşmemesi için mücadele edeceğiz. Kadına şiddet, aile içi şiddet gibi konularla da sıfır tolerans ile çalışıyoruz. Burada da siz basın mensuplarımızın katkıları çok önemli.”
Yani özetle diyor ki Vali Aktaş, “Sevgili gazeteciler, destek olun bize. Hakkaniyet ve hak mücadelesinde biz sizin yanınızdayız.”
Ve bir de rica ediyor.
Trafik kuralları ve trafik kazaları.
Rahmetli Doğan Cüceloğlu, “İyi Düşün Doğru Karar Ver” kitabında Yakup Bey’in söyleşilerinde trafik kazalarının 1990’lı yılların başında terörden çok daha fazla can götürdüğünü, ancak hiçbir önleme çalışmasının yapılmadığını tartıştığı bölümleri anımsadım.
Bence Vali Aktaş da haberdar bu kitaptan.
**
Konu finali diyelim: Sayın Aktaş, “Şunu bilmenizi isterim ki; tüm vatandaşlarımıza olduğu gibi tüm basın sektöründeki çalışanlarımıza da kapımız, gönlümüz 24 saat açık olduğunu bilmenizi isterim. Hepinizin başımızın üzerinde yeri olduğunu söylüyorum.”
Sıfır abartı, sıfır şirinlik.
Hakikaten öyle.
Ben de bireysel olarak bir süre önce ziyaret ettim Vali Aktaş’ı.
Ve bugün söylediklerinden güç alarak; son dönemde başımdan geçenlerle ilgili çağrı yapıyorum ilk kez.
Sayın Valim, bir süredir farklı konu konseptlerinde beyt-ül mala dokunan haşhaşileri yazdık, durduk. Şimdi yalnızca izliyoruz.
Sayın Valim:
Siz bu kentte devletin bir numaralı temsilcisiniz.
Bu haşhaşi çeteleri, benim başıma yepyeni çoraplar örmeye çalışıyor.
Görüyor ve hissediyorum.
Sayın Valim, ben önce Allah’a teslimim.
Sonra da devletin bir numarasına, yani size.
Bugün bir daha gördüm ve hissettim ki:
Yarına kalır da yanına kalmaz kimsenin.
Mevcutlu olmasaydı böyle olur muydu?
Kocaeli Gazetesi muhabiri Cihat Polat’ı kalpten severim. Cesur, araştırmacı, kaliteli bir isim bu meslekte.
Bugün CHP’li meclis üyesi Nazım Gençtürk ile birlikte medyaya düşen haberleri önemli.
Arsadır, tarımdır, ormandır, şudur, budur.
İddia doğruysa da yanlışsa da çıkar ortaya.
Ancak önemli olan şu:
Cihat Polat ve Nazım Gençtürk’ü 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde mevcutlu bir şekilde adliyeye götürmeye gerçekten gerek var mıydı?
**
Aslında konu: AK Parti Kocaeli Milletvekili Radiye Sezer Katırcıoğlu ile ilgili değil fiiliyatta.
Ancak Bülent Yargıcı danışmanı, Esra hanım da kardeşi.
Doğal olarak tüm oyun, Radiye hanımın üzerinde kuruluyor.
Ben hadiseyi böyle yorumlamıyorum.
Muhatap tapuda kimse odur benim için.
Radiye hanımın adının geçirilmesi de ahlaksızlık penceresinden değerlendirilmez.
Görevin, şöhretin bedelidir yaşananlar.
Normaldir.
Cihat Polat ve Nazım Gençtürk’e özel mülke izinsiz girme nedeniyle dava açılabilir, bir yasal süreç işletilir. Normaldir. Ki işletildi de.
Her iki isim de bir saat önce kadar serbest kaldı.
Geçmiş olsun.
Maalesef orada olamadım. Olmalıydım. Ama olmadı. Var bazı insani nedenlerim. Ve meslektaşlarımdan özür diliyorum.
**
Şunu söylemek istiyorum:
Cihat Polat ve Nazım Gençtürk’ün kaçma ihtimalleri mi var?
Kaçacakları kadar büyük bir suç mu işlediler?
Çağrıldılar da gelmediler mi?
Neden bir güç gösterisine dönüştü bu hadiseler?
Konu inanın; mevcutlu götürülme nedeniyle büyüdü de büyüdü.
Ben bu devletin savcısına, jandarmasına iş öğretebilecek kalibrede bir insan tabi ki değilim.
Ancak toplum okumasını yapıyoruz, mesleğimiz bu.
Bu nedenle de gayet insani ve doğal bir tepki gösterdim.
Yemek zaten ocağa konmuş, altı yanmış.
Yaşanan hadiseler ateşi harlayanlara ne kazandırdı?
Erdoğan’dan değil olmayan makamdan özür dilenmiş
CHP İl Gençlik Kolları Hayri Zorer, sanırım 28 yaşında.
17 yaşında sosyal medya hesabından çok, çok ağır sinkaflı küfürler etmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a.
Tartışılacak hiçbir tarafı yok.
Hiçbir insanın ağzına yakışmayan, hele yazısına hiç yakışmayan cümleler.
Hafifletmiyorum, kabullenmiyorum. Ama gençlikte; oluyor böyle hadiseler.
Peki ben burada neyi tartışmalıyım?
Yaklaşımı ve özür metnini.
**
Bir yanlış, yanlıştır. Bir başka yanlış, benim yanlışımı kapatmaz.
Ben özür dileyeceksem, yansıtma yapmamalıyım.
Bu özürde bir miktar samimiyetsizlik belirtisidir. Ya da o özrü yakıştıramıyordur insan kendine. Halbuki öyle olmamalı.
Özür dilemek, hatayı ihlasla kabul etmeyi zayıflık belirtisi sansak da; aslında en yüce erdemdir. Bu erdemden ne denli uzaklaşırsak; o kadar hoyrat oluruz. Bir bakın etrafınıza, göreceksiniz.
Mesela bugün Hayri Zorer başkan ile konuştuğumda da kendisine de söyledim özür metnini beğenmediğimi.
12 yıl önce yaşanmış bir hadiseyi değiştiremeyiz.
Ben bu nedenle Hayri Zorer’i yere çalsam ne? Çalmasam ne.
Ancak özür metnini müthiş bir samimiyet ağıyla örebilirdir Sevgili Zorer.
Baktım metne, bir tane “Recep Tayyip Erdoğan” ifadesi bile yok.
**
Bu durum beni çok rahatsız etti.
“Erdoğan’a küfür ettiğim için pişman değilim, Başbakana küfür ettiğim için pişmanım” analizini çıkardım.
Böyle olmamalıydı.
En güzeli:
“Ben çocuk yaşta bir cahillik ettim, ağza alınmayacak küfürler savurdum. Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ailesinden, bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönül vermiş tüm seçmenlerinden samimiyet ile özür diliyorum” dese bugün belki kendisini de üzdüğünü düşündüğü o sert ifadelerle karşı karşıya kalmayacaktı.
Çünkü o pişmanlık görülecekti.
Ancak gösterilmek istenmedi.
Nasip, kısmet.
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var.
Herkese afiyet olsun.
İpucu
Etrafınızdakileri “Mış” gibi görünerek etki altına aldığınız insanlar çok ise; “Mış” gibiye aldanan insanların algı ortalaması seviyesine oturursunuz. Halbuki samimi tek bir cümle; “Mış” gibi görünerek kurulan 365 cümleden aladır.