Mehmet Ümit Küçükkaya

Mehmet Ümit Küçükkaya

Haykırmalıyız!

Tüm ulusumuzun başı sağ olsun. İnanın ne söyleyecek söz bulabiliyorum, ne duygularımı dile getirebiliyorum. Binlerce insanın önce binalardaki yıkımlardan daha sonra enkaz altında soğuktan donarak hayatlarını kaybetmesi içime sinmiyor. Hazmedemiyorum, kabullenemiyorum. İlk ayeti ‘oku’ diye gönderilmiş bir dinin mensupları olarak, ‘ İlim Çin’de bile ise gidin alın’ diyen bir peygamberin ümmeti olarak, ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ diyen bir kurucunun evlatları olarak bu yaşadıklarımı kabullenemiyorum.

Şimdi herkes bu zamanda siyaset olmaz diyerek susmamızı istiyor. Siyasetten kastım başkalarının yardımlarını kendi partin göndermiş gibi logo basmak iğrençliği değil. Ama artık başta bilim adamları olmak üzere herkesin aklındaki soruları sorma başta siyasiler olmak üzere ilgililerden hesap sorma zamanı. Yani kısaca susma hakkımızı değil haykırma hakkımızı kullanmalıyız.

*Deprem vergileri nereye harcandı diye sormayacak mıyız?

Yazının Devamı

Beklenen vaatler

Nihayet altılı masanın oluşturduğu mülakat metni kamuoyuyla paylaşıldı. İşte çok ses getiren vaatlerden göze çarpacak, öne çıkacak başlıklar.

SİSTEM: Başkanlık sistemine son verilecek. Seçim barajı %3. Hazine yardımı alacak parti oy oranı: %1 olacak. YÖK kaldırılacak.

EKONOMİ: Varlık fonu kalkacak. Kur korumalı mevduat sistemi kalkacak. Kanal İstanbul iptal. Tank palet, türk Telekom ve turkcell millileşecek. Geçiş garantili, hasta garantili sistemler iptal. Merkez bankası bağımsızlaşacak.

Yazının Devamı

Melahat abla raconu keser

Kahvehane açıldığı günden itibaren bu kadar gürültülü olmamıştı. Televizyonda emeklilikte yaşa takılanların yaşadığı onlarca yıllık haksızlık giderilecektir haberini duyunca kahvede ortaya çıkan ses; Arjantin-Fransa dünya kupasında finalinde atılan gollerdeki sesten bile daha yüksekti. Sülün Osman ve Yusuf; yaşa reis nidalarıyla başladıkları çiftetelli oyununu kasap halayına döndürme telaşındayken, yaka-paça Ömer ile Ali’yi de halkaya takmaya çalışıyorlardı. Hayta Ali ağzı kulaklarında gram kadar nazlanmadan halaya ok gibi fırlayarak katıldı. Ağzı kulaklarında ayakları halaydan daha ziyade yere basmadan süzülen bir kuğu nidasındaydı. Ama yetim Ömer’in hem suratı asıktı hem de halaya kalkmayacağı her halinden belliydi. Aslında Ömer ile Ali’nin her işi beraber yapmalarına alışan ahali halayda neden ayrıldıklarını anlamamışlardı ama gırla muhabbet arasında kimse pek dikkat kesilmedi. Halay daha sonra hep beraber Mehmet Amca’yı kızdırma seansına dönüştü. Herkes koro halinde ‘Gördün mü reisi Mehmet amca! Ne dedik sana, yaparsa reis yapar. Boşa kovalıyon sen Kılıçdar’ı’ ile başlayan tüm yüklenmeler amcamızı iyice yormuştu. Garibim Mehmet amcanın, bizim başkan demese yirmi yıl daha hakkınız için beklerdiniz kelimeleri sadece gürültü içinde kaybolan cümlelerden ileriye gitmedi. Bu savunma çabasının nafile olduğunu anlayan Mehmet amca nihayet pes etmişti.

Onca gürültünün arasında çay gönder seslerinin bile boğuntuya gittiği ve Murtaza Abi’nin sessizliği sağlayamadığı anda kahvehane, önce tık tık topuk sesleri sonra içeriye giren parfüm kokusuyla bir anda hastane sessizliğine bürünmüştü.

Aman Allah’ım; ayda yılda bir gelse de unutulmayan o kadın yine içeri dalmıştı; tık tık tapuk sesleriyle kara lüle saçlı, sırım boylu Melahat. Melahat’ın içeri girince oluşturduğu sessizlik nedeni; topuk sesinin mi? Kahve de oluşan parfüm kokusunun mu? Yoksa (erkekler dahil) mahallenin en dobra insanından duyulan çekingenlik mi? Asla bilinemezdi.

Yazının Devamı

Vay benim Osmanım!

Kahveye en heybetli girişlerin adamıdır; Osman. Konu ne olursa olsun abartarak düşüncelerini söyler, muhakkak bağıra bağıra girer kahveye. Kim hangi sohbeti ederse etsin, kim hangi oyunu oynarsa oynasın kafa birden döner bizim Osman’a. Aslında kahvede ki kişiler bu kadar gürültülü sevdalıları sevmezler genelde. Ama Osman bir başkadır. Çünkü Osman bereketli! adamdır. Kahvede tüm gürültüsüne rağmen çekilmesinin nedeni bu berekettir. Osman gelince berekette gelir; çaylar, kahveler, gazozlar, tostlar, poğaçalar hep Osman’la bol bol sipariş edilir.

O günde alışılmış heybetli girişlerinden birini yaptı; Osman.

‘Ahali gördünüz mü Türk’ün gücünü? Tüm dünya bir gözünü dikmiş dünya kupasına. Öteki gözü Türkiye ve tabi ki Reisimizde. Katar Emiri bile baş davetli yapmış reisi. Davet etmemekle kalmamış birde rica etmiş, emir efendi. Bizi bu organizasyonda koru. Bizim gücümüz-aklımız yetmez bu işlere. Bize hamilik yap diye neredeyse yalvarmış. Uzun lafın kısası; Dünya eski dünya değil. Türkiye artık yeni dünya düzeninde; Siyasetinden, sporuna, ekonomisinden, stratejisine baş aktör’ diye sözlerini tamamlayıp kahveye girişinde Murtaza Abiye dönerek seslendi. Herkese benden çay.

Yazının Devamı

Artvinliler Vakfı ve CHP'ye sormak istediğim sorular

Artvinliler Vakfı’nın tanıtım toplantısı ve verilen kuvvetli fotoğraflar kent gündemimizde uzun bir süre yer kaplayacağı aşikar. Öncelikle kent açısından böyle bir kuvvetli bir başlangıç yapan, bu organizasyonu düzenleyen başta Alaattin Sarı olmak üzere tüm emek verenler, kocaman bir alkışı hak ediyorlar. Bu kadar önemli bir misafirleri ağırlamak; Sağ-sol, emek-sermaye farklılıkları olan birçok insanı hemşericilik bilinciyle bir araya getirmek çok zor ve alkışlanası bir hareket. Emeği geçenleri tekrar tebrik ediyorum.

Artvinliler Vakfı’nın ortaya koyduğu fotoğrafa bakınca ortaya çok ilginç ve bir o kadar güzel bir görüntü çıktığı bir gerçek. Şöyle ki; farklı siyasi partilerde olan bu aktörlerin siyasetin bu denli gerildiği ve yaklaşan genel seçimlerle daha çok gerilmeye gebe olduğu bir iklimde el ele fotoğraf vermesi kentimiz adına çok güzel bir gelişme. Ülke siyasetinin bu tarz fotoğraflara ihtiyaç duyduğu da bir gerçek. Umarım yakın zamanda ulusal siyasi aktörlerimizden de seçimler öncesinde bu tarz fotoğraflar görürüz.

Tablonun yorumlanmaya ihtiyaç duyulan başka bir boyutu daha var. Bu boyuta geçmeden önce hem bilmeyenler için kendimi tanıtmak hem de bu yazıya ilham veren yaşanmışlığımızı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yazının Devamı

Bizim Kıraathane’den merhaba

Aslında bu alemde genel kanı ilk yazının merhaba yazısı ile başlamasıdır. Veya ben öyle sanıyorum. Lakin özel bir tarihi kaçırmamak için, dünya tarihinin en büyük kahramanını anmak için ilk yazımı sizlere BİZİM KIRAATHANE’den yazdım. Nedir bu kıraathane dediğiniz duyar gibi oluyorum. Aşağıda BİZİM KIRAATHANE’DEN daha detaylı bilgiler paylaşacağım sizlerle.

Ama ilk önce yazı yazmaya nasıl karar verdiğimi sizlerle paylaşmak isterim. Çünkü ben bile hala şaşkınım bu konuda. İlk teklif sevgili yazı işleri müdürümüz Furkan Çalışkan’dan geldi. Aslında uzun zamandır aklımda olan ve hatta çok teklif ve teşvik aldığım köşe yazısı yazma işine, Furkan kardeşim beni bir çırpıda nasıl ikna ettiğine dair hala en ufak bir fikrim yok. İddialı bir yazar olduğum söylenemez ama siyaseti sevdiğim, icra etmekten hoşlandığım bir gerçek. Bu dönem siyasetçileri biraz ete-süte dokunmadan sosyal ziyaretlerle siyaset yaptığından dolayı onun açısından kitabı ortadan konuşan bir siyasi yazar istemesi doğal. Ama benim açımdan şartlar pek öyle mi hala kuşkularım var. Siyasetsiz siyasetin bu kadar moda olduğu başka bir zaman olduğunu hatırlamıyorum. Millet ittifakı altılı masaya, Cumhur İttifakı Reisin dudaklarına siyaset arenasını terk etmiş durumda. Bırakın yerel örgütlerin yaptığı projelerle siyasi partilerin merkezlerine yeni bakış açısı getirmesini, merkez de ki siyasetin yerele taşımasında bile büyük boşluklar olduğu aşikâr. Yani siyasetin suya sabuna dokunmadığı bir dönemde topa direkt dalmak başımızı biraz belaya sokabilir. Gerçi siyaset tarzımızda tam bir bela sever tarzdı. Belki de bu heyecanı özlemektir beni yazmaya ikna eden. Furkan kardeşimle ikinci projemiz ise bu sefer benim daha hevesle istediğim bir olay. Haftada bir gün; akın bir zamanda yayın hayatına başlayacak Nokta TV’de program yapmak. Siyasetin tüm renklerinin ve detaylarının konuşulduğu, bolca Kocaeli’nin sorunlarının konuşulacağı hatta hafif haftalık spor muhabbeti yapacağımız bir program. Şimdilik bu kadar detay yeter. Moderatörümüz sanırım yakında tüm detayları sizlere duyuracaktır.

Son cümle tüm dostlar ve değerli okuyucularda şimdiden yapacağımız sürç-ü lisandan dolayı af ola. Yazılarımda bir iddia içinde değilim sadece bildiklerimi, aklıma gelenleri, gönlüme düşenleri sizlerle paylaşma derdinde olan kenti seven sade bir vatandaşın sesi olma arzusundayım ki bilakis sade vatandaşın ta kendisiyim. Kente dair gözlemlerimiz, günlük- haftalık yazılarımızı bu sütunlarda sizlerle buluşturmaya çalışacağız. Bu arada gündelik yazıların yanında BİZİM KIRAATHANE’den siyasetin gerçek hayatta yansımalarını yorumlayacağız. Nedir BİZİM KIRAATHANE? BİZİM KIRAATHANE, her mahalle merkezinde olan siyasetçi olmayan vatandaşların siyasete bakış açısını gösteren bildiğin klasik bir kıraathane. Siyasetin masa başı haricinde sokakta nasıl yorumlandığını sizlere göstermeye çalışan dost meclisi bir yer. Şimdilik Gakkoş Yusuf ve emekli Mehmet Amca ile sizleri tanıştırdım. Ama kıraathanemizde daha çok kahraman daha çok tiplemelerimiz olacak. Bizlere siyasilerden farklı bakış açısıyla olayları yorumlamaya çalışacaklar. Eminim ilginç tiplemelerle ilginç sohbetlerimiz olacak. Bende merakla bekliyorum.

Yazının Devamı

Üşüyorum Reis...

Her sabah yaptığı gibi uyanır uyanmaz penceresini açtı; Yusuf. Her tarafı beton olmuş kentte ender ağaçlar vardı penceresinin önünde ve şanslı günündeyse kuş seslerini de duyardı. Sabah arınması yapardı bir nevi. Ama bırak kuşu filan neredeyse ağaçları bile göremiyordu bugün. Halbuki hava mis gibi güneşli olmasına rağmen. Yıllar önce bıraktığı sigara kokusunun ağzında ne işi vardı. Sonra Yusuf’un bedeninin uyanmasına zihninin uyanmasını da ekledi.

Daha önce iki defa Nisan aylarında hissettiği o bildiği acı tekrar gelmişti tüm bedenine. Gerçi dün öğleden itibaren o acı hiç gitmemişti ki. Sırtı buz gibi soğuk, kalbi ve içi cehennem ateşi. Daha önce iki kez Nisan ayında hissetmişti o acıyı. 1990 Nisan’ın da memleketi Elazığ’da aynı ay içinde PKK tarafından öldürülen öğretmen, mühendis ve işçilerin haberini duyunca. Bir de 4 Nisan 1997, Ankara’da. Rahmetlinin cenazesinde inandığı dava, o gün ant içtiği yaşamı olmuştu. Hep en fazla vatansever hep en fazla milliyetçi o olmuştu. Bu yüzden çok insanla tartışmış çok insanın kalbini bile kırmıştı. Asla bunu dert etmemişti Yusuf. Ne bedeller ödenmişti bu vatan uğruna onun ki kabul edilebilir bir tavırdı.

Aslında günü çok iyi başlamıştı. Bir Salı klasiği olarak janti giyinmiş; Türk Dünyası liderinin, Başbuğu’sunun grup toplantısı dinlemek için hep takıldıkları çay ocağına gitti. Geçen gün kalbini kırdığı Mehmet Amca’yla göz göze geldiler. Ama selam bile vermedi. Konuşmayı dinledikçe Yusuf’un aklına eve bir an önce gidip bayrak asmak fikri geldi. Ne şahlanıştı ne liderlik ti o. TOGG dedi, kara para demek HDP demek dedi, temiz para uğruna İngiltere’de kan emici vampirlere gidiyorsun dedi Mehmet Amca’nın adamına ki o an gözlerini kaçırdı Mehmet Amca, ilk defa mahcuptu Yusuf’a karşı, hele ki Niyazi Gençosmanoğlu hocasının Meydan şiiriyle bir Gakkoş olarak büyük gurur duydu. Kabardıkça kabardı. Eve gidip bayrak asma merasimini 5 dakika erteleyip Mehmet Amca’nın ne kadar haksız olduğunu yüzüne haykıracaktı. Yaşlı adama yaptığını, saygısızlık görenlere Önce Vatan demeyi öğretecekti, Yusuf..

Yazının Devamı