Sonbahar, Ahmet Murat ve Yeni Cuma!
Bir fotoğrafın yazısı…
Sosyal medya paylaşımlarımızın yıl dönümlerinde gelen hatırlatmalardan bir tanesi, geçtiğimiz yılın bu vakitlerinde, Yeni Cuma camiinin çok sevdiğim pencere kenarı bölmelerinde otururken çektiğim bir fotoğrafı Necip Fazıl’ın “Garip pencerecik, küçük, daracık;Dünyaya kapalı, Allah’a açık.” Notuyla paylaşmışım. Fotoğraftan belli olan sarı yapraklar geri gelmişken, paylaşımın yıl dönümü tarihlerinde tekrar gitmenin, fotoğrafı yenilemenin lazımlığına inanıp, kırdım dümeni mekana.
ENDER CAMİLERDEN
İzmit’te eskiden beri Yeni Cuma camiinin bendeki yeri başkadır. Bir diğer adıyla Pertev Mehmet Paşa camii tarihi dokusu, şehrin debdebesinden ayrılan avlusu, yıllanmış ağaçları, şehrin ortasındaki kudretli ve vakur duruşu ile diğer camilerden ayrılır. Yolumu değiştirdiğim, şehrin göbeğinde nefes almanın mümkün olduğu ender yerlerden olan Yeni Cuma Camii, kendisine maruz kalabildiğim zamanlarda farklı ayrıntılarını yakalamama, değişik açılardan fotoğraflarını çekmeme izin verir. Zihnimde yeni sekmeler açar.
YÜZYILLARA MEYDAN OKUDU
Caminin her iki tarafında sağ sol ve ön tarafında ufak odaları andıran cam kenarlarına oturduktan sonra düşünmeye başladım. Zihnimde bu mekana dair yazmayı düşündüğüm yazılar canlanmaya başladı. Camiinin ana malzemesini oluşturan taşların, betonarmeyi (modern olanı) reddedip, yüzyıllara meydan okuyan duruşu beni hep çok etkilemiştir. Diğer taraftan bu duruşun temelinin oluşturan taşlara, şahitlikleri üzerinden sormak istediğim birçok soru vardı. Bunlardan bir yazı çıkartabilirim düşüncesi döndü durdu zihnimde. Mekanın insanın zihninde oluşturduğu salınımlar, kendi içindeki yansımaları, psikolojik etkileri gibi daha edebi bir yazıda olabilirdi.
GÖĞE DOĞRU
Ahmet Murat’ın, Taşı Taşırmak* isimli cami risalesini çağırdı zihnim bunu düşününce.Risale Süleymaniye’yi, Süleymaniye ile birlikte İstanbul’u, insanı, insanın mekanla kurduğu ilişkiyi anlatıyordu. Süleymaniye gibi İzmit’te mukimlerin bir ihtimaliydi Yeni Cuma. Bazen gündelik koşturmanın içerisinde bir lahza durup Allah’ı hatırlamanın, son ses müzikler çalan ve son sürat giden bir arabadan atlayıp, ayaklarımız üzerinde savrulmadan durabilmemizin ihtimali… Bazen göğe doğru yükselen ağaçların dallarından sararmış yaprakların koparken, yada altında birikenleri gördüğünde ölümü, bir gün yolların O’na döneceğimizi hatırlamanın ihtimali… “Senden kaçış olmaması iyi haber, yüce haber, son haber”
İKİ SEYYAR SATICI ARABASI
Yeni Cuma bu sefer şöyle bir fotoğraf gösterdi bana. Aynı pencereden baktığımda, kıbleye doğru sağ tarafta yer alan musalla taşının arkasında park etmiş iki seyyar satıcı arabası… üzerlerine plastik kasaların, taburelerin ve göğe uzanan çınarlarından kopan bol miktarda sararmış yaprağın sığındığı… “Mafsallarımda sonbaharın son günleri ağdalaşıyor birden/Sarı yapraklar acılaşmış, onu süpüren asgari ücretli daha acıymış” **
MEYVEYE ROTA
Yalnızca yapraklar, tabureler ve dahi kasalar sığınmaz bu limana. Ufak kara parçası bazen bir meyveye rota olur, bazen bir sebzeye. Elleri soğuktan üşüyen, ya da bunalmış sıcaktan alnının terinin değdiği ellerin evine sıcak ekmek, bazen bayat. Sıcak çorba ve dahi bir üniforma, bayramlık, hayaller ve gerçekler. Fukaralık…
Yeni Cuma’nın bize gösterdiği fotoğrafların imkanıydı, hayatın içinden asıl hayatın içine salınıp derin düşünmenin ihtimaline, kainat kitabını okumanın ihtimaline…
İHTİMALLERİN DE RABBİ
Ölümün hatırlanması bir vesileyle nimetlerin hatırlanmasına, dünya hayatının biraz daha anlamlı yaşanmasına ve dahi her türlü nimetin, ve nimetlerden bir nimet olan ölümün de yaşamın da Rabbi olan Allah, ihtimallerin de Rabbi…
Nasıl derler, “Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil.” *
*Taşı Taşırmak: Ahmet Murat’ın Ketebe Yayınlarından çıkan, Süleymani’ye Camii özelinde yazmış olduğu bir camii risalesidir. Öneridir. Bana ulaşana hediye de edebilirim.
** İlgili dize Ahmet Murat’ın, “Muhayyer Münacaat” isimli şiirinden alıntıdır.
* Fatiha Suresi 7. Ayet