Mehmet Sönmezoğlu

Mehmet Sönmezoğlu

HASED ATEŞTİR

Yüce dinimiz İslam, Müslümanların huzur, güven ve kardeşliğini engelleyen her türlü duygu, düşünce ve davranışı yasaklamıştır. Dinimizin haram kılmış olduğu bu kötü hasletlerden birisi de iyilikleri yakan Haseddir.

Dilimizde “Çekememezlik” olarak ifade edilen hased; başkasının sahip olduğu bir nimetin, maddî ve manevî imkânların elinden çıkmasını ve yok olmasını istemektir. Yüce Allah’ın takdirini ve taksimini beğenmemekten kaynaklanan Hased, en kötü ve zararlı huyların başında gelir. Hased, en çok birbirine emsal durumda olan ve birbirleriyle yakın ilişkiler içinde olan insanlar arasında görülür.

Hasedin fert ve toplum için maddî-manevî pek çok zararı vardır. Hased, insanı içten içe kemiren onulmaz bir hastalıktır. Hasedçinin içinde sürekli bir kin ve ihtiras ateşi yanar. Hased ettiği kişinin sahip olduğu nimetleri düşündükçe sıkıntısı çoğalır, uykuları kaçar,huzuru kalmaz. Hasedçi kimse doğru düşünme yeteneğini yitirir, psikolojisi altüst olur, ailesi ve çevresiyle ilişkileri bozulur. Sonunda hayatında huzurdan eser kalmaz. Hasedçi insan öyle bir hastalıklı ruh yapısına sahiptir ki, hased ettiği kimsenin daima kötülüğünü ister, başına gelen musibet ve felaketlere sevinç duyar. Bu gibi insanlardan her türlü kötülük beklenebilir. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de “Haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden Allah’a sığınılması” tavsiye edilmiştir. (Felak, 113/ 5)

Yazının Devamı

Hakiki İslam Kardeşliği

Yüce Dinimiz İslam’ın temel amacı, mü’minleri iman bağıyla kardeş yapmak, birlik ve beraberlik içinde yaşamalarını sağlamaktır. Bu hedefini gerçekleştirmek için de bir takım kurallar getirmiş, emir ve yasaklar koymuştur. İslam, kardeşliğinin olmazsa olmaz şartı olarak karşılıklı sevgiyi şart koşmuştur. Nitekim bir hadis-i şerifte; “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız” (Müslim, İman, 93) buyrulmuştur. İslam kardeşliğini muhafaza etmenin yolunun da tefrikaya (ayrılığa) düşmekten sakınmak olduğu bildirilmiştir: “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın ve birbirinizden ayrılmayın.” (Âl-i İmran, 3/103) Demek ki İslam kardeşliğini korumak için Kur’an ve Sünnete sımsıkı sarılmak gerekmektedir.

Bu konudaki emir ve tavsiyelere uyulduğu takdirde Müslümanların parçalanmaları, birbirlerinden kopmaları, birbirlerine haksızlık ve kötülük yapmaları asla mümkün olmayacaktır. İslam kardeşliği Kur’an ve Allah Resûlünün sünnetinde belirtilen ilke ve değerler üzerine kurulmuştur. İslam kardeşliğiyle ilgili Hucurât suresinde genel ilkeler zikredilmiştir. Bunları şöyle özetleyebiliriz:

1- Ayet-i kerimede “Mü’minler ancak kardeştirler” (Hucurât, 49/10) buyrularak, bütün Müslümanların kardeş oldukları, din kardeşliğinin temel harcının iman olduğu ifade edilmiştir. Buna göre ırk, bölge, dil ve renk farklılığının İslam kardeşliğine engel olamayacağı ilan edilmiş olmaktadır.

Yazının Devamı

Merhamet Peygamberimiz (S.A.S.) -2

Hz. Peygamber (s.a.s.); “Ben Muhammed’im, Ben Ahmed’im, Ben Mukaffî -son peygamberim- Ben Hâşir’im. Ben tevbe ve rahmet peygamberiyim” (Müslim, Fezâil 126; Ahmed b. Hanbel, 4/395) buyurmuştur. Allah Resûlünün rahmetinin genişliğinden, Cibril’in dahi istifade ettiği rivayet edilmektedir. Bir gün Hz. Peygamber Cibril’e sorar: “Sana da bu rahmetten bir şey ulaştı mı?” Cibril: Evet Ya Resûlallah! Çünkü ben de âkibetimden emin değildim. Ne zaman ki: “Kuşkusuz o, değerli bir elçinin sözüdür. O elçi güçlü, Arş’ın sahibinin yanında çok itibarlıdır. Orada ona itaat edilir, güvenilir” (Tekvîr, 81/19-20) ayeti nazil oldu, ben de emniyete erdim” buyurmuştur.

Cenâb-ı Hakk, Resûlullah’a merhametli olmasını ve mü’minlere kanat germesini tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Ve müminlere kol kanat ger, şefkatle koru onları” (Hicr 15/88), “Sana tabi olan müminlere kol kanat ger.” (Şuârâ 26/215) Yüce Allah diğer ayet-i kerimelerde de Hz. Peygamber (s.a.s.)’in onlar için bir rahmet olduğunu bildirmiştir: “Onlardan bazıları Peygamberi incitmek için ‘O herkese kulak veren safın biridir’ derler. De ki: ‘Evet öyledir, ama hep hakkınızdaki iyi sözlere kulak veren biridir, Allah’a inanır, mü’minlere güvenir. İman edenleriniz için bir rahmettir O!” İşte böylesi bir Allah Resûlünü incitenler yok mu? En acı azap onlara olacaktır.” (Tevbe 9/61) Ayrıca kendisine ait iki isimle de O’nu vasıflandırmıştır; “Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki, zahmete uğramanız ona ağır gelir. Kalbi üstünüze titrer, mü’minlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe 9/128)

Hz. Peygamber (s.a.s.), ümmetine o kadar düşkündür ki, zaman zaman bu yüzden gözyaşı bile dökmektedir. Bir gün Resûlullah, Hz. İbrahim (a.s.) hakkındaki; “Ya Rabbi, doğrusu onlar (putlar) insanların birçoğunu saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana tabi olursa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse o da senin merhametine kalmıştır, şüphesiz Sen Gafursun, Rahimsin” (İbrâhim 14/36) ayeti ile Hz. İsa hakkındaki; “Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Senin kullarındır. Onları affedersen, üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi ancak Sensin” (Mâide 5/118) ayetini okuyarak ellerini kaldırmış: “Ya Rabbi! Ümmetî! Ümmetî!” diye dua etmiş ve gözyaşı dökmüştür. Bunun üzerine Allah Teâlâ: “Ya Cibril! Muhammed’e git, O’na niçin ağladığını sor -Rabbin O’nun niçin ağladığını pekâlâ bilir ya-“ demiş. Cibril (a.s.) de O’na gelerek sormuş. Resûlullah da kendisinin ne söylediğini ona haber vermiş -Halbuki Allah O’nun ne söylediğini pekalâ bilir.- Nihayet Allah: “Ya Cibril! Git Muhammed’e şunu söyle: Biz seni ümmetin hakkında razı edeceğiz ve seni üzmeyeceğiz” (Müslim, Îman, 346) buyurmuştur. Ayrıca, “Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın” (Duhâ 93/5) ayetiyle de bu durum te’yid edilmiştir.

Yazının Devamı

İslam'da eğitim ve öğretimin önemi

Yeni bir eğitim ve öğretim yılına giriyoruz. Bu sebeple, bugünkü yazımızda yüce dinimiz İslam’ın insanın eğitim ve öğretimine verdiği değer üzerinde durmak istiyorum. Bir adı da terbiye olan eğitim, insan için en önemli faaliyettir. Yüce Allah, bunun için peygamberler göndermiş, bunun için kitaplar indirmiştir.

Bilindiği üzere fertlerin ve toplumların maddi ve manevi her alanda yükselmeleri ve ilerlemeleri ilim sayesinde olmaktadır. Bu sebeple dinimiz, ilme, okumaya ve öğrenmeye büyük değer vermiş; ilim tahsilini kadın ve erkek her Müslümana farz kılmıştır. O kadar ki, insanlığa doğru yolu ve gerçek saadeti göstermek üzere indirilmiş olan Kur’an-ı Kerim’in ilk emri “Oku” (Alak, 1-5) olmuştur. Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde ilim sahipleri diğer insanlar arasından seçilip yükseltilmiş; cehalet ve bilgisizlik de yerilmiştir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9) , “Allah içinizden iman edenlerle, ilme nail olanların derecelerini yükseltir” (Mücadele, 11), “Kulları içinde Allah’tan gerektiği şekilde ancak ilim sahipleri korkar” (Fatır, 28) ayetleri de bu gerçeği ifade etmektedir.

İlim, küfrü ortadan kaldıran, sapıklığı yok eden ve karanlığı delen ve insanlığın yolunu aydınlatan bir ışıktır. Hak batıldan, hayır şerden, iyi kötüden, doğru eğriden, güzel çirkinden ilim ile seçilir. İlim zenginliği mal zenginliğinden üstündür. Mal sarf etmekle azalır, ilim ise sarf etmekle çoğalır. Vücudun gıdası yemek ve içmek olduğu gibi, ruhun gıdası da ilim ve hikmettir. İnsanın kendisine gerekli olan ilmi öğrenmesi farz, ilmi öğretmek ise sadakadır. Bu sebeple, dinimiz ilim ile uğraşmayı nafile ibadetten üstün saymış ve ilim rütbesini rütbelerin en yükseği olarak kabul etmiştir.

Yazının Devamı

Korku ile ümit arasında bir hayat

Yüce dinimiz İslam, Müslümanların korku ve ümit arasında dengeli bir hayat sürmesini emretmiştir. Buna “beyne’l-havfi ve’r-recâ” denilmektedir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından bu iki terimi biraz izah edelim.

Sözlükte havf (korkmak); bilinen veya hissedilen bir tehlike karşısında endişelenmek, insanın gelecekte hoşlanmadığı bir şeyle karşılaşma düşüncesiyle üzüntüye kapılması olarak tarif edilmiştir. Recâ ise; kelime olarak “ümit etmek, arzu etmek, iyi bir beklenti içinde olmak” anlamına gelmektedir. Dinî bir terim olarak da, insanın, dünya ve ahirette Allah’ın rızasını, rahmetini, af ve mağfiretini umması; azabından, lanet ve cezasından kurtulmayı arzu etmesi demektir.

İnsan için dünyevî, uhrevî pek çok korku çeşidi vardır. İnsanın yararına olan makbul korku ise, Allah’ın rızasına uygun olan korkudur. Bunun anlamı şudur: Ancak Allah’tan, Allah’ın azabından, dinin emirlerini yerine getirememekten, ahiret hesabından korkmak insana dünya ve ahirette fayda verecektir. İşte bu korku, mü’mini Allah’ın hoşnutluğundan ümitsizliğe düşürmediği gibi günahlara dalmasına da engel olur.

Yazının Devamı

Ürünlerinin de zekatı vardır: Öşür

Yüce dinimiz İslam’ın beş temel şartından birisi de zekâttır. Toprak mahsullerinin zekâtına da öşür adı

verilir. Öşür, sözlükte “onda bir” anlamına gelmektedir. Dinî bir kavram olarak ise öşür, zirâi mahsullerden

alınan zekâta denir.

Yazının Devamı

Muharrem Ayı, Hicret, Aşure Günü, Kerbela

Muharrem ayı hem İslamdan önce hem de İslam geldikten sonra önemli olayların yaşandığı önemli olan aylardan biridir. Muharrem, Hicri yılın ilk ayıdır. Geçmiş dinlerde ve Yüce Dinimiz İslam’da özel bir yere sahip olan Aşure günü muharrem ayı içerisindedir. Sözlükte “haram kılınan, yasaklanan kutsal olan,hürmet edilen, saygı duyulan” anlamlarına gelen Muharrem, savaşmanın haram kabul edildiği dört haram aydan biridir.( TDV İslam Ansiklopedisi, “Muharrem” md. c. 31, s.4-5)

Sevgili Peygamberimiz hadislerinde haram ayların zilkade, zilhicce, muharrem ve receb ayı olarak zikretmiş(Buhari, Megazi, 77) ve Yüce Rabbimiz de Kuran-ı Keriminde bu aylara saygı gösterilmesini emretmiştir.(Bakara, 2/194, Maide,5/2)

Hz. Peygamber Efendimiz Muharrem ayını “Allah’ın ayı” olarak nitelendirmiş ve ramazandan sonraki en faziletli orucun bu ayda tutulan oruç olduğunu[1] bizlere bildirmiştir.

Yazının Devamı

İlk öğretmen anne ve oğlu Geylani

Dünyaya anne ve babanın emaneti olarak gelen çocuğun ilk eğitim aldığı yer de ilk öğretmeni annesinin ve babasının bulunduğu aile ortamıdır. Anne ve baba bir çocuğun Müslüman olarak yetişmesine ve şekillenmesine aile içinde vesile olur.

Bunun bir çok güzel örnekleri vardır. Bunlardan bir güzel örnek de Geylani hazretleridir.

Abdülkadir Geylani Hazretleri, küçüklüğünde ilim yolculuğuna çıkarken annesi ona sıkı sıkı şöyle tembih etti:

Yazının Devamı

En güzel miras güzel ahlaktır

Dünya ve ahirete yönelik bir anne babanın çocuğuna bırakabileceği en güzel miras güzel ahlaktır. Güzel ahlak çocuklara küçük yaşlardan itibaren aileleri, öğretmenleri ve içinde bulunduğu çevresi tarafından kazandırılmalıdır.

Her çocuk, Allah’a inanma, O’nu sevme, O’na bağlanma duygusuna ve ihtiyacına sahip bir şekilde dünyaya gelir. İnsanın fıtratında yani yaratılışının özünde iyiye yönelme, güzeli tercih etme ve doğruyu arama eğilimi vardır. Aslında çocukluktan itibaren yüreğimizdeki pusula, hakkı ve hakikati göstermektedir. Ama büyüdükçe anne babasının ve çevresindekilerin etkisiyle her çocuğun yolu farklılaşır, ailesi ve çevresine göre inancı şekillenir ve ahlakı da değişir.

Allah’ın bizlere lütfettiği en değerli nimet ve emanetlerden biri de yavrularımızdır. Sevgili Peygamberimiz bizi bu nimetin kıymetini bilmeye ve bu nadide emanete sahip çıkmaya davet eder. Anne-baba ve evlat arasında hassas bir hak ve sorumluluk dengesi vardır. Çocuklarımızın üzerimizdeki en büyük hakkı ise, fıtratlarının saf ve temiz halini koruyarak onları her türlü kötülükten muhafaza etmek ve güzel ahlaklı yetiştirmektir. Aynı zamanda çocuk anne baba için kazanılması gereken bir imtihandır.”Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir imtihandır; büyük mükâfat ise Allah’ın katındadır”.(Teğabun,5)

Yazının Devamı

En hayırlı insanlar: Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerdir

Yüce Allah, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmaları için yeryüzüne peygamberler göndermiş, onlara da suhuflar ve kitaplar indirmiştir.

Allahu Teâlâ, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’e de en son ilahî kitap olarak Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in en büyük mucizesi olan Kur’an hakkında Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsrâ,17/9-10)

Kur’an-ı Kerim; hak ile batılı birbirinden ayıran, evrensel mesajları kıyamete kadar insanlığa yol gösterecek olan hidayet kaynağıdır. Kur’an-ı Kerim; Rabbimizden bizlere bir öğüt, kalplere bir şifa, inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmettir. (Yûnus, 10/57)

Yazının Devamı

KURBAN, ALLAH’A TESLİMİYETTİR

Kurban, ibadet maksadıyla, belirli şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade etmektedir. İnsanın Allah’a yaklaşmasını ve O’nun rızasını kazanmasını sağlayan bir ibadet olan kurban, aynı zamanda güzel bir sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın örneğidir.

Kurban ibadetinde Hz. İbrahim ile oğlu Hz. İsmail’in Allahu Teâlâ’nın emrine tereddütsüz teslim olarak zorlu imtihanı kazanmalarının hatırası bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim, Allah yolunda yapılan en büyük fedakârlığa örnek olarak İbrahim (a.s.) ile oğlu İsmail (a.s.)’i göstermektedir. “…Ey İbrahim! Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır. Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık. Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık. İbrahim’e selam olsun. İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o mü’min kullarımızdandı.” ﴾Sâffat, 37/100-111﴿

Kurban, mü’minin nefsânî arzularından, mal, mülk ve servet gibi her türlü dünyevî menfaatlerinden vazgeçebilmesinin, bunun ötesinde gerekirse Hak uğruna canını da feda edebileceğinin göstergesidir.

Yazının Devamı

ANA-BABA HAKKI

İnsanın kendisini ve içinde yaşadığı kâinatı yaratan ve çeşitli nimetlerle donatan Yüce Allah’a karşı kulluk görevlerinin yanında O’nun yaratmış olduğu varlıklara karşı da sorumlukları bulunmaktadır. Bu varlıkların başında ise dünyaya gelişine vesile olan, yetişip büyümesini sağlayan anne ve babası gelmektedir.

Bu gerçek Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklanmaktadır: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin…” (Nisâ, 4/36) “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti…” (İsrâ, 17/23)

Ayet-i kerimelerde Allah’a kulluk görevinin hemen ardından, insanın ana babasına karşı evlatlık görevinden bahsedilmesi oldukça anlamlıdır. Bunun nedeni Allah’ın merhamet, rızıklandırma, yetiştirip büyütme ve koruma sıfatlarının anne babada tecelli etmesidir.

Yazının Devamı

Müslüman şahsiyetin temel nitelikleri

Yüce kitabımız Kur'an'da, Müslüman şahsiyetin temel niteliklerini ve hayat özelliklerini yansıtan; müminlerin inanç yapılarını, ahlâki davranışlarını ve bu davranışlarının ahiretteki sonuçlarını konu edinen çok sayıda ayet vardır.[1] Meselâ, Mü'minun suresinin ilk bölümünü oluşturan ayetlerde, iman ufkunun en üst kademesinde yer alan mümin şahsiyetlerin temel nitelikleri, hayat tarzları ve uhrevi sonuçları şu şekilde dile getirilir:

"1-Muhakkak ve Kesin olan şudur ki inananlar kurtuluşa ereceklerdir: 2-Onlar, namazlarında derin huşu içindedirler. 3-Boş ve anlamsız şeylerden yüz çevirirler. 4-Arınmak için yapılması gereken zekat ve infak görevlerini yaparlar. 5-İffetlerini korurlar.

6-Evlilik yoluyla meşru olarak sahip oldukları eşleri dışında başka yol aramazlar; onlar, eşleriyle olan meşru ilişkilerinden dolayı da kınanmazlar. 7-Emanetlerine ve ahitlerine sadakat gösterirler.

Yazının Devamı

Ramazan Bayramı mesajı

Yüce Allah’ın rahmetinin, af ve mağfiretinin mü’minlerin üzerine sağanak sağanak yağdığı bir bereket ve fazilet mevsimini geride bırakarak Ramazan Bayramı’na ulaşmış bulunuyoruz. Müslümanlar olarak, bizlere oruç ve diğer ibadet ve iyiliklerle Ramazan’ı ihya etme imkanı lutfeden, ardından bizleri sevinç ve mutluluk günü olan bayrama ulaştıran Yüce Rabbimize sonsuz şükürler olsun.

Birlik-beraberlik içerisinde toplumun bütün kesimlerinin kaynaştığı, huzur ve mutluluk dolu bir Ramazan ayının ardından bayrama ulaşmak Yüce Allah’ın biz mü’minlere büyük bir ikram ve ihsanıdır.

Ramazan bayramı, üç aylar mevsiminin meyvelerinin devşirildiği/toplandığı manevî hasat zamanıdır. Bu bayram; Recep ayı ile başlayan, Şaban ayı ile devam eden ve Ramazan-ı şerifte doruk noktaya ulaşan yoğun bir ibadet, hayır ve hasenat dönemini en iyi şekilde değerlendiren mü’minlere mükâfatlarının verildiği ödül günüdür. Allah Resûlü (s.a.s.) hicret ettiği zaman Medinelilerin çeşitli oyunlar oynadıkları cahiliye döneminden kalma iki bayramları vardı. Hz. Peygamber (s.a.s.), onların bu bayramlarını görünce şöyle buyurdu: “Allah, size bu iki bayramınıza bedel olarak daha hayırlısını; Ramazan ve Kurban bayramını lütfetmiştir.” (Ebu Davud, Salât, 239) Müslümanlar olarak, o günden sonra bu iki büyük bayramı sevinç ve coşkuyla kutlamaktayız.

Yazının Devamı

Kur'an ile şereflenen gece: Kadir Gecesi

Yüce Allah’ın, biz mü’min kullarına en büyük lütuf ve ihsanlarından biri de Kadir Gecesi’dir. Bu gece, bizlere günahlarımızdan arınmamız, çokça sevap kazanarak yüce mertebelere erişmemiz için sunulmuş büyük bir fırsattır. Çünkü sadece Hz. Peygamber (s.a.s.) ve O’nun ümmetine mahsus bu mübarek gece, bin aydan, yani 83 küsur seneden daha hayırlıdır.

Bir gün Allah Resûlü (s.a.s) ashab-ı kirama, İsrailoğulları’ndan bir kişinin (Şem’ûn-i Gazî), silahını kuşanarak Allah yolunda bin ay cihad ettiğini anlatmıştı. Müslümanlar bu duruma hayret ederek ona gıpta etmişlerdi. Bunun üzerine Allahu Teâlâ Kadir suresini indirmiş ve ümmet-i Muhammed’e olan lütuf ve ihsanını beyan etmiştir. (Tecrîd-Sarîh Tercemesi, VI, 313)

Kadir Gecesi’nin değeri, insanlara dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını gösteren, beşeriyeti karanlıklardan çıkarıp, aydınlığa kavuşturan, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in bu gece indirilmiş olmasından dolayıdır. Kur’an-ı Kerim gibi insanlık için bir hidayet rehberi olan kitabın böyle bir gecede inmesi ona müstesna bir şeref kazandırmıştır.

Yazının Devamı

Zekât verelim huzur bulalım

Zekât , İslâm’ın beş temel esasından biridir. Mâli ve yerine getirilmesi zorunlu bir ibadettir. Hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz kılınmıştır. Sözlük anlamı artma, çoğalma ve temizlik olan zekâtın dindeki anlamı ise, Müslüman zenginlerin seneden seneye mallarının bir bölümünü yoksullara vermeleridir. Zekât, Kur’an-ı Kerim’de otuz iki yerde namazla birlikte anılmaktadır. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Namazı kılın, zekatı verin. Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önden gönderdiğiniz her iyiliği Allah katında daha iyi ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”

Zekât, kişinin isteğine bırakılmış bir yardım değil, yoksulun, zenginin zimmetindeki hakkı, ona olan borcu ve zenginin yerine getirmek mecburiyetinde olduğu bir görevidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “Onların (zenginlerin) mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”Ayet-i kerimede sözü edilen hak, zekat hakkıdır.

Zekât, en güzel sosyal yardımlaşmadır. Yüce dinimiz, sosyal yardımlaşmaya büyük önem vermiş, çeşitli vesileler ile zenginlerin, yoksulları görüp gözetmelerini emretmiştir. Böylece zengin ile yoksul arasında servet farkından doğabilecek dengesizlikleri ortadan kaldırarak, zengin ile yoksulun birbirine yaklaşmasını sağlamış, yardımlaşma ve dayanışmayı sistemleştirmiştir.

Yazının Devamı

Ramazan ve Ahiret bilinci

Dünya ahiretin tarlasıdır. Dünyada yapacağımız ibadetler ve Salih ameller ebedi olan dünya hayatımız için sermaye olacaktır. Ramazan ayı bu bakımdan oldukça önemlidir. Oruç ibadeti Müslümanı cennetin Reyyan kapısından cennete davet eder. Kadir gecesini ibadetle geçiren Müslüman seksen üç yıl ibadet etmiş derecesinde sevap alır. Dolayısıyla geçici dünyamızı ahiretimize sermaye etmeliyiz.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir defasında

ashabına şöyle buyurmuştu: “Ben, dünyada bir

Yazının Devamı

Ramazan orucunun hikmetleri

İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayına mahsus olan önemli ibadetlerden ve İslam’ın temel esaslarından birisi de oruçtur. Oruç, Hz. Adem (a.s.)’den beri bütün Peygamberlere ve ümmetlerine farz olan kadim bir ibadettir. Hicretin ikinci yılında emredilen orucun farziyyeti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de; “Ey iman edenler, sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi; size de oruç farz kılındı. Ta ki günahlardan korunasınız.” (Bakara, 183) buyurmaktadır.

Oruç; ikinci fecirden (fecr-i sadık)yani imsak saatinden itibaren, güneşin batışına kadar(iftar saatine kadar) yemekten, içmekten, şehevi davranışlardan ve orucu bozan diğer şeylerden, Allah Teâlâ’ya kulluk niyetiyle nefsi alıkoymaktır.

Yazının Devamı

Hoş geldin ey Şehr-i Ramazan

Cenab-ı Allah’a sonsuz hamdü senalar olsun ki; on bir ayın sultanı Ramazan-ı Şerife bir kere daha ulaşmış bulunmaktayız. 10 Mart Pazar akşamı ilk teravih namazlarımızı kılacak ve 12 mart Pazartesi gününden itibaren oruçlarımızı tutmaya başlayacağız.Ramazan ayı; “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluş” (Tergib, II, 94-95) olan, birçok fazilet ve güzelliklerin bahşedildiği mübarek bir zaman dilimidir.

Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.s.) Şaban ayının son günlerine girildiğinde; “Ey insanlar! Sizi büyük ve mübarek bir ay gölgeledi” buyurarak, Ramazan ayının gelişini insanlara müjdelemiştir. (Et-Terğib, 94-95) Ashab-ı kiram da, her yıl bu mübarek ayı sevinçle karşılamışlardır. Bizler de Ramazan’a kalben, ruhen ve bedenen hazırlıklı olmalı, onu büyük bir sevinç ve coşkuyla karşılamalıyız.

Ramazan Kur’an ayıdır, çünkü insanları karanlıktan aydınlığa çıkaran, en doğru yolu ileten ilâhî kelam olan Kur’an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir. Nitekim Yüce Allah: “Ramazan ayı; insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği aydır” (Bakara, 2/185) buyurmaktadır.

Yazının Devamı

En hayırlısı insanlar: Kuran'ı okuyanlardır

Yüce Allah, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmaları için yeryüzüne peygamberler göndermiş, onlara da suhuflar ve kitaplar indirmiştir.

Allahu Teâlâ, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’e de en son ilahî kitap olarak Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in en büyük mucizesi olan Kur’an hakkında Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsrâ,17/9-10)

Kur’an-ı Kerim; hak ile batılı birbirinden ayıran, evrensel mesajları kıyamete kadar insanlığa yol gösterecek olan hidayet kaynağıdır. Kur’an-ı Kerim; Rabbimizden bizlere bir öğüt, kalplere bir şifa, inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmettir. (Yûnus, 10/57)

Yazının Devamı

Cennete götüren "40 iyilik"

Dinimizde Allah rızası gözetilerek yapılan iyilik ve amellerin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bir Müslümanın güzel ahlak ile iyilik yapması her şeyden önce kendisine Kur’an-ı Kerim’de ayetler, hadis-i şerifler ve sünnet ile bildirilen ahlaki görevlerinden biridir. Güzel ahlaklı bir Müslüman iyilik yapmak için sürekli fırsat kollayan,kötülüğü düşünmeyen, Allah yolunda kendisini iyilik yapmaya adayan Müslümandır. Kur’an-ı Kerim’de "Allah’a kulluk edin, ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez." (Nisâ, 4/36) ayeti ile de dinimizde iyilik yapmanın önemi açık bir şekilde belirtilmiştir.

Hz. Peygamber’e iyilik sorulduğunda “iyilik güzel ahlâktır, kötülük, kalbini tırmalayan ve insanların duymasını istemediğin şeydir” ( “İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr 14, 15.) buyurmuştur. O halde iyilik, Yüce Allah'ın ve O’nun mahlukatıyla, insanla, hayvanla, nebâtâtla ve cemâdâtla uyum içinde yaşamak, fıtrattan kopmamaktır.

Bir hadisi şerifte, kırk iyilikten bahsedilmiştir, muhtaç bir âileye keçi bağışlamak insanı cennete sevk edecek üstün amel sayılmıştır. Bu hadisin ravilerinden Hassan b. Atıyye (ö. 130) şunu söylemiştir: “Selamı almak, aksırana duâ etmek ve yoldaki eziyeti gidermek gibi güzel amelleri saydık ta on beşe bile ulaşamadık.” Hadis şârihleri içinde 40 iyiliği kendilerine göre saymaya çalışanlar olmuştur.

Yazının Devamı

Şaban ayının fazileti

Üçayların ikincisi olan

Şaban ayı Kamerî ayların sekizincisidir.11 Şubat pazar günü Resulullah (s.a.s.) efendimizin benim ayımdır buyurduğu Şaban ayı başlıyor.

Ayın hareketlerine göre hesaplanan Arabî ayların ilki Muharrem, sonuncusu da Zilhiccedir. Şaban ayi, Receb ile Ramazan ayları arasında yer alır. Şaban ayının Araplar arasındaki eski adı Azildir

Yazının Devamı

Allah kimleri sevmez?

Cenâb-ı Allah sevdiği sıfatları haber verdiği gibi sevmediği vasıfları da beyân etmiştir ki bunlardan temizlenelim ve üzerimizde hiçbir eser kalmasın. Zira seven, sevdiğinin hoşlanmadığı şeylerden şiddetle kaçınmalıdır ki sevdiğinin iltifâtına ve muhabbetine mazhar olabilsin. Aksi takdirde muhabbet sarayına vâsıl olmak mümkün değildir. Zira îman, lâyıkına muhabbet ve müstahakkına nefreti gerektirir.

ALLAHA İTAAT ETMEYİP HADDİ AŞANLAR

Cenâb-ı Hak, kulları için bâzı sınırlar çizmiş, emir ve nehiylerde bulunmuştur. O hâlde mü’minlerin her hususta bu hududlara riâyet etmeleri îcâb eder. Cenâb-ı Hak bu sınırları aşanları sevmez. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

Yazının Devamı

Duayı Allah emreder

Duâ; rahmet kapılarının anahtarı, mü’minin silâhı, dînin direği, göklerin ve yeryüzünün nûru Allah'ın emridir. Kime duâ kapıları açılmışsa, ona hayır, hikmet ve rahmet kapıları açılmış demektir.

Duâ, kulluğun ve ibâdet hayâtının özü mevkiindedir. Zîrâ Allâh’ın en çok hoşnut olduğu şeylerden biri de, kulunun, acziyetini idrâk ederek el açıp hâlini Rabbine arz etmesi, duâ ve ilticâda bulunmasıdır. Bu yüzdendir ki Allâhu Teâlâ, duâya tenezzül etmeyip kendisinden bir şey istemeyen kimseden hoşlanmaz.Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:

“(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer sizin kulluk ve yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!..” (el-Furkân, 77)

Yazının Devamı