Üç aylar, yılbaşı ve bir yılın muhasebesi

Mehmet Sönmezoğlu

Mehmet Sönmezoğlu

Tüm Yazıları

1 Ocak 2025 çarşamba gününden itibaren, Rahmet, Bereket ve Mağfiret ayları olan Yeni bir üç aylar mevsimine giriyoruz. Aynı zamanda 2024 yılı bitiyor ve 2025 yılı da aynı günde başlamış oluyor.

Yüce Allah, din olarak yalnız İslam’ı makbul ve makul saymıştır. Aslı bozulmuş olan önceki semavi dinlerin hükmü kaldırılmış, artık din olarak son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.s) ‘ya gönderilen Yüce İslam, insanların hayatına yön veren bir “değer ölçüsü” kabul edilmiş ve yalnız bu dinden razı ve hoşnut olunacağı belirtilmiştir. Son olarak nazil (inen) olan ayet Kur’an da şöyle ifade edilir:

“Bugün kafirler dininizi ortadan kaldırmaktan umut kesmişlerdir. O halde onlardan korkmayınız, benden korkunuz. Bugün sizin hesabınıza dininizi kemale erdirdim. Size yönelik nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.” (Maide,3)

Hz. Peygamber(s.a.s) de, Müslümanların din olarak neleri ölçü kabul etmeleri gerektiğini, veda hutbesinde şu şekilde ebedileştirmiştir:

“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir.” (Haşr,7)

Her namazın her rekatında okuduğumuz Fatiha suresinin son ayetlerinde:

“Bizleri doğru yola ilet, Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapıkların yoluna değil.” Demek suretiyle bir Müslüman olarak adeta yol haritamızı çizmiş oluyoruz.

"Bizleri doğru yola ilet." Yani "Bizleri, hedefe ulaştırıcı doğru yolu tanımaya ve bu yolu tanıdıktan sonra onun sebatlı izleyicisi olmaya, ondan hiç ayrılmamaya muvaffak eyle". Çünkü doğru yolu tanımak ve bu yolun kararlı izleyicisi olmak, bu genel ilkeyi algılayıp benimsemesi olayıdır.

Meşhur olan görüşe göre "gazaba uğrayanlar" Yahûdîlerdir. Ni­tekim Cenâb-ı Allah şöyle buyurur: "Allah'ın lanet edip aleyhine gazap ettiği kimseler" (Mâide 60) Ayetteki "Sapıklar";"Daha önce muhakkak ki saptılar ve birçok kimseyi de sapıttılar. Onlar düm­düz yoldan sapmışlardır" (Mâde. 77) ayetinin de gösterdiği gibi Hıristıyanlardır,

Bilindiği gibi bayramlar, sevinç, neşe ve mutluluk günleridir. Her toplumun bir takım dini ve milli bayramları vardır. Milli bayramlarla tarihi büyük olaylar hatırlanarak, düşmanlarımıza yönelik stratejimizi tekrar gözden geçirme imkanı buluyoruz. Bunlar ise, bir tören şeklinde kutlanmaktadır.

Sosyal bilimlerin tespitlerine göre, bayramların esası, dini içeriklidir. Yakın zamanlara kadar bütün toplumlarda sadece dini bayramlara tesadüf edilmiştir. Bugün ülkemizde de bayram denilince ilk akla gelen ve diğer İslam ülkeleriyle birlikte kutlanan dini bayramlarımızdır. (Sosyal Bil. Ans.Bayram mad.)

İslam dininde. Ramazan ve Kurban olmak üzere iki büyük bayram vardır.
Hz. Enes(r)'in rivayet ettiğine göre, Sevgili Peygamberimiz(s.a.s) Medine'ye hicret ettiklerinde. Medine halkının- İran Mecusilerinden alınma Nevruz ve Mihrican adındaki T.D.V, İslam Ans. Bayram mad. - iki bayramı kutladıklarını görünce, Hz.Peygamber (s.a.s):

"-Bu günler nedir? Diye sorduğunda Medineliler:

"-Biz cahiliyet döneminden beri bu günlerde eğleniriz" dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz(s.a.s):

"-Allah size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir. Bunlar ise Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır, buyurmuştur. Ebu Şeybe (Musannef), 3/382 (29656); Beyhaki, 5/117 (9258)

Ebû Saîd El-Hudrî (r.a.)'den rivayete göre, Resûlüllah Efen­dimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Şüphesiz ki, siz kendinizden önce gelip geçen milletlerin yoluna karış, karış, arşın arşın tıpatıp uya­caksınız!.. Öyle ki, onlar daracık keler deliğine gir­seler, siz de muhakkak onlara uyarak omraya girmeğe çalışacaksınız" buyurdu.

Ebû Saîd der ki, biz: "Ya Resûlüllah! Bu ümmetler Yahudi­lerle, Hristiyanlar mı?" diye sorduk. Efendimiz :

"Ya onlardan başka kim olacak?'" buyurdu. Cevâhir-ul Buhari, Mustafa Muhammed Umîre, Sh: 460. Ef kam Yayınları; Hayat Düsturları, A.R.Demircan, Sh: 526, Eymen Yayınları.

“Onlar müminleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar. Acaba onların yanında şeref mi arıyorlar? Oysa şeref bütünüyle Allah'ındır.” (Nisa,139)

YILBAŞI....

Milâdî takvimin benimsendiği ülkemizde, "yılbaşı" tabiriyle milâdî yılın ilk ayının ilk günü olan 1 Ocak kastedilir. Yılbaşı kutlamaları denilince de eski yılın sona erip yeni yıla geçildiği 31 Aralık/l Ocak gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler anlaşılır. Ancak yılbaşı eğlenceleri, ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi gözükmekle birlikte bunun Hıristiyan Batı'nın Noel bayramıyla da yakın ilgisi bulunmaktadır.

Yılbaşı kutlamalarının temeli ne dinimizde nede asırlar ötesinden getirdiğimiz kültürümüzde bulunur. Gayr-ı Müslimlere benzemek ve onlarca kutsal sayılan gün ve vakitlerde onlar gibi hareket etmek dinimizce bid'at kabul edilir.

Nitekim bazı Müslümanların Hıristiyanların en büyük bayramı olan Paskalya'da ve Noel (yılbaşı)de ateş yakmak, kadayıf ve mum gibi şeyler hazırlamak suretiyle Hıristiyanlara katılır, yaptıklarını yapmaya özenirler.

Yılbaşı kutlamaların temeli batı kaynaklıdır. Asıl olarak bizim yılbaşı tabiriyle eski yılın sona ermesi yeni yılın başlamasını anlamamız gerekir. Ama batı dünyasında durum böyle değildir.

Hıristiyan Batı'da milâdî takvimin başlangıcına esas olarak Hz. İsâ'nın doğum tarihi alınmış ve bu giderek diğer ülkelerde de benimsenmiştir. Bu bakımdan Hıristiyanlar aralık ayının son haftasını, doğumun arifesini teşkil etmesi bakımından, en önemli dinî bayramlar olarak kabul etmişlerdir, bu hafta içerisinde Hıristiyanlar kiliseye giderler, ayrıca birbirlerini ziyaret edip hediyeleşirler. Sanki dinî bir atmosfer içinde geçen Noel bayramı akabinde be, yeni yıla giriş büyük bir çılgınlıkla, haramlarla, lüks ve israfla kutlanır.

Bu Kutlamalara Bakıldığında Hep İslamın Hoş Karşılamadığı Fiiller İşlenmektedir
1. Kişileri İlahlaştırma:
a)- Noel İnancı
Her yıl 25 Aralık Hz. İsa (a.s.)’ın doğumunun yıl dönümü kabul edilerek bir hafta boyunca çeşitli etkinliklere yer verilmektedir. Katolik ve Ortadoks kiliseleri de bu olayı sahiplenmek suretiyle Hz. İsa (a.s.)’ın doğumunun hatırasına bu süre içinde üç dinî ayin gerçekleştirmektedir.(4)

Aynı hafta içinde Noel yortusu dolayısıyla çam ağaçları kesilip cadde, balkon ve evler süslendirilip ışıklandırılmaktadır.

Türkçede yanlış olarak yılbaşı kutlamalarıyla özdeşleştirilen “Noel” Latincede, “Tanrının doğum günü” anlamına gelen ve Hz. İsa’nın doğum günü kutlamasını ifade eden “dies natalis” teriminin Fransızca karşılığıdır.

Aslında, 31 Aralığın 1 Ocağa bağlandığı gece yılbaşı, 24 Aralığı 25 Aralığa bağlayan gece ise Noel gecesi olarak kutlanması, tamamen câhili olan bir âdettir. Furkan Der, Ocak 1997, Sh: 8.

Noel, putperestlikten kalma bir âdettir. Hıristiyanlıkla alakası yoktur.

Dinimizde ise; yılbaşı ve noel kutlamalarının yeri yoktur. Yılbaşının biz Müslümanlar için, milletler arası takvim başlangı­cı olmak fonksiyonundan başka hiçbir özelliği yoktur. Dini emirlerimizde ve milli geleneklerimizde hiçbir yeri ol­mayan Noel'i ve yılbaşını "Müslümanım" diyen bir kimse kutlamamalıdır..

Bir Müslüman böyle hayali ve ne olduğu belli olmayan bir anlayışın figüranı olmamalıdır.

b)- İsa(a.s) yı İlahlaştırma İnancı
Hz. İsaya Allah'ın oğludur diyorlar ve ona da ilahlık vasfı addediyorlar. Bu husus Kur’an'ı Kerimde şöyle ifade ediliyor:

“Yahudiler "Uzeyr, Allah'ın oğludur" dediler. Hıristiyanlar da "Mesih (İsa) Allah'ın oğludur" dediler. Bunlar, onların ağızları ile geveledikleri dayanaksız sözlerdir. Böyle demekle daha önceki kâfirlerin sözlerine özeniyorlar. Allah kahretsin onları. Nasıl gerçeklerden sapıyorlar?”

“Onlar Allah dışında hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu İsa'yı ilah edindiler. Oysa onlara sadece tek ilaha, kendisinden başka ilah olmayan ve onların yakıştırma ortaklarından uzak olan Allah'a kulluk etmeleri emredilmişti.” (Tevbe,30-31)
-Bunu kiliselerde.. filmlerinde görmekteyiz…
-Allahtan başka ilah yoktur:
-Hz. Peygamber “Kabrimi bayram yerine benzetmeyiniz..”
- Hz. Peygamberin, kendini çok öveni ikaz etmesi..
- Hz. Peygamber, Mescitlerinizi Hıristiyanlar gibi süsleme.
c)- Çam Ağacı:
Noel kutlamasının bir başka unsuru olan çam ağacı ise,
a)- Yunan ve Roma pagan kültüründeki Attis tanrısına yönelik ayinden kaynaklandığı kabul edilmektedir. Bereket tanrısı Attis’in çam ağacında yeniden vücut bulduğuna inanılmakta, buna bağlı olarak çam ağacına bereket sembolü diye tapınılmaktaydı.
b)-Bir başka inanışta ise, çam ağacı ölümsüzlüğü temsil ettiğine, ağaca bağlanan mumların ise kötü ruhları ve cadıları kovmak için yakıldığına inanılır. Ayrıca ağaca asılan küçük ay, güneş ve yıldız süsleri Babil tanrılarının simgeleri olup Hıristiyanlığa ise Yunan ve Roma yoluyla girerek günümüze kadar ulaşmıştır.
Öz değerlerinden ve geleneklerinden koparıp Batı'nın önce hayat tarzına alıştırdığı, sonra değer ve inanç esaslarına sıcak bakmaya ve giderek onlun benimsemeye götürdüğü dikkate alınırsa, yılbaşı kutlaması, Noel ağacı süslemesi, Noel babanın hediye bırakması gibi âdetlerin terk edilerek kendi kültür ve değerlerimizden kaynaklanan alternatif program ve faaliyetlerin yerleşmesine çalışmanın önemi ortaya çıkar.
Görüldüğü gibi bu Noel ve İsa'nın doğumu meselesi kesin olarak belli olmayan asılsız bir efsaneden başka bir şey değildir. Hiçbir Müslüman bu efsaneye iştirak etmemelidir. Buna inanmasa bile fiilen katılması uygun değildir.
2. Alkol Kullanımı:
Günümüzde maksadını aşan uygulamalardan biri de yılbaşı gecelerindeki aşırılıklardır. Elbette bir yıl, insan ve millet hayatında önemli bir zaman dilimidir. Böyle bir mutluluğu yaşamış olmak Allah’ın bize bir lütfudur. Yeni bir yılı idrak etmenin sevinç ve heyecanı da makul ölçüler içinde kabul edilebilir.

Fakat aşırılığın da ötesine geçerek, iki yılı birbirine bağlayan bu zaman köprüsünde cinnet geçirmişçesine işlenen yanlışlara, hatalara ve yapılan lüks harcamalara anlam vermek mümkün değildir. Aşırılıklar ve hurafelerle dolu bu tür kutlamalar…

Günümüzde yılbaşı kutlamaları alkollü içeceklerin çokça tüketildiği, kumarın çokça oynandığı israfı aşan alışverişlerin yapıldığı bir zaman dilimi olmuştur. Oysaki Yüce Dinimiz Alkolü, kumarı ve israfı yasaklamıştır. Kuran-ı kerimde bu hususlar şöyle ifade edilmektedir.
“Ey iman edenler, içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak şeytanın işlerinden olan pisliklerdir. Öyleyse bun(lar)dan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz. (Maide, 90)
İçki bu kadar kötü olduğu belirtildiği halde çeşitli T.V kanallarıyla bunun reklamları yapılmakta , gençlerimiz ve çocuklarımız buna özendirilmektedir.
Bir Müslüman içki içmediği halde bu geceye, yalnız eğlence olarak orada bulunması bile hoş karşılanmamıştır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Allah size indirdiği kitapta onun ayetlerinin inkar edildiğini ya da alaya alındığını işittiğinizde başka bir konuya geçmedikleri sürece onlarla bir arada oturmamanızı, yoksa sizin de onlar gibi olacağınız! bildirdi. Hiç kuşkusuz Allah münafıklar ile kafirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa,140)
Kim bir toplantıda diniyle alay edildiğini duyarsa, ya dinini savunmalı yada toplantıyı ve orada bulunanları terk etmelidir. Görmezlikten gelmek ve susmak ise, ruhî bozgunun ilk aşamasıdır. Böyle birisi iman ve küfür arasındaki nifak köprüsüne adımını atmış demektir
Ancak Kur'an'ın eğitim metodu, bu işin gerçeğine dikkat çekiyordu. Böyle toplantılara katılmanın, orada olup bitenlere karşı susmanın iç bozgunun ilk aşaması olduğu gerçeğine parmak basıyordu.
İşte mümini iliklerine kadar titreten tehdit! "... Siz de onlar gibi olursunuz."
Ardından hiçbir tereddüte yer bırakmayan uyarı da şudur:
"Hiç kuşkusuz Allah, münafıklar ile kafirleri cehennemde bir araya getirecektir."
Ancak yasaklamayı, Allah'ın ayetlerinin inkar edildiği, alaya alındığı toplantılarla sınırlı tutup, Müslümanlarla bu münafıkların arasındaki her türlü ilişkilerini kapsayacak şekilde geniş tutmamak Müslüman kitlenin o gün için aşmak zorunda olduğu aşamanın özelliğini göstermektedir.
Daha sonraki nesillerin de başka ortamlarda, böyle bir aşamadan geçmeleri her zaman mümkündür. Aynı şekilde ilahî hayat sisteminin özelliğini; işleri yavaş yavaş ele alışını, realite dünyasındaki pratik izlerini, duygu ve koşulları gözetişini, bu arada realiteyi değiştirmek için sürekli ve kalıcı adımlar atmayı da ihmal etmeyişini göstermektedir. ( bak: S. Kutup. Fiz. Kur.)
“Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O (Allah), israf edenleri sevmez.”[3]
Bir gecede yapılan israf, acaba kaç tane fakiri doyuran bir lokma olur!
3. Gayri Meşru Eğlence:
Şehveti tahrik eden, cinsel duyguyu kamçılayan şarkı - türkü ve belli bir kadının vasıflarını nağmeleyeni de dahil olmak üzere ha­ram sayılmıştır. Bunun gibi, bir kâfirin meziyetlerini sayıp döken, sapık ilkeleri vasfedip anlatan ve benzeri ölçü ve anlamda olan şar­kı ve türküler de haram kapsamına alınmıştır. Bunun tahrîmine delâlet eden belgeler:
Buhari’nin rivayete göre, Resûlüllah (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyur­muştur:
«Ümmetimden ileride bazı topluluklar (kabile ve milletler) Zinayı, ipeği, içkiyi ve çalgıyı helâl sayacaklardır.» Buharı - Ahmed b. Hanbel - İbn Mâce
Sahîh rivayete göre, Resûlüllah (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyur­muştur:
«Kim şarkı - türkü söyleyen bir kadının yanında oturur da onu dinlerse, Allah Kıyamet gününde onun kulağına eritilmiş kurşun dö­ker!» İbn Asâkir: Kendi tarihinde..
Diğer bir hadîste ise şöyle uyanda bulunulmuştur:
«Ümmetim şu onbeş şeyi işlediği gün belâ kendilerine iner:
1 — Devlet malı ganimet edinilip belli bir kesimin elinde dönüp dolaşan bir varlık olursa,
2 — Emânet ganimet sayılıp yağma edilirse,
3 — Zekât ödemek istenmeyip bir borç gibi düşünülürse,
4 — 7 — Adam kendi zevcesine itaat eder, anasına karşı gelip eziyette bulunur; dost ve arkadaşına iyilik edip babasına eziyet-ve cefada bulunursa,
8 — Camilerde (dünyevî çıkarlar için) sesler yükselirse,
9 — Kabile ve topluluk ahlâksız sapıkları kendilerine baş edi­nirlerse,
10— Kavim veya milletin ileri gelen söz sahibi, onların en rezili olursa,
11— Adama, şerrinden korkulduğu için ikram edilirse,
12— Alkollü içkiler içilirse,
13— Şarkı-türkü söyleyen kadınlara yer verilir, ilgi gösterilir
14— Caz, saz ve diğer çalgı aletleri edinilir (de çalanlar ve din­leyenler; çoğalır) sa,
15 — Bu ümmetin sonra gelenleri, önce gelip ederse, artık o zaman kızıl bir rüzgârı veya yerin dibim- batmayı da mesha uğramayı bekleyin (pek yakındır). Tirmizi: Hz. Ali (R.A.) den
«Ümmetimden bir kavim (veya millet) son zamanda maymun ve domuza çevrilirler!» Bunun üzerine Ashab-ı Kiram sordular :
«Ey Allah'ın Peygamberi! sözünü ettiğiniz o kimseler Müslüman muin lar?» Efendimiz şu cevabı verdi:
«Evet, Allah'tan başka ilâh olmadığına, benim de Allah'ın Peygamberi bulunduğuma şehâdet ederi» ve oruç tutarlar..» Ashab-ı Kiram, tekrar sordular.-
«Ya Resûlellah Onların durumu ve ameli nelerdir?» Peygamber (s.a.s.) şöyle cevap verdi:
«Onlar caz, saz ve diğer çalgı aletlerini, şarkı - türkü söyleyen kadınları ve bir takım tefler edinirler? alkollü içkileri içerler ve onlar içki ve eğlence üzerine gecelerler de sabahladıkları vakit mesh uğramış olarak (domuz veya maymuna dönüşerek) sabahlarlar İbn Hibbân : Ebû Hüreyre (R.A.) den.
Açıklama -. Maymun ve domuza dönüşmek iki şekilde yorumlanmıştır. Ya zahirine hamledilir de hakiki bir dönüşmenin unusudur ya da ruh ve karakter itibariyle bir dönüşmeye tabi tutulmuştur. Mücahid, bu ikinci yorumu tercih etmiştir.
Bunlardan başka daha birçok hadîs-i şerifler var ki, hepi! d çalgı çalmanın ve şehveti tahrik eder anlamda teğannide bulunmanın tahrîmine delâlet eder.
Sonuç itibariyle toplumumuzda “yılbaşı kutlaması” olarak yapılan eğlencelerin dinimiz ve kültürümüz açısından hiçbir temeli yoktur.

2- KAFİRLERE BENZEME

Toplumumuzda ve diğer Müslüman toplumlarda "yılbaşı kutlaması" başlığı altında düzenlenen eğlence toplantıları ise, hiçbir kültürel ve geleneksel temele sahip değildir. Bu bakımdan Hıristiyan olmayan ülkelerde yılbaşı kutlamaları Batı'nın körü körüne taklit edilmesinin veya Hıristiyan Batı'nın kültür ihracının bir sonucudur. Ülkemizde öteden beri yılbaşı kutlamalarıyla ilgili olarak yapılan tenkitler ve gösterilen hassasiyet de buradan kaynaklanır.
Unutulmaması gereken bir başka husus ise, yıllara dini bir misyon yüklenmemelidir. Çünkü Hicri, Rumi, Miladi gibi takvimler dini yönden üstünlükleri bulunmayan ve zaman ölçmede esas alınan ayrı başlangıç noktasıdır. Hicri takvim İslam dinindeki bazı hükümlerin (Zekatın verilmesi, Ramazan ayının başlangıcı, kandiller vb.) tespitinde önem taşıyor olmasını bu hususla karıştırmamak gerekir. Zaten miladi takvimle beraber hicri aylar ve namaz vakitleri de üzerinde yer almaktadır.
İslam dininde Hicri yılbaşını bizim, diğer yılbaşını onların kabul etmekte doğru değildir. Bu sebeple Takvim olarak miladi takvimi kabul edip yeni bir yılın başlaması sebebiyle birbirimizle tebrikleşmede, birbirimize hayır dualar bulunmada ve yeni yılın bizler için hayırlar getirmesini istemede her hangi bir sakınca yoktur.
Ancak Hz. Peygamber'in Müslümanlara diğer dinî topluluklara göre farklı bir kimlik bilinci kazandırmak için gayret ettiği, Bu uğurda saksal, kılık-kıyafet, yeme-içme âdabı da dahil pek çok konuda tavsiyede bulun
Günümüzde toplumların kültürel değerlerini, hatta itikadı ve ahlâkî etkileşimlerini, sahip oldukları hayat tarzı, ekonomik yapı, yerleşim ve ulaşım imkânı, iklim ve çevre, eğitim, folklor, örf ve âdet gibi ilk bakışta konuyla ilgisiz gözüken birçok hususu derinden etkilemekte ve sonuçta mekanizma kendi değerlerini üretmektedir.
Avrupa'daki Müslüman-Türk işçilerimizin çocukları ve torunlarının bugün Batı'nın kültür ve gelenekleri altında nasıl değiştiği ve giderek o toplumla bütünleşmeye başladığı anlaşılmaktadır.
Bu ise iyi izlenirse toplumumuza yabancı kültürlerden taşınan veya yabancı toplumlara özüm şeklinde başlayan örf ve âdetlere karşı duyarlı olunmasının önemi daha İyi anlaşılır.
Bunun için alınabilecek bir önlem de, kendi kültürel mirasımızdan ve dinî anlayış ve heyecanımızdan kaynaklanan değerleri, gelenek ve adetleri iyileştirerek yaşatmaya ve geliştirmeye çalışmak olabilir. (D.V.İlm.)
Bilindiği gibi, Arap lügatında bir kavmin itikad ve amellerini taklit etme işine “Teşebbüh” denilmiştir.
Teşebbüh, arzu duyarak batıl din ve ideoloji bağlısı topluluklardan biri veya birkaçına onlara ait alâmet-i farika vasfındaki hususiyetlerinde benzemektir. (Mirkatü’l Mefatih Şerhu Mişkatu’l Mesabih (Aliyyül Karî) C: 4, Sh:431, Beyrut/ty.)
Dikkat edilirse kafirlere teşebbüh; İslam’ın hududlarını aşma olayıdır. Yani kafirlere benzemek, İslam’ın hudutlarından çıkıp batılın hudutlarına ayak basmaktır.
Ferdî, ailevî ve içtimaî hayatta İslam’ın çerçevesini aşmaya, ilahî yasaları ihlale sebeb olan her bir sözü, davranışı ve işi Allah ve O’nun peygamberi yasaklamıştır. (El Helal-u vel Haramu Fil İslam (Yusuf Kardavî) Sh: 82, Beyrut/ty.)
Nitekim bu konuda şanlı önderimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Her kim bır kavme benzemeye özenirse o da onlardandır “ ( Sünen-i Ebi Davut (Ebu Davud) C: 4, Sh: 44, Beyrut/ty. Müsned N/50. )
Özellikle bu hadis-i şerif çok önemli psiko-sosyal gerçeklere işaret eder. Şekli benzeşmenin sonuçta itikadı benzeşmeye götüreceğini anlatır: Ibn Haldun da konuyla ilgili olarak önemli tarihi gerçeklere parmak başar. Maglupların galipleri taklid etme psikolojisi yaşadıklarını anlatır. (Ibn Haldun, Mukaddime (trc.) I/374-75.) Sonuç şudur: Insan ancak sevdığını, takdir ettiğini ve büyük gördüğünü taklit eder. Şekli taklit itikadi taklide götürür.

Hadis:
Amr b. Şuaybin babasından, onun da dedesinden yaptığı rivayete göre Rasulullah (s.a.s) efendimiz.

"Bizden başkasına benzemeye çalışan, bizden değildir Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeye özenmeyiniz." Tirmizi, istizan 7 (5)buyururlar.
Dolayısıyla yahudi ve hıristiyanlar bizden olmadıklarına göre onlara benzemeye özenmemeliyiz.
Hz. Peygamber(s.a.s) şöyle buyuruyor:

«İmmeâ (=.zayıf görüş ve cılız iradeli olup herkese uyan kim­se) olmayın : O kişi, ben insanlarla beraberim, insanlar iyilik ederse, ben ze iyilikte bulunurum ;insanlar kötülük yaparsa, ben de kötülükte bulunurum, der. Ama siz kendinizi sağlam (ölçü üzerine) tutun. İn­sanlar iyilikte bulunduğu zaman iyilikte bulunmanız ,onlar kötü­lükte bulunduğu zaman sizin kötülükten kaçınmanız (gerekir).» Tirmizi.
Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadiste de Nebi (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:
"Ağarmış saçı (boyamak suretiyle rengini) değiştirin ve yahudilere benzemeyin!" Tirmizi, libas 20; Nesaî, zine 14
Buhari ve Müslimin İbn Ömer'den ortaklaşa naklettikleri bir hadiste ise Peygamber (s.a.s) şunları buyurur:
"Müşriklere muhalefet ediniz. Bıyıkları kazıyınız, sakalları koyuveriniz." Buhari, libas 64; Müslim, tahare 54

Görüldüğü gibi Peygamber (s.a.s) mutlak olarak müşriklere benzememeyi, onlara muhalefeti emretmektedir.
Ömer b. el-Hattab bu meyanda müminlere şöyle tavsiyede bulunur:

"Müşriklerle sıkı ilişkiler içerisine girmekten ve kiliselerindeyken yanlarına gitmekten sakinin."
Rivayetlere göre Hz. Ömer Müslüman beldelerinde törenlerim açıktan yapmamalarını onlara şart koşmuştur. Müşriklere tören ve geleneklerini (başkalarını etkileyecek şekilde) açıktan icra etmeleri yasaklanmışken Müslüman nasıl olur da onların yaptıklarını yapar?.
Ömer b. el-Hattab şunları söyler:
"Dinleriyle ilgili konularda Allah düşmanlarından uzak dürün. Zira Allah'ın gazabı onların üzerine iner."
İslam ulemasından Menâvî (Rh.a.) özetle şöyle diyor: “İçi dışını onaylar bir şekilde bir kişi bir toplumun adetlerini benimser, onların ahlaki ile ahlaklanır, onlara has işleri yapmakla tanınır ve onlarla bütünleşirse onlardan olmuş olur.

İmanlı ve ahlaklı kişilere benzemeye çalışan kişi de pek tabii ki onlardandır. Onlara saygı duyulduğu gibi ona da saygı duyulur. Büyük günahları açıktan işleyen fasıklara benzeyen kişi de hiç şüphesiz onlar gibi küçümsenir ve aşağılanır. Yücelik nişanını takınan kişi bilfiil yücelmemiş olsa da ikram görür.

Kısacası benzeme küfürde ise küfür, haramda ise haram, şiar da ise şiarın hükmü tahakkuk eder.” (Feyzu’l Kadir Şerhu Camiu’s-Sağir (Menavî) C: 6, Sh: 104, Beyrutlty.)
Allah c.c. yine Peygamberine hitaben şunları buyurur:
"Sana gelen ilimden sonra bilfarz onların arzulama uyacak olursan, an dolsun ki, Allah'dan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır." el-Bakara (2), 120
Allah Teala hazretleri onların bayram ve törenlerine iştirak etmeyen ve bu günlerde yaptıklarını yapmayanları şu kelamıyla methetmiş ve övmüştür.

"Onlar ki, yalana şahitlik etmezler..." el-Furkan (25), 72
İslam alimlerinden Mücahid, ed-Dahhak ve er-Rebi b. Enes ayette geçen "ezzür yalan" kelimesinden murad, müşriklerin kendilerince kutsal addettikleri gün ve bayramlar törenlerdir, derler.

İbn Şirin de "zür" den kastedilen şeyin Paskalya'dan önceki pazar günü (hıristiyan bayramı) olduğunu söyler.

Konuyla ilgili olarak Resûlullah (s.a.s)ın daha önce geçen şu iki hadisini tekrar edelim."Müşriklere muhalefet ediniz." "Kim bir kavme benzerse, onlardan olur."

Bilinmelidir ki selef-i sabıkin (salihin) devrinde Müslümanlardan bu tür rezaletlerden herhangi birini yapan veya bunlar gibi hareket eden kimse olmamıştır.
Zaten hakiki mümin selef-i salihinin yoluna sülük eden, Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.s)in izinden yürüyen, nebilerden, siddîklardan şehidlerden, salihlerden Allah'ın kendilerine in'amda bulunduğu kimselere uyan kişidir. İhsan ve keremiyle Allah bizi o müminlerden kılsın. Zira O, cömerttir, kerem sahibidir.

Kişi, kafirlere benzeme konusunda hataya düşenlerin çokluğuna, gafil alimlere ve hareketlerine bakıp aldanmasın.
Büyük alim el-Fudayl b. lyaz (r.a.) şunları söylemiş:

"Yolcuları az da olsa sen hak yoldan ayrılma.
Rağbet edeni çok da olsa kötü yola sapma."
Ya Rab sen cömertsin ve kerem sahibisin. İhsanın ve kereminle bizleri hidayete ermiş ve salih kullarının yoluna girmiş kimselerden kıl.
Bizleri helak olmuş, küffarın yoluna dalmış kullarından eyleme. Altınoluk, Ocak 1988, sayı.23

BİR YILIN MUHASEBESİ

İnsan, yaratılışının gereği olarak dikkat, düşünce ve heyecanını gelecek üzerine yoğunlaştırmaktadır. Oysa ki geçmişteki olumlu ve olumsuz davranışları değerlendirmeden geleceğin planını yapmak mümkün değildir. Bunun için bir yıllık zaman insan ve toplum hayatı açısından son derece önemlidir.

-Bu süre içinde şahıs aile, millet ve insanlık için neler yapıldı?
-Bilgi ve kültür alanında neler kazanıldı?

-Belirlenmiş zaman dilimi içinde yapılması gereken ibadet, itaat vs. iyilikler gerçekleştirildi mi?

-Daha da önemlisi, geçmişle ilgili samimi bir değerlendirme (otokritik) yapıldı mı?

İşte bütün bu soruların cevaplarını aramak gerekir. Çünkü geçmişin muhasebesini yapmadan geleceğin hareket tarzını belirlemek doğru olmaz.
Yüce Allah insanın zaman ve olaylar karşısında aldığı psikolojik tavrı şöyle açıklamıştır:

“Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryad eder. Ona imkan verildiğinde ise pinti kesilir.” Meâric, 19-21.
“... Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.”(2) Nisa. 28.

Gerçekten günlük hayata bakıldığında insan aynı rolü oynamaktadır. Acı, üzüntü, geçimsizlik ve hastalık gibi problemlerle yüz yüze geldiğinde çıkış yolu için yalvarır durur. Zamanın, ibadetin, itaatin, sağlığın ve huzurun değerini dilinden düşürmez. Fakat rahatlığa kavuştuğunda ise, olup bitenleri çabucak unutuverir. Zevk ve eğlenceye dalar.

Elbette insan bir melek değildir. Daima hayır çizgisi üzerinde bulunması beklenemez. Hayır işleyebileceği gibi hata ve yanlışlıklar da yapabilir. Fakat önemli olan insanın organizeli bir biçimde hata ve yanlışlıklarda ısrar etmemesi, özellikle öncü ve kötü örnek olmaktan kaçınmasıdır.

Daha önce de belirtildiği gibi bir yılı geride bırakıp yeni bir yılın eşiğine gelmiş olmanın sevincini ve mutluluğunu kendi sınırları içinde kutlamanın sakıncası yoktur. İnsan sabah akşam karşılaştığı arkadaşına bile iyi sabahlar, iyi akşamlar diyerek veya selamlaşmak suretiyle tebrik ve iyi dileklerini dile getirmektedir. O halde takvim üzerinde değişen bir yıllık süreyi de karşılıklı iyi temenni, tebrik ve sevinçlerle kutlamakta niçin sakınca olsun? Aslında zaman kavramı izâfidir. Günümüzde bile Rumî, Hicrî ve Miladî olmak üzere üç takvim vardır. Dolayısıyla yılbaşı, milletlerin örf, adet, kültür ve kabul ettikleri takvime göre değişmektedir. Nitekim kamerî aylara ve hicrî takvime göre yılbaşı Muharrem ayının ilk günüdür.

Ayrıca söz buraya kadar gelmişken insan hayatında yıl, ay, hafta, gün, gece, saat, dakika, hatta saniyenin dahi önemli olduğunu açıklamak zorundayız. Çünkü insanın dünya ve ahiret kazancı da buna bağlıdır.
Nitekim Kur’an-ı Kerim de,
“İnsanların hangisinin daha iyi davrandığını tespit etmek için ölüm ve hayatı yaratan O dur” Mülk, 2. bildirmiştir.

Hayat anlamsız bir var oluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, bir hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız ebedî varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır.

İnsan günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak geride bıraktığı mesaisini değerlendirerek kendi kendini sorgulamalıdır. Zira zaman kavramına karşı sorumluluk bilinci gelişmemiş kimselerin hayatta başarılı olması mümkün değildir.

Yüce Allah, insanın geçmişini yoklama ve geleceğini düzenleme açısından dikkatini çekmek üzere “muhasebe” kelimesini Kur’anda 97 defa zikretmiştir. Konuya daha açıklık getirmek amacıyla şu ayet meallerine göz atalım:

“İnsanlar imtihandan geçirilmeden sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıvereleceklerini mi sandılar.” Ankebut, 2.

“İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır. Kıyamet, 36.

“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin, hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız.” Mü’minun, 115.
Bu son ayetten de anlaşıldığı gibi, dünyadaki canlılar arasında vazife ve sorumluluk taşıyan yegane varlık insandır. Ancak bu ayet açıkça gösteriyor ki, ilahî sorumluluktan kurtulmak ve Allah’ın huzurunda hesap vermekten kaçmak hiç kimse için mümkün değildir.

Sevgili peygamberimiz (s.a.s.)’de, hem vaktin değerine dikkat çekmek, hem fırsatları iyi kullanmak, hem de daima muhakeme ve muhasebe yapmak bakımından bir hadiste şöyle buyurmuşlardır.

“Ölümden önce hayatın, hastalığından önce sağlığın, meşguliyetinden önce boş vaktin, ihtiyarlığından önce gençliğin, fakirliğinden önce zenginliğin kıymetini bir ganimet olarak biliniz.” Feydu’l Kadir Şehru’l Câmiu’s-Sagîr, Dâru’l Maarif, Beyrut, c.2,s.16.

İbn Mesut (r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu söyledi: Ademoğlu şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılamaz:
1- Ömrünü nerede geçirdiğinden.

2- Gençliğini nerede tükettiğinden.

3- Malını nerden kazandığından.

4- Malını nereye harcadığından.

5- İlmiyle nasıl amel ettiğinden. (Tirmizi, Kıyame, 2601)

Evet, yapaca­ğımız şeyi peygamberimiz bize şöyle hatırlatı­yor:
"Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesa­ba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce de ölçülü olunuz! Hesap günü için hazırlıklı olun. Şüphesiz dünyada sorumlu davranan kimsenin hesabı hafif olacaktır." (Tirmizi,İbn Ebi Şeybe, Beyhaki)….!

Evet, Müslüman bir insan akıllıdır ve akıllı insan da yarınını düşünendir. Bu hususta Hz peygamber (s) şöyle buyurmuştur:

"Akıllı insan, kendine sahip çıkan ve ölümden sonrası için çalışan, aciz insan ise kendini dünyevi arzulara kaptırdığı halde Allahtan cenneti temenni eden kimsedir."( Tirmizi)

Bir daha hatırlatalım ki gün, hafta, ay ve yıl izâfidir. Zaman bir şelaleden akıp giden su gibidir. Onu durdurmak ya da geri çevirmek mümkün değildir. O halde bir ata sözünde denildiği gibi “Zararın neresinden dönülürse kârdır.” Dileğimiz odur ki gelecek günlerimiz ve yıllarımız hep kazançlı olsun.
SONUÇ:
Yılbaşı kutlaması tahrif edilmiş Hıristiyan kültürüne ait dini bir kutlamadır, Müslümanlar bundan kaçınmalıdır.

Hıristiyanlara benzeme, İslam’ın hududlarını aşma olayıdır. Helaller ve haramlar hususunda, Hz. Peygamberin getirdikleri ile yetinmek, Müslümanın şiarı olmalıdır.
Her iki yıl başını saatlerini, geçmişin muhasebesi ve gelecek yılın da planlama vakitlari olarak değerlendirilmelidir. Bu sene üç ayların ilk gününe de rastlayan yılbaşında geçmişin muhasebesini yapmalı üç ayların rahmet ikliminden azami şekilde yararlanmalıyız.

Ramazan ayı Müslüman yılbaşı